SiyasiHaber’den – Süleyman Soylu’nun suçlamaları karşısında Cumhuriyet Gazetesi yaptığı açıklama ile devletin temel hassasiyetleri söz konusu olduğunda “iliştirilmiş gazetecilik”, “Mehmetçik Gazetecilik” yapmaya niyetli olduğu göstermektedir. Üstelik bunu Can Dündar’ı devlete ihbar ederek yapmaktadır. Açıklamalardan anladığımız kadarıyla Can Dündar devletin “ulvi menfaatlerini” savunmadığı, bu doğrultuda habercilik yapmadığı için suçludur.
Sedat Peker’in yönelttiği suçlamaların ardından TRT Haber’de programa çıkan Süleyman Soylu Cumhuriyet gazetesini hedef almıştı. Konuya ilişkin açıklama yapan Cumhuriyet ise Can Dündar’ı hedef aldı. Açıklamada, “Soylu’nun örnekleri İkinci Cumhuriyetçi ekibin yönettiği döneme denk gelmektedir” ifadeleri kullanıldı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 19 Mayıs’ta TRT Haber canlı yayınında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Soylu, TRT ekranlarındaki açıklamalarında Cumhuriyet’i hedef aldı.
Cumhuriyet’in eski manşetlerini gösteren Soylu, “Bizle ilgili yazı yazdılar ya, biz memleketimize bağlıyız diye. DHKP-C’nin hem reklamını, hem de bir savcının şehadetini söyleyemeyecek kadar yoksunlar” ifadelerini kullandı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Can Dündar’ın genel yayın yönetmenliği yaptığı dönemdeki Cumhuriyet Gazetesi’nin çeşitli manşetlerinden birçok örnek gösterdi. Cumhuriyet Gazetesi’nin o dönemki manşetlerine “terör manşetleri” diyen Soylu, Cumhuriyet Gazetesi’ni haber yaparken devletin kullandığı sıfatları kullanmadığı için eleştirdi.
PKK’nin Ankara’da gerçekleştirdiği ve 28 kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı “Devletin Kalbine Bomba”; Rusya ile Türkiye arasında gerginliğin sürdüğü dönemde Azez kenti dolayımıyla süren gerginliği “Azez Düğümü”; PKK’nin gerçekleştirdiği bir bombalı saldırı haberini “Asker eşi ve bebeği yaşamını yitirdi”; DHKP-C’nin Adliye’de gerçekleştirdiği ve savcı Mehmet Selim Kiraz’ın öldürüldüğü saldırıyı “Karanlığa Girdiğimiz Gün”; Fettullah Gülen Cemaati tarafından gerçekleştirildiği daha sonra ortaya çıkan iki polisin Ceylanpanır’da öldürülmesini “PKK İki polisi evinde infaz etti” manşetleriyle verdiği için eleştiren Soylu, bu manşetlerin “terör manşetleri” olduğu iddiasında bulundu.
DHKP-C’nin Adliye saldırısına ilişkin olarak yaptığı haberi “terör”, “terörist”, “terör örgütü”, “şehadet” vb. sıfatlar kullanılmadığı, devletin kavramsallaştırmalarıyla haber yapılmadığı için “DHKP-C’nin reklamı” olarak niteleyen Soylu “bir savcının şehadetini söyleyemeyecek kadar tıyniyetten yoksunlar” ifadelerini kullandı.
Süleyman Soylu’nun suçlamaları üzerine açıklama yapan Cumhuriyet gazetesi ise Süleyman Soylu’ya hak verir bir pozisyon takınarak Cumhuriyet’in eski Genel Yayın Yönetmeni olan Can Dündar’ı ve o dönem Cumhuriyet’te çalışan gazetecileri hedef gösterdi.
Biz yapmadık İkinci Cumhuriyetçi ekip yaptı
Cumhuriyet’in manşetten yayımladığı açıklamada, bir süredir yurtdışına olan Can Dündar ‘İkinci Cumhuriyetçi’ olmakla suçlanarak şu ifadeler kullanıldı: “Soylu, TRT Haber’deki programda, Cumhuriyet gazetesini suçlarken verdiği örneklerin çoğunluğu, Can Dündar’ın başında bulunduğu İkinci Cumhuriyetçi bir ekibin Cumhuriyet gazetesini yönettiği döneme denk gelmektedir. Oysa, bugün Cumhuriyet gazetesi, bu ekibin yayın çizgisi ve tutumlarına karşı Cumhuriyet okur ve emekçileri ile birlikte dört yıl yürüttüğü hukuksal mücadele ve Yargıtay’ın da onadığı bir mahkeme kararı sonucu yönetime gelen Cumhuriyetçi kadro tarafından yayımlanmaktadır.”
Dündar: Kimseyi suçlayıp ihbarcılık yapmadan…
Cumhuriyet Gazetesi’nin açıklamalarına sosyal medya hesabından cevap veren Can Dündar ise “Doğrudur, bütün sorumluluk benim” açıklamasında bulundu.
Twitter hesabından açıklama yapan Dündar, “Doğrudur. Bütün sorumluluk benim. Ve bunu gururla söylüyorum. Kimseyi suçlayıp ihbarcılık yapmadan… Soylu’nun gözüne girmeye çalışmadan; utanmadan…” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet “iliştirilmiş gazetecilik” mi yapmak istiyor?
“İliştirilmiş gazetecilik” (embedded journalism) kavramı Körfez Savaşı esnasında yaygın olarak kullanılmıştı. ABD’nin Irak’ı işgali sırasında ABD ordu birlikleri ile beraber hareket eden ve ABD’nin askeri başarılarını allayıp pullayıp haberleştiren gazeteciler “iliştirilmiş gazeteci” olarak nitelenmiş ve bu türden gazetecilik de “iliştirilmiş gazetecilik” olarak sert eleştirilere konu olmuştu. Bu türden haberciliğin gazetecilik ahlakına ve mesleki değerlerine uymadığı değerlendirmeleri yapılmış ve böyle gazetecilik yapan haberciler alay konusu haline gelmişlerdi.
Benzer tartışma PKK’nın silahlı mücadeleye başladığı 1980’lı yılların ortalarından itibaren Türkiye’de de yaşandı. Devletin kullandığı kavram ve argümanlarla Türkiye’nin Kürt illerinde sürmekte olan çatışmayı/savaşı veren gazeteciler ilk kez o yıllarda “Mehmetçik Gazeteci”, yapılan gazetecilik de “Mehmetçik Gazetecilik” olarak adlandırılmaya başlandı. Bu itibarla, “İliştirilmiş gazetecilik” tartışmasının Türkiye’de Kürt savaşı dolayımıyla ve “Mehmetçik Gazeteci” kavramsallaştırmasıyla daha önceden gündeme geldiğini söylemek olanaklıdır.
Cumhuriyet Gazetesi’nin bugünkü yönetiminin bu tartışmayı bilmediği söylenemez. Şu anda Cumhuriyeti çıkaran kadronun zihniyeti ile o yıllarda cumhuriyeti çıkaran kadronun zihniyeti birbirine çok benzemektedir. Bunu Süleyman Soylu’ya cevap verirken ileri sürülen argümanlar apaçık ortaya koyuyor.
Cumhuriyet 1980’lı yılların ortasında hemen “Mehmetçik Gazetecilik” kervanına katılmamış olsa da, ‘90’lı yıllara doğru ama esas olarak Milli Güvenlik Kurulu’nda topyekün savaş konseptini ilan edildiği ve ardından 3000 köyün boşaltılıp, 30 bin kişinin faili meçhul cinayete kurban gittiği, insanların asit kuyularında eritildiği, helikopterlerden canlı canlı atıldığı, zırhlı personel taşıyıcıların arkasına bağlanarak ibret olsun diye süründürüldüğü yıllarda, kimi istisnalar dışında üç maymunu oynamış, devlet vahşetini bilinçli olarak görmezden gelmiş, Kürt Sorunu söz konusu olduğunda “iliştirilmiş gazetecilik” (devlete) yapmaktan hiçbir hicap duymamış, kelimenin gerçek anlamıyla “Mehmetçik Gazetecilik” yapmış bir yayın organıdır.
Bu türden gazeteciliğin ABD’nin Irak’ı işgali esnasında ABD’nin ve ABD Ordusu’nun çıkarları doğrultusunda yapılan “iliştirilmiş gazetecilik”ten hiçbir farkı yoktur. Cumhuriyet Irak işgali sırasında bu türden gazeteciliği çok sert biçimde eleştirmiş olsa da, iş Türkiye’de gazetecilik yapmaya, bu bağlamda özel olarak da sürmekte olan Kürt Savaşı’nı objektif olarak yansıtmaya geldiğinde bugün Cumhuriyet Gazetesi’ni çıkaran kadroyla aynı zihniyete sahip olan o günlerin Cumhuriyet kadrosu Türk “milliyetçiliğinin” zokasını yutmuş, tartışılmaz biçimde “Mehmetçik Gazetecilik” yapmıştır. Bu apaçık bir çifte standarttır. ABD’yi, onun politikaları ve icraatlarını haberleştirirken sahip olunan gerçeği görme yetisi kendi devletinin (özellikle Kürt Sorunu ve Savaşı söz konusu olduğunda) politikası ve icraatlarını haberleştirirken yitirilmektedir. Cumhuriyet Gazetesi’nin şu andaki kadrosu önce Cumhuriyet Gazetesi’nin tarihindeki bu utançla yüzleşme becerisini göstermelidir.
Cumhuriyet Gazetesi’nin şu andaki yönetici kadrosu yaptığı açıklama ile bunu yapmaya hiç niyeti olmadığını, devletin temel hassasiyetleri söz konusu olduğunda “iliştirilmiş gazetecilik”, “Mehmetçik Gazetecilik” yapmaya niyetli olduğu göstermektedir. Üstelik bunu Can Dündar’ı devlete ihbar ederek yapmaktadır.
Cumhuriyet Gazetesi’nin açıklamalarından anladığımız kadarıyla Can Dündar devletin “ulvi menfaatlerini” savunmadığı, bu doğrultuda habercilik yapmadığı için suçludur. Açıklamanın muhtevası bütünüyle bu anlama gelmektedir.
Gazetecilik etiği ve meslek kuralları ölçüsünde değerlendirdiğimizde Süleyman Soylu’nun eleştiri konusu yaptığı manşetlerin ne sorunu olduğunu biz anlamış değiliz. Söz konusu manşetler habere objektif yaklaşıldığı izlenimini vermektedir. Tabi meseleye böyle yaklaşabilmek için habere “iliştirilmiş gazeteciliğin” penceresinden bakmamak gerekmektedir. Cumhuriyet’in her şeyden önce yapması gereken budur. Gazetecileri devlete şikayet etmek değil…