Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü hafta eylemine yönelik polis saldırısında gözaltına alınan 46 kişi hakkında açılan davanın ikinci duruşması bugün görülüyor.
Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini 850 haftadır soran Cumartesi Anneleri/İnsanları, 25 Ağustos 2018’deki 700’üncü hafta toplanmasına polisin saldırmasıyla ilgili bugün İstanbul 21’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde ikinci kez hakim karşısına çıkıyor.
HDP Milletvekilleri Zülayha Gülüm, Oya Ersoy, Musa Piroğlu, Dilşat Canbaz, Hüda Kaya, CHP Milletvekilleri Ali Şeker, Mahmut Tanal, Turan Aydoğan, Sezgin Tanrıkulu ve Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren ile Ankara, İstanbul ve Van Barolarından temsilcilerin takip ettiği duruşma 11.00’da başladı.
Cumartesi Anneleri’nin, kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak için düzenledikleri eylemin 700’üncü haftasında polisin müdahale ederek gözaltına aldığı 46 kişi hakkında açılan davanın ikinci duruşması bugün görülüyor. Kayıp yakını Besna Tosun, 26 yıldır kaybedilen babasını aradığını söyledi ve ekledi: “26 yıldır aradığımız mezarsız sevdiklerimizi unutmamızı istiyorlar, unutmayacağım! Onu bulmak, onunla vedalaşmak istiyorum. Yasımı tutmak istiyorum ve bugün bunu istediğim için yargılanıyorum. Zorla kaybedilen sevdiklerimizin nerede olduğunu bilmeye hakkımız var. Adalete ulaşmaya hakkımız var.”
Yargılanan Kenan Yıldızerler savunma yaparken Mahkeme Başkanı tarafından sözü kesildi. Avukatların ve duruşmayı izleyen CHP Milletvekili Av. Mahmut Tanal’ın itirazı üzerine Mahkeme Başkanı salonun boşaltılması talimatı verdi. Ardından salon bolaştıldı. Aranın ardından Tanal duruşma salonuna alınmadı. Avukatlar Mahkeme Başkanı’nın dosyadan çekilmesini talep etti, talep reddedildi. Ardından mahkemenin tarafsızlığını yitirdiğini belirten avukatlar reddi hakim talebinde bulundu. Bu talep de reddedildi.
Mahkeme Başkanı’nın salonu terk etmesinin ardından avukatlar ve sanık olarak yargılanan isimler de salondan çıktı. Salona dönen Mahkeme Başkanı duruşmaya son verildiğini tutanak altına aldı. Dava, 24 Kasım’da saat 10.30’a ertelendi.
Yıldız: Oğlumu kaybettiler, bizi sanık yaptılar
Duruşmayı izlemek için salonda bulunan Cumartesi İnsanlarından Hanife Yıldız, kimlik tespitleri sırasında adaletsizliğe tepki gösterdi. 1995 yılında kaybedilen oğlu Murat Yıldız için Galatasaray’da oturduğunu söyleyen Hanife Yıldız, “Çocuğumu kaybettiler, bana vermediler. Şimdi bize sanık diyorlar, suçlu diyorlar. Benim oğlumu kaybedenler yok, biz yargılanıyoruz” dedi.
Av. Türkdoğan, derhal beraat talebini yeniledi
Uzun süren kimlik tespitlerinin ardından beyanlara geçildi.
İnsan Hakları Derneği Başkanı (İHD) Avukat Öztürk Türkdoğan, derhal beraat talebini yeniledi. Böyle bir davanın açılmaması gerektiğini belirten Türkdoğan, şunları söyledi:
“Cumartesi Anneleri’nin ve İHD İstanbul Şube Kayıplar Komisyonunun kesintisiz oturma eylemi Galatasaray Lisesi önünde bulunan Galatasaray Meydanı’nı adeta bir hafıza mekanını haline getirmiş ve 2911 sayılı kanunun 4. maddesinin b fıkrası kapsamına giren kendi kural ve sınırları içinde kalan bir geleneksel toplantıya dönüştürmüştür. Dolayısıyla böylesi bir gösterinin veya toplantının 2911 sayılı kanun kapsamına alınması kanunun kendi düzenlediği istisnaya da aykırıdır. 2911 sayılı kanunun 18. maddesinin 1. fıkrasına göre toplantıların en az 24 saat önceden yasaklanması ve bunun 24 saat önceden tebliğ edilmesi gerekmektedir. Somut olaya baktığımızda yasaklama kararı ve tebliğin geleneksel olarak yapılan toplantıdan önce yapılmadığı görülecektir. Dolayısıyla kanuna aykırı toplantı kavramının kullanılması kanunun kendisine bile bizatihi aykırıdır” dedi.
‘Er ya da geç beraat çıkacaktır’
Türkdoğan son olarak şunları söyledi:
“Somut olay incelendiğinde kanun kapsamında değerlendirilemeyecek Türkiye’nin en uzun soluklu adalet ve sivil itaatsizlik eylemine katılanlara karşı böyle bir dava açılmasının kanuna aykırılığı açıktır. Annelerinin orada oturması, yakınlarını sorması, faillerin yargılanması haklarıdır. Usul ekonomisi uyarınca yargılama sonucunda ulaşılabilecek sonuç daha en başından belli olduğundan, yani ortada bir suç olmadığından mahkemenin CMK 223/9. fıkra uyarınca derhal beraat kararı vermesi gerekmektedir. Böyle bir davanın açılması hukuki değildir. Kayıplarını arayanların yargılanması vicdanları yaralamıştır. Bu davada er ya da geç beraat kararı verilecektir.”
Kaybedilen babasının akıbetini soran ablasının avukatlığını soruyor
Duruşmada daha sonra Avukat Jiyan Tosun söz aldı. Gözaltına kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı olan Jiyan Tosun, kaybedilen babasının akıbetini soran ablası Besna Tosun’un avukatlığını yapıyor.
Av. Jiyan Tosun, 700. haftada yapılan saldırının Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı olduğunu söyledi.
Mahkeme Başkanı, Tosun’un sözünü keserek talebini iletmesini istedi. Sözlerine devam eden Jiyan Tosun, adil yargılanma yapılıp yapılmadığına ilişkin İstanbul Barosu adına gözlemcilik statüsü verilmesini talep etti.
‘AKP sorumluları bulmadığı gibi bizi sanık yaptı’
Jiyan Tosun’un ardından Besna Tosun’un beyanına geçildi.
“19 Ekim 1995 tarihinde 3 sivil polis tarafından evinin önünden gözaltına alınarak kaybedilen Fehmi Tosun’un kızıyım” diyerek sözlerine başlayan Besna Tosun, o akşam babasını almaya gelen kişilerden birinin kendisine güldüğünü söyledi. Tosun, “26 yıldır hayatımızı cehenneme çeviren o kişinin gülüşüyle yaşıyorum… Bir gün adil bir yargı önünde hesaplaşmanın umuduyla, o gülüşü unutmamak için hafızamı milyon kere zorluyorum ve unutmayacağım” dedi.
Ardından yargı sürecini anlatan Besna Tosun, iç hukukta sonuç alamadıklarını, bu nedenle davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gittiklerini söyledi. Tosun şöyle devam etti:
“2003 yılında sonuçlanan davamızda AKP hükümeti AİHM’e verdiği savunmada ‘Hükümetimiz Fehmi Tosun’un kaybolması olayının meydana gelmesinden dolayı üzgündür. Bir kimsenin kaybolması olayı hakkındaki soruşturmanın eksik yapılmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. Maddesinin (yani yaşam hakkının) ihlalini oluşturduğu kabul edilmektedir’ dedi ve yaşam hakkı ihlallerinde gerekli tüm önlemleri alıp, etkili soruşturmaların yürütülmesini zorunlu kılan talimatları vermeyi taahhüt etti. Ancak hükümet bu taahhüdünü yerine getirmediği gibi kaybedilen babamı aramamızı bile suç ilan etti.”
‘Hakikati bilme hakkımız var’
Gözaltına alındıkları 700. haftada yaşananları anlatan Tosun, şunları söyledi:
“Darp raporlarımıza ve olay anına ait görüntülere rağmen savcılığa yaptığımız suç duyuruları takipsizlikle sonuçlandı. Bugün ise burada hakları ihlal edilen ve polis şiddetine maruz kalan bizler yargılanıyoruz. Bugün burada yargılanan, babamın zorla kaybedilmesinden sorumlu olan, yani insanlığa karşı suç işleyen kişiler olmalıydı, ama babamızı aradığımız için, adalet istediğimiz için, kardeşimle birlikte bizler yargılanıyoruz. Zorla kaybedilen sevdiklerimizin nerede olduğunu bilmeye hakkımız var. Hakikati bilme hakkımız var. Adalete ulaşmaya hakkımız var. Bu haklarımızı talep etmeyi suçmuş gibi gösterenler insanlığa karşı suç işleyenlerin hesap vermesini engelliyor. Önce sevdiklerimizi aldılar, yaşamdan tüm izlerini sildiler. Bize en ufak bir umut kırıntısı dahi bırakmamak için bizi zamansız ve mekansız bıraktılar. Bizi soluk alamadığımız bir belirsizliğe mahkum ettiler. Bu belirsizlik sonsuz bir yasa, bitmeyen bir işkenceye dönüştü. Sevdiklerimizi hatırladığımız ve topluma hatırlattığımız, ellerimizde sevdiklerimizin mezarlarına koyamadığımız karanfillerimizle gittiğimiz yerdir Galatasaray. 700.haftamızdan sonra Galatasaray Meydanını suç mahalli, sevdiklerini arayan bizleri de suçlu ilan ettiler. Galatasaray Meydanı’nı sadece kayıp yakınlarına değil tüm topluma yasakladılar. Bu yasak kararını verenler kayıp yakınlarının değil, faillerin gözünden bakıyor. Dolayısıyla bizleri de yakınlarımız gibi susturulması ve gerekirse ortadan kaldırılması gereken kişiler olarak görüyorlar.”
‘Yasımı tutmak istediğim için yargılanıyorum’
Tosun son olarak şunları söyledi:
“151 haftadır polis bariyerleriyle kapatılan Galatasaray Meydanı, 26 yıllık umudumun ve direncimin tanığıdır ve gözlerimin önünde gözaltına alınarak kaybedilen babam Fehmi Tosun ile kurduğum tek bağdır. ‘Galatasaray Meydanından vazgeçin’ demek, kaybedilen sevdiklerinizden vazgeçin demektir, ben vazgeçmiyorum.
Yıllardır Galatasaray Meydanından, zorla kaybedilen babamın başına ne geldiğinin araştırılmasını, yaşıyorsa kurtarılmasını, öldüyse bedenin gömüldüğü yerden çıkartılıp bize teslim edilmesini istedim. Tek bir savcı söylediklerimi dikkate almadı, kendiliğinden soruşturma açma görevini yerine getirmedi. Anlattığımız insanlığa karşı suçla ilgili harekete geçmeyen, etkin soruşturma ve kovuşturma yürütmeyen yargı makamları benim yargılanmam için harekete geçti.
26 yıldır yaşamından umudumu kestiğim anlarda bile babamı aramaktan vazgeçmedim. Vazgeçmem! Onu bulmak, onunla vedalaşmak istiyorum. Yasımı tutmak istiyorum ve bugün bunu istediğim için yargılanıyorum.
Hiçbir hukuki dayanağı olmayan keyfi yasaklarla, baskı ve şiddetle bizleri korkutmak ve susturmak istiyorlar, susmayacağım!
26 yıldır aradığımız mezarsız sevdiklerimizi unutmamızı istiyorlar, unutmayacağım!
Onlardan vazgeçmemizi istiyorlar. Kaç yıl geçerse geçsin ve bedeli ne olursa olsun ben babamı aramaktan asla vazgeçmeyeceğim.”
Nahit Eren: Ülkeyi yönetenler rahatsız oluyor diye yapılan bu hukuksuzluğa alet olmayın
Daha sonra söz alan Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, hazırlanan iddianamenin hukuk düzeni içerisinde kabul edilmesinin mümkün olmadığının altını çizdi. Eren, derhal beraat konusunda değerlendirme yapılması gerektiğinin altını çizerek, “Derhal beraat kararı vermiyorsanız bu salt yargılamanın bile ‘ihlale’ konu olacağını bir hukukçu olarak söylüyorum. Bizler düşünce özgürlüğümüzü farklı şekilde dile getiriyoruz. Yeri geldiğinde yazıyor, konuşuyor, yeri geldiğinde de tıpkı Cumartesi Anneleri gibi eylem yaparak düşünce özgürlüğü hakkımızı kullanıyoruz. Bu ülkenin karanlık döneminde işlenen cinayetlerin aydınlatılmasını istiyorlar. Bunu yalnızca kendileri için istemiyorlar, bu ülkede bir daha kayıplar yaşanmasın diye istiyorlar. Eğer bu ülkede demokrasi varsa, benim bir baro başkanı olarak sizden ricam, sadece ülkeyi yöneten kişiler bundan rahatsız diye yapılan bu hukuksuzluğa alet olmamanız. Bu nedenle derhal beraat kararı vermeniz” diye konuştu.
Gamze Elvan: Kardeşim öldürüldü, adalet arayan herkesin yanında duracağım
Daha sonra Berkin Elvan’ın ablası Gamze Elvan beyanda bulundu. Gezi direnişi sırasında kardeşi Berkin Elvan’ın polis tarafından gaz fişeği ile vurularak öldürüldüğünü söyleyen Gamze Elvan, “O günden beri adalet arayan birisi olarak adalet arayan herkesin yanında olmaya çalışıyorum. Ben Besna’dan, İkbal abladan şanslıyım çünkü en azından bayramlarda, anmalarda gidebiliyorum mezarına, bir karanfil bırakabiliyorum, yas tutabiliyorum. Ben yine Besna’dan, İkbal abladan ve Hanife anneden şanslıyım çünkü kardeşim öldüren katillerden biri kısmen de olsa yargılandı ve ben hesap sorabildim. Ama Besna, İkbal abla öyle değil. Onlar sevdiklerini arıyorlar, nerede olduklarını bilmiyorlar. Ben de bu yüzden Cumartesi Anneleri’nin haklı adalet arayışına elimden geldiğince destek olmaya çalışıyorum. Sevdiklerimizi bizden alanlar bu mahkeme salonlarında yargılanmalı, bizler değil. Yargı makamı gözaltında kaybetme suçunu araştırmalı ve sorumluları cezalandırmalı, sevdiklerini arayanlar değil. Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine nefes aldığım sürece destek vermeye devam edeceğim. Onların talepleri karşılanana kadar onların yanında olacağım. Bu hiçbir zaman değişmeyecek” diye konuştu.
Özge Elvan: Şiddetin tanığıyım
Ardından Berkin Elvan’ın diğer ablası Özge Elvan söz aldı. Özge Elvan şunları söyledi:
“Cumartesi Anneleri ile yolumuzun kesişmesi Gezi Direnişinde kardeşim Berkin Elvan’ın vurulduğu dönemlerde başlamıştı ve o günden sonra ortak acılarımız bizi birbirimize kenetledi. Çok acı ama kardeşimin bir mezarı olması belki de bizi Cumartesi Anneleri’nden ayıran tek fark. Bu çok acı ve vahim bir durum. 90’lardan bugüne değişen tek şey başkanlar-liderler oldu fakat Cumartesi Anneleri’nden Gezi’ye değişmeyen şey şiddetin geleneksel bir yöntem olarak kullanılmasıdır. Evet, destek olmak için oradaydı; annelerin, kayıp yakınlarınının ve hak savunucularının maruz kaldıkları polis şiddetine tanık da oldum. Cumartesi Annneleri’nin bu haklı mücadelesine elimden geldiğince destek olmaya çalıştım, yanlarında olmaya çalıştım ve olacağım da.”
Arslan: Darbedildim, ters kelepçeyle göz altına alındım
Ardından söz alan Sinan Arslan şunları söyledi:
“Cumartesi Annelerine destek vermek için oradaydım. Ne olduğunu anlamadan polis saldırısı başladı, yaşlı insanları gözaltına almaya çalıştılar, ben de onları kurtarmaya çalışırken gözaltına alındım. Gözaltı aracında bir komiser geldi, yüzünü görsem hatırlarım. Burada söyleyemeyeceğim küfürlerle kafama, vücuduma vurmaya başladı. Ters kelepçe takıldı.”
Gamze Elvan, Özge Elvan ve Sinan Arslan’ın avukatı Çiğdem Akbulut, dosyada beraat dışında bir karar verilemeyeceğinin açık olduğunu söyledi.
Mahkeme Başkanı’nın gösterdiği fotoğrafları hatırlatan Akbulut, “Dosyada sanık olarak yargılanan isimlere gösterdiğiniz fotoğraflarda ne olduğu çok açık. Orada ablukaya alınan, dağılmalarına dahi izin verilmeyen insanlar var. Bundan başka bir şey de yok. Bu nedenle derhal beraat kararı verilmeli” dedi.
Mahkeme başkanı söz kesti, itiraz edilince salon boşaltıldı
Daha sonra söz alan Kenan Yıldızerler “20 yıldır İHD üyesiyim, defalarca şiddet gördüm, 2015’te Suruç Katliamı’ndan sağ kurtuldum. O kadar çok sebebim var ki bu eyleme gitmek için. Anayasal hakkımı kullanmak için oradaydım, ters kelepçelendim, yere yatırıldım. Burada yaşananların sorumlusu siyasi erktir. Suçlamaları kabul etmiyorum” dedi.
Yıldızerler konuşurken Mahkeme Başkanı “Konu dışına çıkma” diyerek sözünü kesti. Bunun üzerine söz alan avukatlar savunma hakkının kısıtlanamayacağını söyledi. Mahkeme Başkanı bu kez avukatın sözünü kesti. Ardından Yıldızerler’e fotoğraf göstermek istedi.
Avukat Levent Pişkin söz alarak fotoğrafların usule aykırı çekildiğini, bu nedenle delil olarak anlam teşkil etmeyeceklerini belirtti.
İzleyiciler arasında yer alan CHP Milletvekili Mahmut Tanal, Mahkeme Başkanı’nın tutumuna itiraz etti. Tanal, “10.00’da başlaması gereken duruşma 12.30’da başlıyor. Sanıklara sorulan sorular usüle aykırı. Sırf siyasi erk dediği için sözünü kesiyorsunuz” dedi.
Bunun üzerine Mahkeme Başkanı “Salon boşalana kadar duruşmaya devam etmeyeceğim” diyerek salonun başaltılmasını talep etti. Ardından salon boşaltıldı.
Kimiz biz, neden buradayız?
Duruşma öncesi adliye önünde basın açıklaması yapıldı.
Gözaltında kaybedilen Ferhat Tepe’nin kardeşi Ayşe Tepe’nin okuduğu açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Kimiz biz? Neden buradayız? Biz evlatları, yakınları güvenlik görevlileri tarafından kaybedilenleriz. Yıllardır kayıplarını arayanlarız. Yıllardır Galatasaray Meydanı’nda ‘evlatlarımızın hiç olmazsa kemiklerini verin’ diye haykıranlarız. Sevdiklerimizin mezarlarına bırakamadığımız karanfilleri göğsümüzde taşıyanlarız. Biz, 850 hafta boyunca dünyanın en barışçıl, en haklı mücadelesini yürüten anneleriz, evlatlarız, kardeşleriz, hak savunucularıyız… Biz, taleplerimize kulaklarını tıkayanlar tarafından yaka paça gözaltına alınan, şiddet görenleriz.
Biz, Anayasal hakkımızı kullandığımız, “evlatlarımız nerede” dediğimiz için mahkeme mahkeme süründürülmek istenen, yıldırılıp sesi kısılmak istenenleriz. Ama biz aynı zamanda asla yılmayanlarız. Biz susmayanlarız.
Biz vazgeçmeyenleriz. Kaybedilen her bir evladımızın akıbetini öğrenene kadar pes etmeyecek olanlarız. Bugün burada yargılanan bu pes etmeyen irademizdir.
Bugün burada yargılanan anayasal haklarımızdır. Anayasal haklarımızı kullanmaktan vazgeçmeyeceğiz. Bu hakkımızı kullanmak için seçtiğimiz ve 700 hafta boyunca bizden kaynaklanan tek bir olay çıkmadan oturduğumuz Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceğiz. Bir değil bin dava da açsanız biz asıl davamızdan, ‘evlatlarımız nerede’ diye haykırmaktan asla ama asla vaz geçmeyeceğiz.”
46 kişiye dava
31 Ocak 2009’a gelindiğinde oturma eylemine yeniden başladı Cumartesi Anneleri/İnsanları. Talepleri aynıydı: Kayıplar bulunsun, failler yargılansın.
25 Ağustos 2018’deki 700.haftada Cumartesi Anneleri/İnsanları tekrar polis saldırısı ile ile karşı karşıya kaldı.
700. haftada polis plastik mermilerle saldırdı, çok sayıda kayıp yakını gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar ifadelerinin ardından aynı gün serbest bırakıldı.
Ardından gözaltına alınan 46 kişiye “Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” suçlamasıyla, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçundan dava açıldı.
Haklarında dava açılanların isimler şöyle: Koray Çağlayan, Koray Kesik, Leman Yurtsever, Levent Gökçek, Lezgin Özalp, Maside Ocak, Mehmet Günel, Muhammed Emin Ekinci, Ayça Çevik, Besna Koç, Cafer Balcı, Can Danyal Aktaş, Cihan Oral Gülünay, Cüneyt Yılmaz, Deniz Koç, Ercan Süslü, Ezgi Çevik, Faruk Eren, Fecri Çalboğa, Ferhat Ergen, Gamze Elvan, Hakan Koç, Hasan Akbaba, Hasan Karakoç, Jiyan Tosun, Kenan Yıldızerler, Murat Akbaş, Murat Koptaş, Onur Yanardağ, Osman Akın, Özer Oymak, Özge Elvan, Ramazan Bayram, Rüşa Sabur, Sadettin Köse, Adil Can Ocak, Ahmet Karaca, Ahmet Süleyman Benli, Ali Ocak, Ali Yiğit Karaca, Atakan Taşbilek, Ataman Doğa Kıroğlu, Saime Sebla Arcan, Sinan Arslan, Ulaş Bedri Çelik, Volkan Uyar.
O gün eyleme katılmak üzere alanda bulunan milletvekillerinin dosyası, dokunulmazlıkları olduğu için ayrıldı.