Diyarbakır D Tipi Kapalı Hapishanesi’nde PKK davasından ağırlaştırılmış müebbet cezası alan 42 yaşındaki Halil Güneş kemik kanseri. Epilepsi hastası da olan Güneş, ayrıca akciğer ve böbreklerinden de rahatsız. Adana’da yaşayan annesi Sedef Güneş “22 yıldır bu mahpusluk, oğlumda ne kemik bıraktı ne ciğer” diyor.
Ziyaret için her ay Diyarbakır’a gittiğini söyleyen anne “Bunca yıldır çektiğimiz eziyeti bir ben bilirim bir de Allah” diyerek oğlunun 12 yıldır ağır hastalıklarla mücadele ettiğini söyleyerek en son 4 Mart’ta görüşe gittiğini belirtiyor ve şöyle devam ediyor:
“Oğlum, ameliyat edileceğini söyledi. Yaralarını gördüğümde ‘keşke o hastalıkları bana gelseydi’ diyorum, ama sonra da ‘ya ben de hasta olsam ona kim bakacak’ diyerek Allahıma tövbe ediyorum.”
Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre Ocak 2015 itibariyle Türkiye’deki 355 ceza infaz kurumunda 159 bin 31 tutuklu ve hükümlü bulunuyor. İnsan Hakları Derneği’nin verilerine göre ise bunların 247’si, ölümcül hasta ve tedaviye muhtaç.
Üç yıldır devam eden çözüm süreci görüşmelerinde HDP heyeti, hasta tutuklu ve hükümlülerin durumuna dikkati çekerek tahliye edilmeleri için yasal adımların atılmasını istiyor. Heyette yer alan HDP Iğdır milletvekili Pervin Buldan PKK lideri Abdullah Öcalan ile yaptıkları her görüşmede hasta tutuklular ile ilgili meselenin gündeme geldiğini ve Adalet Bakanı ile yaptıkları görüşmelerde konuyla ilgili düzenlemelerin yapılarak genel kurula getirileceği sözünün verildiğini açıklamıştı.
Diyarbakır D Tipi Kapalı Tutukevi’nde bulunan Halil Güneş’in annesi Sedef Güneş sorularımızı yanıtlarken, oğluyla benzer durumdakilerin sorunlarına dikkat çekebilmek için kendini yakmayı bile düşündüğünü anlatıyor. Güneş, ”Bir keresinde benzin aldım, niyetim kendimi hapishanenin önünde yakmaktı. Belki o zaman yetkililer harekete geçer diye düşündüm ama sonra oğlum buna çok üzülür diye vazgeçtim” diyor.
Diyarbakır’ın Benusen Çamaşır Evi’nde asgari ücretle çalışan Selma Özkan’ın babası ve iki kardeşi hapiste. Evin duvarlarını hapisten gönderilen fotoğraflarla donatmış.
“Babam Mehmet Emin Özkan 76 yaşında. PKK davasından idamla yargılandı, ama idamın kaldırılmasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. 20 yıldır hapiste. Tiroid, kalp yetmezliği ve demans (bunama) ile mücadele ediyor. Şu an kişisel ihtiyaçlarını yerine getiremeyecek durumda. Kardeşim de sekiz yıl önce örgüt üyeliğinden hapse girdi. Şimdi babamla Diyarbakır D Tipi’nde aynı koğuşta ve onun bakımıyla ilgileniyor. Kardeşimin de karaciğeri ile ilgili ciddi rahatsızlığı var ve hastalığı giderek ilerliyor” diyor.
2009 yılında Habur’dan gelen Barış Grubu üyelerinden Lütfü Taş’ın babasıyla aynı koğuşta kaldığını belirten Selma “Lütfü Taş üç ay önce hapishanede kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Babam da üzüntüden o akşam kalp krizi geçirdi.”
Geçen yıl CHP, HDP ve AKP milletvekilleri ile görüşmek üzere meclise gittiklerini ve Ankara’da oturma eylemi gerçekleştirdiklerini söyleyen Özkan” Babam gibi yüzlerce hasta insan hapishanelerde. Çözüm sürecinde bu konuyla ilgili bir madde vardı. İmralı ve HDP bunu sık sık dile getirdi ama hükümet ne yazık ki adım atmıyor. Bu konuda hiç umutlu değilim çünkü hastaları ancak ölüm sınırında tahliye ediliyorlar” diyor.
Örgüt üyeliğinden dolayı sekiz yıl önce tutuklanan ve dört yıl önce Spastik Paraparezi adlı kas hastalığına yakalanarak iki ayağı da felç olan Selahattin Aytek tekerlekli sandalyeye bağımlı. Üç çocuk babası Aytek, koğuş arkadaşlarının yardımı olmadan bireysel ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Hemşire olan kız kardeşi Ferda Aytek “Ağabeyimin cezasının ertelenmesi için Adli Tıp Kurumu’na başvurduk, randevu vermelerini bekliyoruz. Anayasa Mahkemesi’ne de başvurduk ama bir gelişme yok. 15 gün öncesine kadar da umutluyduk. Bütün umudumuz, Nevruz’dan sonra ilerleyeceğini düşündüğümüz çözüm sürecindeydi. Ama siyasetin genel gidişatı umutlarımızı azalttı. Hasta tutsakların cezası ancak ölüm sınırına geldiklerinde erteleniyor. Bu yüzden umutlarımız tükeniyor” diyor.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Eylül Ayı’nda Diyarbakır’a yaptığı ziyarette tek başına hayatını idare ettiremeyecek durumda olan hasta tutuklu ve hükümlüler ile ilgili ilk defa hükümetleri döneminde adım atıldığını belirtmiş “Daha önce bir yasa çıkarmak suretiyle bunun raporla belgelendirilmesi halinde, toplum güvenliği bakımından tehlikeli olmaması halinde infazının ertelenmesine imkan veren bir düzenleme yaptık. Hapishanelerde zor durumda olan kendi kendine bakamayacak olan kişilere bu konuda imkan vermek, insani bir görevdir. Bunu ceza hukuku boyutunda ziyade insanla ilgili bir boyutu var” demişti.
AKP Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat ile telefonla görüştük. Konuyla ilgili yorum yapmak istemediğini ama Bakan Bozdağ’ın Diyarbakır ziyaretinde yaptığı açıklamayı hatırlatarak bu durumun insani bir mesele olduğunu söyledi.
İnsan Hakları Derneği Hasta Tutsaklar Komisyonu avukatlarından Muhterem Süren, 2014 yılında 40 hasta tutuklunun hapishanede hayatını kaybettiğini hatırlatarak, 247 kişinin derhal tahliye edilmesi gerektiğini vurguladı. Süren,
2013’te yapılan düzenlemelerle hasta tutuklunun tahliyesi için Adli Tıp raporuyla cumhuriyet başsavcılığının vereceği toplum güvenliğine tehdit oluşturmama raporu koşullarının getirildiğini söyledi.
Raporların alınmasının aylarca sürdüğünü belirten Süren, çoğu kritik durumda olan hastanın ölüm eşiğinde iken ancak tahliye edilebildiğini belirterek, Ramazan Özalp’i durumunu hatırlatıyor. Ramazan Özalp tahliyesinden beş ay sonra hayatını kaybetmişti.
1993’ten beri tutuklu olan ve beynindeki tümörden dolayı belden aşağısı felç olan Ramazan Özalp’in yaşadıklarını anlatan avukatı Erdal Kuzu “Adli Tıp, Özalp’in tahliyesi için olumlu rapor verdi, ancak Savcılık, tahliyesi durumunda toplum güvenliği bakımından tehlikeli olup olmadığını araştırmak için Şırnak’ın İdil ilçesinde yaşayan ailesi ile ilgili rapor hazırlattı ve ‘Serbest kalması halinde ailesi sevinecek, bu durum propaganda malzemesi olarak kullanılacak’ ibaresinden dolayı Ramazan Özalp’e olumsuz rapor verildi. İtiraz ettik, rapor süreci aylarca sürdü. Müvekkilim 24 Mayıs 2014’te tahliye oldu ancak beş ay sonra, 9 Ekim 2014’te hayatını kaybetti” dedi.
Avukat Muhterem Süren ise, hükümetin, genelde HDP heyeti ile görüştükten sonra hasta tutuklu ve hükümlülerle ilgili açıklama yaptığını belirterek, ”Hükümet bu konuyu siyasi pazarlık meselesi gibi ele alıyor, bu mağduriyetin ortadan kalkması için daha kaç hastanın ölmesi gerekiyor” diye soruyor.
AKP Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat, hükümetin bu konuyu siyasi pazarlık meselesi gibi ele alındığı hakkındaki yorumlara şu cevabı verdi:
“Hasta tutukluların durumunu çözüm sürecine endekslemek insani açıdan doğru değildir. Varsa hasta bir insan, çözüm süreci olsun ya da olmasın, buna bakılmaz çünkü bu insani bir olay. Hastalığı bir siyasi argümana dönüştürmek doğru değil. Bu yüzden çözüm sürecine endekslendiğini düşünmek de doğru ve insani olmaz. Hastalığın ideolojisi yoktur, partisi de olmaz çünkü bu durum başka bir şeye benzemez. Adalet bakanlığımızın çalışma sahasına giren bu konuyla ilgili açıklamayı doğru bulmuyorum. Eski Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ, Diyarbakır’da bu konunun insani bir mesele ve ağır hastalarla ilgili çalışma yaptıklarını söylediler” dedi.
Diyarbakır Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Derneği (Tuhad-Der) Başkanı Derya Us, hapishanelerin fiziki koşullarının hastalıklara davetiye çıkardığını belirtiyor, “Adli tutuklu ve hükümlüler cumhurbaşkanından af talebinde bulunabiliyor ama siyasiler af beklemiyor. Biz, Adli Tıp Kurumu’nun siyasi hastalara ideolojik yaklaştığına inanıyoruz. Birçok tutuklu, durumu ağır hasta olan arkadaşlarıyla ilgili bize mektup yazıyorlar. Hastanede kelepçeli muayene olduğundan, durumları ağırlaşmadığı sürece kimse hastaneye gitmek istemiyor “diyor.
Kaynak: BBC Türkçe