Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Dem Parti sıralarına gelerek, DEM Parti Eş Genel Başkanlarıyla selamlaşmasıyla birlikte siyasetin tüm gündemi, ‘Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor’ meselesine odaklandı. Meselenin bu denli gündemleşmesi Cumhur İttifakı’nın işine gelmiş olacak ki Devlet Bahçeli ilerleyen iki hafta boyunca grup toplantılarında meseleyi canlı tuttu. Son grup toplantısında, ‘Öcalan meclise gelsin’ cümlesiyle birlikte konu bambaşka bir düzleme taşındı.
Devlet Bahçeli’nin ilk tokalaşması Erdoğan tarafından memnuniyetle karşılandı, ilk grup toplantısındaki sözleri Erdoğan tarafından, olumlu cümlelerle karşılandı. Dolayısıyla Devlet Bahçeli ve Erdoğan’ın açıklamalarının birbirleriyle bakışımlı ve eşgüdümlü olduğu açıkça görülüyor. 2013’te başlayan müzakere süreci Erdoğan’ın başlattığı ve milliyetçi tabandan ciddi tepkiyle karşılaşılan bir süreçti. Anlaşılan o ki bu kez, milliyetçi tabandan gelecek itirazları kesmek için ilk açıklamalar Devlet Bahçeli’ye yaptırılıyor, Erdoğan da ‘‘Devlet Bey istiyorsa neden olmasın’’ düzeyinde etkin olmayan katılımcı gibi görünmeyi tercih ediyor.
Ancak Devlet Bahçeli’nin açıklamalarını, ‘Devlet konuşuyor’ diye yorumlamak yanlış olur. Şu anda devlet bürokrasisi ile Erdoğan arasındaki uyum olabilecek en üst düzeyde. Erdoğan dışında Başka bir kişinin devlet adına konuşmasının mümkün olmadığı bir dönemdeyiz. Devlet Bahçeli en fazla devlet içerisinden örgütlü bir klik adına konuşuyor olabilir. Siyasi liderlikle devlet bürokrasisinin üst düzeyde bir bütünlüğünün yaşandığı bir dönemdeyiz. Ayrıca Devlet Bahçeli önceden fark etmiş olduğu bir süreci, daha yakından takip edebilmek ve parçası olmak için, yüksek perdeden sürece dahil olmuş olabilir. Ek olarak söylenen sözlerin çoğunu siyaseten söylüyor olabilir. Nasıl olsa bu sözlerden geri dönme hakkı var…
Bu sürecin ‘Devlet kararı’ olduğunu söylemek de güç. Ortada devlet bürokrasisinin böyle bir ihtiyacı da görünmüyor. Ve sürece Rojava’ya yapılan saldılar, gözaltılar ve operasyonlar, Tusaş saldırısı ve tecrit de eşlik ediyor. Taraflar bir yandan müzakere ediyormuş gibi görünürken diğer yandan askeri-sınai kompleks işlemeye ve çalışmaya devam ediyor.
Ancak Devlet Bahçeli ve Erdoğan’ın, neden böyle açıklamalar yaptığını anlamak güç. 2013’te başlayan müzakere sürecini, oldukça kanlı bir çökertme operasyonuyla sonlandıran bir yapı, bir sabah, barış elçisi olarak uyanmamıştır herhalde. Cumhur İttifakı’nın neden böyle bir süreç başlattığını hangi ihtiyaca istinaden bu açıklamaların yapıldığını titizlikle değerlendirmek gerekiyor. Şu an siyaseten söylenen, havada süzülen bir söz bulutuyla karşı karşıyayız. Kürt Özgürlük Hareketiyle devletin güvenlik bürokrasisi arasında rutin bir iletişim kanalı olması muhtemel, bu iletişim trafiğinin böyle bir sürece evirildiğini düşünmek manasız olabilir. Çünkü bu tarz örgüt-devlet iletişimi her zaman olabilir. Bugünkü sürecin bu görüşmeler sebebiyle olduğunu düşünmemek gerekir. Peki neden kamuoyunun önüne bir ‘çözüm süreci’ tartışması getiriliyor?
Genel seçimleri kaybetme korkusu
2023 Haziran’ında yapılan genel seçimlerde Erdoğan ilk defa ilk turda değil ikinci turda seçildi. Bu seçimleri Erdoğan’ın kazanmasının yegâne sebebi Meral Akşener’in 6’lı masadan kalkıp bir gün sonra masaya yeniden oturması oldu. Akşener 2018 seçimlerinde de muhalefetin ortak aday çıkarmasına engel olmuştu. Genel seçimlerden sonra yapılan kongrede İyi Parti genel başkanlığından istifa eden Akşener, görevi bırakmasından bir süre sonra soluğu Saray’da Erdoğan’ın yanında aldı. Akşener’in iki genel seçimde muhalefetin başarısına engel olan bu tutumu, Cumhur İttifakı’nın bir ‘Truva Atı’ hamlesi olarak okunabilir. Muhalefet, Akşener’in Truva Atı hamlesini tuzağına düşmese Erdoğan iktidarda olmayabilirdi. Mart 2024 yerel seçimlerinde ise Cumhur İttifakı ciddi bir yenilgi aldı. CHP seçimlerden birinci parti olarak çıktı.
Genel seçimde seçimlerin ikinci tura kalmasının sebebi daha ilk turdan DEM Parti’nin Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemesiydi. CHP’nin yerel seçimde birinci olmasının sebebi ise DEM Parti’nin Kürdistan dışındaki illerin birçoğunda aday çıkarmamasıydı. Genel seçimlerin ve yerel seçimlerin sonuçları Cumhur İttifakı açısından bir sonraki seçimlerin kaybedileceği yönünde açık sinyaller veriyor. Dem Parti’nin CHP’yle 2019 yerel seçimlerinde, 2023 genel seçimlerinde ve nihayetinde dolaylı olarak da olsa 2024 genel seçimlerinde kurduğu stratejik zeminin önümüzdeki genel seçimlerde de devam etmesi muhtemel görünüyor.
Anayasa değişikliği ihtiyacı
2018 ve 2023 seçimlerinde aday olan Erdoğan’ın, adaylık için iki hakkını da doldurmuş olması sebebiyle bir sonraki seçimde aday olabilmesi için anayasa değişikliğine ihtiyacı var. Bu anayasa değişikliğinin tek sebebinin Erdoğan’ın adaylığı olduğunu kamuoyu apaçık bildiği için, bu değişikliği referanduma götürmeden mecliste bitirmek istiyor. Bu sebeple AKP’nin mecliste ‘anayasa değişikliği talebi’ olan partilerle birlikte çalışmaya ihtiyacı var. Anayasa değişikliği talebi öne çıkan ilk parti DEM Parti’dir.
Ekonomideki sıkışma
Türkiye ekonomisinde Berat Albayrak’ın Maliye Bakanlığı döneminde döviz kurunun yükselmesi ve enflasyonun üç haneye çıkmasıyla birlikte halkın alım gücünde ciddi bir düşüş yaşandı. Emeklilerin aldığı maaşın erimesi, üniversite mezunlarındaki yüksek işsizlik, çalışanların maaşının sürekli erimesi gibi meseleler de Cumhur İttifakı’nı sıkıştırmış durumda. Ekonomik meselelerin gündemden düşürülmesi gerekiyor.
Ekonomideki sıkışma
Cumhur İttifakı’nın, muhalefetin kendisini sıkıştırmadığı birkaç yıla ihtiyacı var. Seçimlerden hemen sonra, CHP’yle kurulan diyalogla ve ‘Normalleşme’ söylemiyle, bu bir nebze sağlanmıştı. Ancak seçimden sonra yaşanan toplumsal meseleler, CHP yönetiminin Normalleşme isteğine rağmen, CHP tabanı tarafından tepkiyle karşılanıyor. CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da normalleşme meselesine karşı bir tutum örgütlüyor. Özgür Özel ağırdan da olsa sertleşme kulvarına girmek zorunda kaldı, kalıyor.
Ekrem İmamoğlu’nun önünü kesme ihtiyacı
Bir başka faktör ise Ekrem İmamoğlu. İmamoğlu 2019 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediyesini kazanmasından bu yana, siyasette önemli bir aktöre dönüştü. İmamoğlu bir sonraki genel seçimlerde muhalefetin en önemli cumhurbaşkanı adayı olarak orta yerde duruyor. DEM Parti tabanında da sempatiyle karşılanan ya da kendisine dair olumsuz bir kanaat yok diyebiliriz. Ortada bir çözüm-müzakere süreci varmış algısı yaratılarak Ekrem İmamoğlu’yla Kürt tabanı arasında bir mesafe yaratılmak isteniyor olabilir.
Kürt yurtsever tabanı bölme çabası
Diğer yandan Abdullah Öcalan, Örgütün Kandil’deki yönetimi, Selahattin Demirtaş ve DEM Parti arasında bir perspektif farkı varmış gibi gösterilerek, Kürt tabanı özel savaş taktikleriyle bölmeye atomize etmeye çalışıyor olabilirler. Devlet Bahçeli Abdullah Öcalan meclise gelsin derken aslında ön koşul olarak örgütün kendisini tasfiye etmesi gerektiğini de belirtiyor. Burada Kuzey-Batı Suriye’deki PYD-YPG yapısı içerisinde de çatlaklar oluşturulmaya çalışıldığını da ekleyebiliriz.
Bir taşla kuş sürüsü vurma taktiği
Tüm bu bilgiler ışığında Cumhur İttifakı’nın, Kürt sorununun çözümü temelinde DEM Parti’ye bir adım atması birçok açıdan yararına olacak sonuçlar doğuruyor. Anayasa değişikliği zemini açılıyor, kamuoyu ekonomi dışındaki bir gündeme çekiliyor, CHP ile DEM Parti arasına bir mesafe çekiliyor, muhalefet bölünüyor, CHP’nin eli zayıflatılıyor, tabanın kafası karıştırılıyor… Bir taşla neredeyse kuş sürüsü vuruluyor.
Müzakerenin açık sonucu: Oy kaybı
Şu soru sorulabilir: Bu normalleşme ve müzakere süreci Cumhur ittifakı’nın gireceği seçimlerde oy düşüşüne sebep olmaz mı? Sorunun cevabı açık: Tabii ki olur. Nihayetinde Cumhur İttifakı bu deneyime sahip. Nerede manevra yapacağını iyi biliyordur. 2013’te başlayan müzakere sürecinin ardından gerçekleşen 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP tek başına iktidar olma sansını kaybetti. Daha seçim gecesi Devlet Bahçeli’nin erken seçim olabilir sözleri siyasetin aksını belirledi. Viranşehir’de iki polisin öldürülmesi gerekçe gösterilerek, müzakere süreci sona erdirildi, HDP Eş Genel Başkanları tutuklandı, belediyelere kayyum atandı, Kürt kentleri bombalarla yıkıldı. Nihayetinde Kasım 2015 seçimlerinde AKP yeniden tek başına iktidara geldi.
Her şey tersine dönebilir
Bugün müzakereden bahsedenler hatta müzakere süreci varmış gibi bir süreç işletenler; genel seçimlere kısa bir zaman kala, bir bahaneyle müzakereden vazgeçebilir. ‘‘Devlet barış için el uzattı, terör örgütü uzanan barış elini geri çevirdi’’ diyebilirler. Tek motivasyonu iktidarda kalmak olan AKP-MHP iktidarı, kendilerine oy kaybettiren bir sürecin içinde olmaz. Bu dönüşe sınır ötesi operasyonlar, asker cenazelerinin eşlik etmesiyle beraber; demokratik siyaset ağır bir baskı altına alınabilir. DEM Parti’nin operasyonlara boğularak siyaset yapamaz hale getirilebilir, belediyelere yeniden kayyum atanır. Operasyonlar ve asker cenazeleri sebebiyle CHP ağır bir sessizliğe bürünebilir. Tabloya böyle bakıldığında Cumhur İttifakı açısından inanılmaz avantajlı bir tablo ortaya çıkıyor. Ek olarak: bu süreçte devlet herkesin aldığı siyasal pozisyonu ve söylediği sözü not etmeye, ‘‘tavuğu tarda saymaya’’ başlamıştır bile.
Kürt özgürlük hareketinin müzakere ihtiyacı
Diğer yandan bu yazıda bahsedilen tüm deneyimler ve bilgiler Kürt Özgürlük Hareketinin mücadele tarihinde mevcut. Hareket olabilecek her türlü olumlu ve olumsuz sonucu değerlendiriyordur. Bu yazıda bahsedilen tüm tereddütler ve handikaplar Kürt Özgürlük Hareketi tarafından da görülüyordur. Ancak hareketin de bir normalleşme sürecine, nefes almaya, toparlanmaya ihtiyacı olmuş olabilir. O sebeple bu süreci, tarafların birbirini sıkletini ölçtüğü, bir yandan çözüm aradığı bir yandan da mücadeleye hazırlandığı bir evre olarak düşünmek de yarar vardır. Diğer yandan Kürt Özgürlük Hareketinin liderlik kadrosundan, İmralı’dan ve demokratik alandan gelen tüm açıklamalar süreci olumlu bulurken, olayın farklı yönlerini de gören, soğukkanlı bir yaklaşım içerisinde.
Toplumsal muhalefet dağılmamalı
Bu bilgiler ışığında toplumsal muhalefetin, kendi içerisinde oluşturduğu AKP-MHP karşıtı, stratejik ittifakı bozmaması, barışa dair somut bir adım atılmadan, yasal bir düzenleme olmadan tezcanlı davranmaması gerekiyor. Karşımızda her türlü planı devrede tutan, sözler veren ama verdiği sözlerden hızlıca dönebilen, muhalefet cephesindeki herkesin kafasını karıştıracak hamleleri yapmaktan çekinmeyen bir iktidar yapısı var.
AHMET SAYMADİ -SYKP PM ÜYESİ