Seçtiklerimiz – Emre BELLİ Gazete Duvar için yazdı: Bu salgının yarattığı ‘savaş’ ortamının alışılagelmiş sosyoloji-ekonomik düzene dönmesi en az bir yıl alacağa benzer, o da o bir normale dönüş gerçekten mümkün olabilecekse. Bu dönem zarfında her ülkenin diğerlerinin deneyimlerinden faydalanarak adımlar atması mantıklı görünüyor.
İHMAL?
Çin’de ilk vakanın görülüş tarihi olan 17 Kasım 2019 ile Fransa’da 24 Ocak tarihinde aynı anda görülen ilk 3 vaka arasında 2 aydan fazla süre geçti. Bu süre zarfında başta dönemin sağlık bakanı olmak üzere birçok uzmanın, salgının Fransa için bir tehlike teşkil etmediği ve sağlık sisteminin hazırlıklı olduğu yönünde beyanları eksik olmadı. Paris-Wuhan direkt uçuşlarının 22 Ocak tarihine kadar düzenli sürmesi bu iyimser umursamazlığın bir sonucu olsa gerek?
Bu salgının derinden yoluna devam etmesi hem süregelen “Sarı Yelekliler” krizi hem de verilen imkânların yetersizliğini protesto için toplu halde idari görevlerinden istifa eden 600 servis şefi hekimin eylemi tarafından da gölgelendi basında.
8 Şubat’ta bakanlık bir İngiliz vatandaşı ile temas sonrası 5 yeni vakanın tespit edilip hastaneye yatırıldığını beyan etmişti ki ertesi gün Çin ölü sayısının 800’ü aşarak 2002 SARS salgınının önüne geçtiğini ilan etti. İlk ölüm ise 14 Şubat tarihinde ocak ayından beri hastanede yatan 80 yaşındaki bir Çinli turistle yaşandı. Bunun hemen ardından 17 Şubat’ta Mulhouse kesinde başlayıp 2 binin üzerinde insanı beş gün boyunca bir araya getiren Evanjelist mitingin bine yakın katılımcıyı enfekte ettiği belgelendi. Ok yaydan çıkmıştı artık…
Buna paralel olarak yanı başımızdaki İtalya’da daha erken başgösteren salgın bile gereken kaygı ve önlemlere gerekçe olarak kabul edilmedi. Oysa 22 Şubat’ta Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) salgının kontrol edilebilme sınırına yaklaştığını ifade ederek tüm ülkeleri uyarmıştı. Fransa’da binden fazla insanı bir araya getiren toplantılar 9 Mart’ta yasaklanırken ‘göreceli’ sokağa çıkma yasağının ilanı 17 Mart’ı buldu: Sadece gıda ürünleri satan işletmeler ve eczaneler açık kalacak, zorunlu olanlar hariç bütün işyerleri kapanacak, sağlık çalışanları ve hastalar hariç hemen hiç kimse geçerli bir özür olmaksızın sokağa çıkamayacaktı.
SALGIN
Hastalık kuzey, doğu ve Paris bölgeleri olmak üzere üç odakta yoğunluk gösterdi. Bu gibi salgınlarla mücadelede hedef bellidir: Salgının yayılma hızı ve mesafesi azaltılarak ülke sathı ve her yoğunlaşma bölgesindeki hastane ve yoğun bakım yataklarının yetersiz hale gelmesine engel olmak. Yani salgının ‘bitmesi’ değil ama zamana yayılmasını sağlamak. Bu sayede bir yandan da önleyici ve iyileştirici tedavilerin geliştirilmesi için bilime de zaman sağlamış olmak. Bu doğrultuda ARS denilen ‘Bölge Sağlık Ajansı’ kurumları resmî-özel bütün sağlık kurumlarına aciller dışında hasta kabulünü yasakladı ve mevcut imkânları genel ve gündelik bazda merkezi kayda geçirerek her hastanın olabilecek en iyi yatış ve tedavi imkânlarına ulaşabilmesini sağlamak için seferber oldu. İlaç ve gereç dağıtımı tek merkezde kontrole alındı. Eksiklikler imkânlar ölçüsünde giderildi, paylaşım düzenlendi. Doğuda bazı kentlerden salgının olmadığı batı hastanelerine yoğun bakım hasta transferleri sivil ve askerî imkânlar kullanılarak düzenlendi. Öğrenci ve/veya emekli bütün sağlık çalışanları yardıma çağrıldı. Her ülkede olduğu gibi günlük basın toplantıları ile hastane ve ikinci aşamada huzurevlerindeki rakamlar basına açıklanmaya başlandı. İlk aşamada sadece hastane ölümleri verilirken bir haftadır ayrı bir kolonda huzurevi ölümleri de günlük ölümlere eklenmeye başladı. Fransa’da resmî-özel huzurevinde yaşayan muhtaç yaşlı insan sayısı 700 bin civarında. Ve alınan tedbirler sayesinde ne mutlu ki bugün yavaş yavaş hasta/yatak dengesi olay çığırından çıkmadan ülke sathında denge altına alınabildi.
Örneğin bizim 180 yataklı göğüs-kalp damar uzmanlık hastanemizde, 32 yoğun bakım yatağı ile 60 servis hasta yatağı Covid hastalarını ağırlamak için düzenlendi ve açıldıktan bir hafta-10 gün sonra tamamen doldu. Zaten mevcut personelle bakım yükü normal hastadan çok daha ağır olan Covid hastalarından daha fazlasını güvenle ağırlayabilmek zor olacaktı. Son günlerde uygulanan karantina sayesinde yeni başvuru sayısı azaldıysa da hâlâ serviste yatan hastalar ağırlaşıp yoğun bakım inişi gerekebiliyor. Yoğun bakım hastalarının da kalış süresinin iki haftadan az olması istisna. Buna paralel olarak acil çocuk kalp, erişkin kalp-akciğer ve nakil ameliyatları temiz sektörde sürdürülebildi.
Emre BELLİ’nin Gazete Duvar’daki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN