SEÇTİKLERİMİZ – Evren BALTA Birikim için yazdı: Küresel salgınlar, açlık, kıtlık, yoksulluk, işsizlik, iklim krizi, suları biten kentler. Bunların hepsi var ve yanı başımızdalar. Ama içinde yaşadığımız bu toplumsallık maalesef bize bu gerçek tehditlerin hiçbiri ile samimi bir biçimde baş edebileceğimiz araçları sunmuyor.
Kimileri bütün dünyayı aynı anda vuran ve artık resmi adıyla COVID-19 diye bilinen salgının demokratik bir salgın olduğunu iddia ediyor. Demokratik çünkü her toplumsal sınıf bu salgının etkilerine açık, her gruptan her yaştan insanı etkileyebiliyor. Demokratik çünkü Hollywood yıldızları, bakanlar gibi sıradan olmayan insanlar en az biz sıradan insanlar kadar bu virüse yakalanabiliyor. Demokratik çünkü bütün ulusları sınır gözetmeksizin vuruyor.
Öte yandan bu hiç de demokratik bir virüs değil. Çünkü bağışıklık sisteminiz güçlü olması sağ kalmanızla neredeyse doğru orantılı. Bağışıklık sisteminizin gücü ise nasıl bir hayat sürdüğünüz ile bağlantılı. Dahası bu hastalıkta hastane bakımının hayat kurtarıcı olması hastalıkla baş etmede toplumsal sınıfın önemine işaret ediyor. Hatta belki de çok sayıda siyasetçinin, zenginin ve ünlülün bu virüsü kapmış olması, ulaşılması zor olan testlere onların daha rahat ulaşıyor olmaları ile ilgili… Yani tıpkı savaş, deprem vb. gibi bütün diğer felaketlerde olduğu üzere bu salgın da herkesi aynı şekilde vurmuyor.
Öte yandan bu salgının etkilediği ülkelere ve bu ülkelerde salgının deneyimlenen boyutlarına bakmak her ülkenin benzer biçimlerde etkilendiği hissini vermiyor. Bir yandan ülkelerin etkilenme oranı virüsün ilk göründüğü zamandan bugüne kadar geçen süre ile alakalı görünüyor. Bir diğer deyişle vaka sayısının geometrik artışı nedeniyle vakaların daha erken görüldüğü yerler, en fazla vaka sayısına sahip olan ülkeler. Ama öte yandan vaka sayısını çok ufak rakamlarda tutabilmeyi başarmış ülkelerde var. Başarı öyküsüne sahip olan ülkelerin başarısı biraz “kriz yönetiminin” başarısına ama aynı zamanda kriz yönetimini çokça aşan ve hijyen kültüründen siyasi kültüre, uluslararası bağlardan nüfus yapısı ve sağlık hizmetlerinin örgütlenişine kadar hiçbir kriz yönetiminin kısa zamanda kontrol edemeyeceği faktörlere bağlı.
En kötü zamanda salgına yakalanmak
Dünya bu krize çok şansız bir döneminde yakalandı. Siyasetçilerin kamu baskısını takmadan kafasına göre takıldığı, gerçekliğin sorgulandığı, bilimin söz oluşturmada önceliğinin geniş kitleler açısından tartışılır hale geldiği, kurumların güvenilirliğinin zedelendiği ve içlerinin boşaltıldığı, sorumluluk ile siyaset arasındaki bağın koptuğu, küresel işbirliğinin azaldığı bir dönem bu.
Bütün bunlara olağanüstü kutuplaşmış siyasal sistemi ve siyasi iktidarın yaptığı her şeyin otomatik olarak yanlış olduğunu düşünenleri ekleyin. Onun yanına her tür salgının Rockefellerların evlerinin alt katındaki labarotuvarda yapılan bir sosyal deney olduğunu iddia eden ve her şeyi hafife alan kitleleri koyun. Resmi elinde akıllı telefonla duyduğu her bilgiyi gerçek sanan, hayatını endişe etmek ve endişeyi ancak biliyormuş gibi yaparak geçirebilen milyarlarca insanla tamamlayın… Herhangi bir salgın gelişip, serpilmek için bundan daha mümbit bir iklim bulabilir miydi?
Evren BALTA’nın Birikim’deki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN