Gazi EKE Çorum Katliamı’nın 41. yılı vesilesi ile yazdı: Çorum’da Alevi-Bektaşilere yönelik saldırı, yağma, kundaklama, öldürme ve katliamın sorumluları devletle birlikte hareket eden siyasal iktidardır. Sorumlu olan başbakanlar, bakanlar ve milletvekilleri yargılanmalıdır.
Maraş, Sivas ve 2. Sivas’ta Alevilere yönelik saldırılar oldu. Çorum’da Alevilere yönelik toplu silahlı saldırı ve katliamın üzerinden de 41 yıl geçti. İddia edildiği gibi bu durum adli bir vaka mıydı? Bu olayların ortaya çıkmasının asıl sebebi neydi? Sadece o günkü koşullarla ilgili sosyolojik bir olay mıydı? Ya da sorun sadece kente göçe dayanan bir yerleşim sorunu muydu?
Devlet, Osmanlı İmparatorluğu döneminde bulunan, kul sistemi içinde kalan, “seyfiye ve ilmiye-dini” ayrıcalıklı sınıflarıyla ittifak kurarak ilk mecliste bulunan Alevileri-Bektaşileri parlamentodan tasfiye etmiş ve orta çağdan kalan devlet sınıfları ile birlikte ikinci meclisi oluşturmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Sünni tarihsel egemenliği, kapitalist Sünni-Türk toplumsal zeminine dayandırarak emperyalizm ile iş birliği içinde bulunan bir burjuva siyasal devlet biçimi oluşturmuştur.
Alevi-Bektaşi toplumsal tasarımı ile Sünni-Türk toplumsal tasarımı birbiriyle örtüşmemektedir. Yeni kurulan devlet, siyasal egemenliğini tarihsel egemenlik üzerinden toplumsal yapıya siyasal bir biçim vermiştir.
Genel olarak saldırı ve katliamların tarihsel ve modern sınıfsal dayanaklarını bu zemin oluşturmaktadır. Buna bağlı olarak Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu Beylikleri ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan bugüne kalmış, aynı zamanda yoksullaşmaya bağlı olarak işçileşme nedeniyle şehirlere göç etmiş ve şehirlerde siyasal bir güç haline gelmiş Alevi-Bektaşi toplu yerleşim birimleri vardır. Kızılbaşların-Alevilerin-Bektaşilerin toplu yerleşim birimlerinde bir arada yaşamaları, aralarındaki dayanışmayı, birliği, karşılıklı iş birliği ve güven ilişkilerini de güçlendirmektedir. Bu durum siyasal devlet açısından sorunludur.
Çorum’da 28-29 Mayıs 1980 tarihinde Alevi-Bektaşi, ilerici, demokrat, devrimci ve sosyalistlere yönelik ilk saldırı gününden önce dinci-milliyetçi paramiliter gruplar ve örgütler tarafından “Müslüman namusuna sahip çık, namazını kıl, orucunu tut yeter; karışan mı var diyen gafil Müslüman sen de düşün. Allah’ını seven, Peygamberini seven yürüsün, komünist Alevileri yaşatmayın, bunları öldüren cennetlik olur, Maraş Alevilere mezar olacak. Komünistler Moskova’ya. Müslüman Türkiye. Aleviler Moskova’ya. Komünistleri bırakmayın, Allah yoluna kesin, Sütçü İmam aşkına vurun. Komünistlere ölüm!” diye bildiriler dağıtılırken, “Yunusça anlamayana yavuzca anlatırız” duvar yazıları yazılıyordu. Aynı zamanda insan kaçırma, yaralama, kundaklama ve öldürme “olayları” devam ediyordu.
28-29 Mayıs tarihinden 1 Haziran 1980 tarihine kadar silahlı saldırı, kundaklama, ev ve işyeri yağmalama, yakma devam etmiştir. 2 Haziran 1980 günü, III. Ecevit Hükümeti’nin (Ocak 1978-Ekim 1979) 7 Mart 1978 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı’na atadığı Kenan Evren, Demirel Hükümeti’nin (Kasım 1979- Eylül 1980) görev yaptığı dönemde Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren, “Müesses Nizam”[1] gereği çok gizli bir “Baş emir dokümanı” yayınlamıştır. Bu “baş emir”in konusu ise “iç tehdit”tir. Bu dokümana göre Aleviler “iç tehdit unsuru”dur.[2] 2 Haziran 1980’den sonra Sünni-ırkçı silahlı toplu saldırıların toplumsal zemini daha da genişletilmiştir.
1980 28-29 Mayıs’tan 1 Haziran’a kadar “Sağ-sol” nitelemesi yapılarak Alevi-Bektaşilere, ilerici, demokrat, devrimci, sosyalist ve emekçi halka yapılan silahlı toplu saldırılar yeterli bulunmamış ve 2 Haziran 1980 günü baş emir dokümanı yayınlanarak “Alevi-Bektaşiler “iç tehdit” unsuru sayılarak, “Alevi-Sünni” nitelemesi yapılmak suretiyle saldırıların daha kitlesel olması sağlanmak istenmiştir. Bu durum başlangıçtan bu yana tasarlanmış bir planın olduğunu gösteriyordu. İlk saldırılarda toplu yerleşim yerlerinden etme anlamında “başarı” kaydedememişlerdi. İkinci saldırı planlanmıştı. Fakat direnişle karşılaşılmıştı. İkinci saldırılarda ve özellikle 4 Temmuz’dan itibaren Sünnilerin toplu olarak ağırlıkta bulundukları yerleşim yerlerinden Alevi, ilerici ve demokratların ayıklanması “ancak sağlanmıştı”. Sünnilerin yoğunlukta olduğu mahallelerden Alevilerin ayıklama ve Alevileri toplu yerleşim yerlerinden etme ve zorunlu iskana, göçe zorlama, sömürgeci katastrofik ayrımı doğrular nitelikteydi.
Devletin, Türk-Sünni-İslamcı sınıf ve tabaklarını yanına alarak ve onları siyasal ve ekonomik olarak güçlendirmek ve onlara ilkel sermaye birikimi sağlamak amacıyla Alevilerin mallarına el koyma, yağmalama ve Alevileri ekonomik olarak çökertme niteliğinde olan “gizli bir savaş” yürütülüyordu.
Milönü Mahallesi (yüzde 60’ı Alevi yüzde 40′ Sünni) ilerici, demokrat, sosyalist ve bu grupların dışında; sosyal olarak kişinin kendini daha özgür ifade edebileceği, Sünni mezhebinin kültürel baskısından uzak herkesin iç içe olduğu bir yerleşim yeridir.
4 Temmuz 1980 günü Alâaddin Camisi’nin bombalandığı haberi TRT’de, öğle saatinden tam beş saat önce, saat 00.07’deki radyo haber bülteninde verilmiştir. Haber şu şekilde duyurulmuştur:
“Çorum’da bugün meydana gelen olaylarda ilk tespitlere göre dört kişinin öldüğü, bazı kişilerin de yaralandığı bildirildi. Olaylar, Milönü semtindeki Alâaddin Camisi’ne patlayıcı bomba atılması ve dışarıdan ateş açılmasıyla başladı.” [3]
TRT, Türkiye’de Alevilere karşı saldırılarda kullanılması amacıyla Sünni kitle desteği için harekete geçirilmiştir. TRT’nin verdiği haberle Çorum’da Alevilere ve sola yönelik saldırı, katliam, gasp, yağma, talan, ev ve iş yeri yakma, insan öldürmede kitle desteği de uygulanmaya konmuş ve devlet tarafından Sünni toplumsal tabana da yasal ve yasadışı destek verilmiştir.
TRT’nin 00.07’deki vermiş olduğu haber ile Sünni-ırkçı toplumsal kesimler uyarılarak, şehir mahalle ve köylerin de savaş halinde harekete geçirilen “sivil savunma” güçlerinin yardımıyla bunların toplanması sağlanmış ve öğle namazından sonra Alâaddin Camisi’nden Alevi-Bektaşi yerleşim yerlerine doğru saldırılar başlatılmıştır.
Devlet, Çorum’da Türk-Hanefi-Sünni, milliyetçi ve dinci, değerleri kullanarak, bu değerler etrafında toplumu cami, kuran kursu, okul, hastane ve garaj gibi “kamuya-devlete” ait yerlerde toplayıp-sokaklarda bir “Gösteri Alanı’na”[4] taşımıştır. Alevilere ve sol güçlere yönelik, devlet gücünü, karşı devrimci bir ayaklanma biçiminde örgütleyerek, saldırıları düzenlemişler ve katliam yapmışlardır.
Çorum’da Alevilere yönelik saldırılarda sivil savunma amirinden personel şefine, hemşireden doktora, esnaftan iş insanlarına, derneklerden sendikalara ve partilere kadar, şehir ve köylerde bulunan her meslek ve tabakadan insan bulunmaktadır.
Devletin “iç tehdit unsuru” diye gördüğü Alevilere karşı, Silahlı Kuvvetler ile koordine halinde çalışan bu para-militer birlikler; “milis” savaşı ya da “gizli savaş” sırasında orduya yardımcı olmak üzere toplanan yarı askeri sivil kuvvet demektir.
Kırklı yıllarda çıkarılan 4854 sayılı “Memleket İçi Düşmana Karşı Silahlı Müdafaa Mükellefiyeti” adlı yasanın birinci maddesi şöyledir:
– Fevkalade hallerde (özel-olağanüstü durumlarda) ve seferde havadan kıta indirmelerinden paraşüt birliklerine ve denizden çıkarmalara ve hudutlardan sızmalara karşı o mahallin 15 kilometre çevresi içinde bulunan 18 yaşını bitirmiş ve 80 yaşını ikmal etmemiş vatandaşlar; ihtiyaca göre silahlı mukavemet etmekle mükellef tutulurlar. Yaş haddi kadınlar için yirmi iki ile kırk beş arasındadır…
7 Ağustos 1944 tarihli bu yasa yürürlüktedir. Bu yasaya göre, bu yükümlülüğü yerine getirmek üzere yılda en çok 72 saat ve 3 günü geçmemek üzere eğitilirler…
7 Haziran 1939 gün ve 3684 sayılı “Milli Müdafaa Mükellefiyeti” adlı yasa “umumi veya kısmi seferberlik halinde” olağan araçlarla sağlanmayan “askeri ihtiyaç hizmetlerinin” nasıl yerine getirileceğini öngörür.
Yasanın amacı, seferberlik ve savaş koşullarında ordu gereksinmeleri için sağlanması zorunlu bina, depo, giyecek, yiyecek, maddeleri ile kara, deniz ve hava ulaşım araçları, yapım ve onarım hizmetleri; kömür, mazot, benzin ve yağ gibi maddeler ile sağlık hizmetlerinin bir çeşit “geçici kamulaştırılması”dır. Yasa bu gibi durumlarda “verilen her şey ve yapılan her hizmet için sahibine değerince tazminat” verilmesini de öngörür.
Bu iki yasa dışında, konuyla ilgili bir başka yasa daha yürürlüktedir. 9 Haziran 1958 tarihinde kabul edilen 7126 sayılı “Sivil Müdafaa” adlı yasanın birçok maddesi 1960 yılında değiştirilmiştir. Bu yasaya göre sivil savunma hizmetleri, İçişleri Bakanlığı’nca yürütülür. Askerlikle ilgisi olmayan ve kendisine Millî Savunma Bakanlığı’nca herhangi bir görev verilemeyen 15-65 yaşları arasında yurttaşlar, sivil savunma hizmetlerinde çalıştırılmak üzere İçişleri Bakanlığı’nca belirlenirler.
Milli Savunma Yüksek Kurulu, düşman saldırısı karşısında “hassas bölgeler” saptar ve bu bölgeleri halka duyurur. Bu bölgelerde sivil savunma hizmetleri ve görevlerinde “halka rehberlik etmek” üzere bu yerlerde sürekli oturan yükümlüler arasından “koruma kılavuzları” seçilir.”[5]
Çorum’da Alevilere yönelik gasp, yağma, talan, ev yakma ve insan öldürme eylemleri içinde 18 yaşından 80 yaşına kadar erkek, 22 yaşından 45 yaşına kadar kadınlar ve kendisine Millî Savunma Bakanlığı’nca herhangi bir görev verilemeyen 15-65 yaş arası çocuk ve yetişkin şahıslar da vardır.
12, 13, 15 yaşında failler önce ev, işyeri kundaklıyor ve yakma fiilini gerçekleştiriyorlar. Arkasından 45 yaş ve üzerinde olanlar ise gasp, yağma ve talan yapıyordu.
Ulaşım olanakları, ev-işyeri ve insan yakmada kullandıkları yağ, benzin ve mazot ihtiyaçlarının da birçok benzinliğin yağma ve talan edilerek sağlandığı bilinmektedir.
4 Temmuz Cuma günü namaz vakti, Alâaddin Cami, Ulu Cami, Hamit Cami ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Çorum Müftülüğü Hıdır’ı Kuran Kursu binasından, önceden hazırlanmış silahlar ile birlikte 45-50 yaş arasında 250-300 kişinin ellerinde tek ve çift kırma silahlarla sokaklara çıkarılarak Alevi avına başladıkları da bilinmektedir.
Kuran Kursu’na küçük çocuklar gitmektedir. Büyükler niçin Kuran Kursu’nda toplanmışlardır? Önceden hazırlıklı olduklarına göre, Kuran Kursu’nda toplanan büyükler, İçişleri Bakanlığı’nca görevlendirilmiş olan “sivil savunma hizmetlileri” midir?
Çorum Cezaevi Başgardiyanı’nın ölümle tehdit edilmesi, evinin bombalanması, çocuklarının kaçırılıp rehin alınmasının da üzerine gidilememiştir. İddialara göre İçişleri Bakanlığı’ndan gelen bir görevli, “katil olan mahkumların firarını” istemiştir. Başgardiyan buna izin veremeyeceğini söyleyince, gardiyana yönelik yaptırımlar arttırılmış, izine gönderilmiştir. Büyük olasılıkla bu katiller cezaevinden alınarak, katliamlarda görevlendirilmişlerdir.
4 Temmuz 1980 günü İçişleri Bakanlığı emriyle Milönü enterne edilmişti. Devlet, Sünnileri Alevilerden ayırmak için “Sivil Müdafaa”sının ya da “sahte operasyon” diye nitelendirdikleri saldırısının açık ilanı ise “Ey Müslümanlar, Solcular-Aleviler Milönü’ndeki Alâaddin Cami’ye bomba attılar, ne duruyorsunuz. Cami yanıyor, namaz kılan Müslümanları katlediyorlar. Silahı olmayan silahını alsın gelsin.” biçimindeydi.
Diğer yandan, Milli Savunma Yüksek Kurulu’nun tespit ettiği hassas bölgelerde görev yapan kurulun hizmetlileri, “halka rehberlik etmek” amacıyla görevlendirilen “koruma kılavuzları” ya da saldırılarda sivillere önderlik eden (şehrin giriş-çıkışlarında yol kesen ve arama-tarama yapan, mahalle ve kahvelere baskın düzenleyen, ev ve işyerlerini hedef olarak gösteren) “siyah kar maskeli görevliler” Alevileri, Terlemezevler, Üçevler, Sarılık Köprü, Çiftlikpınarı, Altınevler, Devane, Yazı Çarşı, Hıdırlık semtlerinden atmaya yönelik çalışma yürütüyorlardı. Aynı gün Kayseri Hava İndirme Tugay’ı ile Nevşehir’den hareket eden bir jandarma komando birliğine havadan indirme izni verilmesi, saldırılar sırasında Aleviler ve devrimcilerden 1500-2000’e yakın insanın fiili gözaltına alınarak stadyuma kapatılması ve Alevilerin oturduğu bölgelerin ise askeri birlikler tarafından enterne edilerek bu bölgelerin saldırılara açık hale getirilmesi, doğrudan bu para-militer birliklere yardım amacıyla yapılmıştır.
Bu üç yasa yürürlüktedir. Bu yeni yasa tasarıları ile getirilen şey aslında Silahlı Kuvvetler ile “koordine” halinde çalışan “para-militer” birliklerdir.
Kurulan bu “teritoryal birlikler”[6] ile Genelkurmay Başkanlığı Özel Harp Dairesi’ne bağlı sivillerden oluşan “kontrgerillacılar” arasında eylem ve görev birliği vardır.
“Özel harp”, ayaklanma, ayaklanmaya karşı koymak ve psikolojik harp ile ilgili askeri ve yarı-askeri bütün önlem ve etkinlikleri kapsadığına göre “teritoryal birlikler” de “özel harp” ile ilgilidir.
“Kontrgerilla Savaşı”nın askeri anlamı, gerillalara karşı hükümetin “sivil ajanları” ve askeri olmayan kuvvetleri” veya “silahlı kuvvetleri” tarafından “sevk ve idare” edilen “faaliyet ve hareket” değil midir?
“Teritoryal birlikler” Milli Savunma ve İçişleri Bakanlığı’nın Silahlı Kuvvetler ile koordine halinde çalıştırdığı bir milis gücüdür. Bu birlikler, milis savaşı sırasında orduya yardımcı olmak üzere toplanan yarı-askeri sivil kuvvettir. “Kontrgerilla Savaşı” ise gerillalara karşı hükümetin “sivil ajanları” ve askeri olmayan kuvvetleri” veya “silahlı kuvvetleri” tarafından “sevk ve idare” edilen özel “faaliyet ve harekettir.”
Asker ve hükümet arasındaki bu iş birliği tekelci militarist devletin hükümette de toplanmasının bir ifadesi değil midir?
Alevilere yönelik saldırılar genellikle yerleşim yerlerinden ederek sürgüne yollama biçiminde devlet politikalarıyla birleştirilmektedir. İlk plan toplumsal gövdeyi aşındırmayı ifade etmektedir. İkincisi ise Alevileri yerinden yurdundan ederek toplumsal tabakalaşmanın en altına itmeye çalışır.
Kolonyal ve post kolonyal mekânsal düzenleme ile sosyal, siyasi ve ekonomik statüko oluşturulur.
Direniş anında 67 mahalle ve köyde Halk Komiteleri ve Silahlı Halk Birlikleri kurulmuş ve direniş örgütlenmiştir. Saldırılar sırasında 62 kişi öldürülmüş, 82 kişi yaralanmış ve üç kişi bulunamamıştır.
Çorum’da Alevi-Bektaşilere yönelik saldırı, yağma, kundaklama, öldürme ve katliamın sorumluları devletle birlikte hareket eden siyasal iktidardır.
Sorumlu olan başbakanlar, bakanlar ve milletvekilleri yargılanmalıdır.
[1] Bir zihniyetin doğal koruyucularından oluşan gruptur. Cumhuriyeti kuran ideoloji için gerektiğinde risk alacak olan insanlar topluluğunun sembolik ifadesidir. Aralarında Asker, bürokrat, iş adamı, gazeteci, siyasetçi ve yargı mensupları vardır.
[2] Aydınlık Gazetesi, 14.05.1993
[3] Nokta Dergisi, Sayı 22, Sayfa 15, 08.06.1986 (Olay sonrası Çorum gazetesinde TRT’nin haberi konu olmuştu)
[4] Alaaddin Camisi, Ulu Camii, Hıdırlık Kuran Kursu, Belediye Garajı önü ve diğerleri…
[5]Uğur Mumcu, Saklı Devletin Güvencesi, 12 Baskı:Ekim 2007, Ankara, 1500 Adet, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı, S:50
[6] Territorial:İngilizcede bu kavram “belirli bir bölgeye ait; devlet teşkilatına girmemiş bölgelere ait” anlamına geliyor. Amerika’da ise devlet yönetimine girmemiş, ancak ABD tarafından yönetilen bölgeler anlamında da kullanılıyor.