“Az kazanandan az çok kazanandan çok” sloganıyla takdim edilen vergi yasası TBMM’den geçti. Vergi yükünü yine çalışanların üzerinde bırakan düzende kayda değer bir değişiklik olmadı. Zaten olmayacaktı ama Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile iktidar sözcüleri, bir süreliğine beklenti yönetimi yaptı. Haklarını teslim etmek lazım ki, heyet bu alanda mahir.
Son birkaç gündür, çoğunluğu müteahhitlik şirketi sahibi olan büyük patronların nasıl vergi ödemediğini, Evrensel gazetesinin ısrarlı haberciliği üzerinden okuyoruz.
“Kamu İhalelerinde Olağan İşler”, bu iktidarın bütçe kaynaklarını ihaleler aracılığı ve 21/b formülüyle ve usulsüzce nasıl dağıttığını belgelediğim kitabımın adıydı. Evrensel’in manşet haberlerinde, kitapta yer verdiğim şirketlere göre ihale dağılımı tabloları kaynak alınarak, aynı patronların, iş vergi ödemeye gelince bundan nasıl kaçındığı ayrıntılı biçimde aktarıldı. O kadar ki, Hazine ve Maliye Bakanlığı, dolaylı da olsa bu olguyu kabul eden bir açıklama yapmak durumunda kaldı. “Dolaylı” dememin nedeni de her baş sıkışma durumunda olduğu gibi “vergi mahremiyeti”ne sığınılması.
İhaleler gizli, vergiler mahrem, ama nasıl oluyorsa çok kazanandan çok vergi alınıyor.
Bahsettiğim haberlerde Gazete, bence çok isabetli bir ironiyle, Türkiye’deki ortama atfen, “vergi cenneti” ifadesini kullandı. Yani sermayeden, iktidara yakın şirketlerden vergi alınmayışı, sağlanan teşvikler, istisna ve muafiyetlerin toplamı olarak kullandı bu deyimi.
* * *
Oysa vergi cenneti, bize çok farklı bir içerik ile öğretildi üniversitede. Vergi oranlarının çok düşük ya da sıfır olduğu ülkeler, böyle anılıyor. Başka anlatımla vergi cenneti; zenginler, kaynağı legal ya da illegal büyük serveti olanlar, varlıklarını rahatça hareket ettirebilsin, tutabilsinler diye kurulmuş bir rejimin adıdır.
Gelir kaybına uğramamayı, vergide adil olmayı, kamu kaynaklarını adil dağıtmayı önemseyen bir devlet anlayışının, “vergi cennetleri” hakkında da gereğini yapması gerekir.
“Nedir o gerek?” derseniz şu: Türkiye’deki bir şirket, “vergi cenneti” diye anılan bir ülkede kurulmuş bir şirkete para gönderdiğinde yüzde 30 oranında Kurumlar Vergisi kesintisi yapılması gerekiyor. Bu, kanunda açık bir hüküm. Ancak bu kesintinin yapılabilmesi için, devletin, vergi cenneti olan devlet için resmen, “evet bu vergi cennetidir” demiş olması gerekiyor.
Bu işlem, eskiden Bakanlar Kurulu kararıyla mümkün olabilirdi. AKP iktidarı, 2018’e yani partili Cumhurbaşkanlığı rejimini kuruncaya dek böyle bir liste ilan etmedi. Söz konusu yetki, 2018’den sonra Cumhurbaşkanı’na geçti ama o da vergi cennetlerinden oluşan bir listeyi yayımlamadı. Bu yönde bir Cumhurbaşkanlığı kararı ilan edilmedi.
Dolayısıyla, Türkiye’den vergi cenneti ülkelerde kurulmuş şirketlere yapılan ödemelerden, para transferlerinden vergi kesilmiyor. Bu, aslında devletin milyarlarca lira, yüzlerce milyon dolar kaybı anlamına geliyor. Hâl böyleyken, kayba uğradığını bile bile bir devletin neden vergi cennetleri listesini yayımlamadığı konusunda bazı tahminlerimiz olabilir.
Demek ki bu listeyi yayımlamamak, iktidarın ve iktidara yakın, onunla hareket eden büyük şirketlerin işine geliyor. Kamusal çıkarlar, yahut vergi adaleti, o bir avuç sınırlı şirketin çıkarlarının yanında nedir ki?
Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in “çok kazanandan çok vergi” sözünde samimi olmasına imkan yok. Çünkü çok kazananların servetlerini bilmiyoruz, burada vergilenmiyor çünkü.
Şimşek’in “çok kazanandan çok vergi” sözünün doğru olabilmesi, birkaç halde mümkün. Bunlardan biri de kendi ülkesinde vergi ödemek istemeyen servet sahiplerinin vergi cenneti ülkelerde kurduğu şirketlere yaptığı transferlerden vergi alınmasının önünü açması.
Yapabiliyor musunuz? Buyurun.
Rasyonel politikanızı çok desteklediğini her fırsatta söylediğiniz Sayın Cumhurbaşkanı’ndan rica edin, bir karar çıkarsın, vergi cennetleri listesini açıklasın. Siz de oralara para transferi yapan şirketlerden vergiyi toplayın
Sonra da çıkın bize deyin ki “Çok kazanandan çok vergi alıyoruz”.
O zaman size inanalım.