Korkut AKIN yazdı: 2015 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Svetlana Aleksiyeviç’in yazdığı “Son Tanıklar” son yüzyılın en kanlı, en geniş katliamını (İkinci Dünya Savaşı’nı) çocuk tanıklarının ifadesiyle aktarıyor bizlere
“Masum bir çocuğun gözünden tek damla yaş dökülecekse, barışın, mutluluğumuzun ve hatta yeryüzünde ebedi uyumun sağlanması ve temellerinin güçlü bir şekilde atılması için yaşanacaklar mazur görülebilir mi?” Dostoyevski, sorduğu bu -aslına bakarsanız cevabı ciltler dolduracak denli uzun ve hacimli olabilir- sorunun yanıtını yine kendisi veriyor: “Hiçbir ilerleme, hiçbir devrim o gözyaşının dökülmesini haklı gösteremez. Hiçbir savaş. O gözyaşı damlası her daim her şeyden kıymetlidir. O tek damlacık gözyaşı…”
2015 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Svetlana Aleksiyeviç’in yazdığı (aslında gazetecilik yaptığı demek daha doğru, sıkı bir araştırma ile sözlü tarih çalışması, gerçek tanıklık) “Son Tanıklar” son yüzyılın en kanlı, en geniş katliamını çocuk tanıklarının ifadesiyle aktarıyor bizlere İkinci Dünya Savaşı’nı. Çocuklar ki, oyun sanır savaşı, ölümleri… Çocuklar ki, bilmezler kötülükleri, ayrılıkları, çıkarcılıkları… Çocuklar ki, uzak dursun savaş onlardan, barışı isterler hep. Tam da Ritsos’un dizelerindeki gibi…
yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi
ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Aradan geçen şunca yıl…
İkinci Dünya Savaşı’nın üzerinden 70 yılı aşkın zaman geçti, ülkeler yıkıldı, coğrafyalar değişti, büyük çoğunluğu insanların ayrıldı aramızdan. Ama hâlâ etkili üzerimizde yaşananlar ve duyguları. Hâlâ önemli ve hâlâ yeterince ders almış değiliz… ki, savaş tamtamları kulaklarımızın dibinde çalınıyor, (özellikle) ülkemizin çevresinde yaşanan savaşların etkisi görmezden gelinip, “gizli”si, “saklı”sı yetmezmiş gibi açık savaş çağrıları yayınlanıyor.
O zaman, yani savaş sırasında, dört yaşında olan Vasya Harevskii, “Hayır, bizzat ben hatırlıyorum” diyor gözlerinin önünden gitmeyen tanıklığını anlatırken. “Savaş benim tarih kitabım. Yalnızlığım… Çocukluğu olmayan biriyim ben” diye anlatıyor. Bir diğeri, Taisa Nasvetnikova, yoksullukla geçen çocukluğunda, savaştan önce, ısıtma sisteminin sık sık bozulmasına karşın çok kitap okuduklarını, çocuk ve gençlik kitaplarını bitirdiklerini… Savaşın etkisiyle artık hiçbir şeye şaşırmadığını, hiçbir şeyden korkmadığını, sokaklardaki ölü askerlerin ve üzerlerinde vızıldayan sineklerin bile etkilemediğini… Ama savaş sonrasında, “herkes bu kadar mutluyken, savaşı geride bırakmışken, bir insan nasıl ölebilirdi ki, bunu aklım almamıştı” diyor.
Adı üzerinde, yüz çocuğun tanıklığı aktarılan kitapta. En çok anneler ölmüş yanlarında, çünkü babalar savaşa, cepheye gitmişler. Çocuklarsa savaşın o acımasızlığından uzaklaşmak için -belki de gönüllü- sürgün olmuşlar daha içerilere… Sonra oralarda yaşadıkları… Onlar da çok acı. Yıllar geçse de üzerinden, “yaşadıklarımı anlatmaya başlayınca, ellerimi ısırıyorum kanatırcasına”. Ne anlatanın ne anlatılanın ne yazanın yerinde olmak isterim. “Eee, peki neden bize oku diye salık veriyorsun” diyorsunuz haklı olarak. Haklısınız. Savaşın ne denli kötü olduğunu bir kez daha hissedelim ve savaşın insanlık suçu olduğu gerçeğini bir kez daha kavrayalım diye… yazarken bile gözlerim dolu dolu.
Bir diğer tanık, Valya Brinskaya, “Demirden gökyüzü, tümden ve ağır ağır üzerime yıkılıp eziyordu beni, eziyordu, eziyordu” diyor “korkunç” olarak niteleyerek. Kız kardeşinin, hediye olarak, doğurduğu çocuğa değil de kendisi için oyuncak bebek istemesi nasıl bir acıdır!
Ne istiyoruz!
Svetlana Aleksiyeviç, tanıklıklarıyla tanınan ve Nobel alması da bu doğrudan, katışıksız yalın anlatımına bağlı olan bir yazar. İkinci Dünya Savaşı’ndan tutun da Çernobil’e, Afganistan savaşından, savaş ganimeti olarak tecavüz edilen kadınlara onlarca, yüzlerce tanıklığı sunmuş bizlere.
Şimdi sıra bizde. Tamam, belki başka dillere çevrilmeyecek, ödüller toplamayacak ama psikolojik, toplumsal geleceğimiz, yaşamımız için gerekliliğinden emin olduğumuz olayları tanıklıklarıyla dile getirmeliyiz. Yazarlarımıza düşen görev budur. Tamam, on yıl, yirmi hatta elli yıl sonra anlam kazanacak, belki de para kaybettirecek ama kazandırmayacak tanıklıkları yazmalılar. Gezi olayları, Cumartesi Anneleri, Sur’daki katliam sadece insan değil çevre katliamı da, Ankara’da İnsan Hakları (İstanbul’da da Ellinci Yıl) Anıtı’nın tutuklanmaları… Gar katliamı, Suruç… o kadar çok ki… Karadeniz yaylalarında HES’e direnen kadınlar, Kazdağları’nda altına karşı mücadele, Soma’daki madenciler…
Haydi!
Son Tanıklar, Çocukluğa Aykırı Yüz Öykü
Svatlana Aleksiyeviç
Çeviren Aslı Takanay
Tanıklıklar
Kafka Yayınevi
2. baskı Mart 2019, 293 s.