SEÇTİKLERİMİZ – ERGİN YILDIZOĞLU’nun Cumhuriyet’teki yazısı: “ABD ve Avrupa medyasındaki yorumlar, Çin’in bu başarının teknik olduğu kadar simgesel yanına da vurgu yapıyordu. Bu, Çin’in teknolojik gelişmesine bir hayranlık uyandırıyor ama, Çin’in küresel düzeyde bir çekim gücü, giderek hegemonya merkezi olma yarışındaki hızı kaygı yaratıyor.”
ERGİN YILDIZOĞLU
ABD Ay’ın Dünya’ya bakan yüzüne inmişti. Geçen hafta, Çin’in uzaya gönderdiği bir robot araç Ay’ın Dünya’dan görünmeyen “karanlık” yüzüne indi. Çin uzay yarışında ABD ve Rusya’ya yetişti ve öne geçti.
Şimdi karşımızda bir bilimsel teknik bir başarı değil, aynı zamanda Çin’in ekonomik, siyasi ve kültürel bir çekim gücü olarak yükselme süreci içinde simgesel öneme sahip bir olay var.
Nereden nereye?
Çin uzaya ilk astronotunu 2003 yılında göndermişti; 2013’te bir Çin uzay aracı Ay’ın Dünya’ya bakan yüzüne yumuşak iniş yapmayı başardı. Çin dev adımlarla ilerleyerek ABD ve Rusya’nın yarım asırda kat ettiği yolu, 16 yılda aştı, Ay’ın Dünya’dan görünmeyen, ABD’nin çok riskli olduğunu düşünerek gündemine almadığı, yüzüne ilk denemede inmeyi başardı.
Çin’in gönderdiği robot aracın, inişin son aşamasını kendi başına bir “otonom araç” olarak başarmış olması da ayrıca önemliydi. Robot 15 kilometre uzaktan, yavaşlatıcı roketlerini çalıştırarak inişe geçmiş, yüzeye 100 metre kala havada durmuş, ineceği alanı taramış, analiz etmiş ve en uygun yeri seçerek başarıyla inmiş.
ABD, 2011’de uzay mekiği uçuşlarını durdurmuştu, uzaya çıkabilmek için Rus yapımı roketleri kullanıyordu. ABD’nin ve Rusya’nın uzay ajansları birlikte çalışıyorlardı. Çin hazırlıklarını tek başına yaptı, robot aracını kendi imalatı bir roketle uzaya çıkardı.
Böylece Çin, 2012’den bu yana, süper bilgisayara, Kuantum iletişimi gibi alanlardaki öncülüğüne, uzay çalışmaları alanındaki başarısını eklemiş oluyordu.
Gelen gideni aratacak mı?
ABD ve Avrupa medyasındaki yorumlar, Çin’in bu başarının teknik olduğu kadar simgesel yanına da vurgu yapıyordu. Genel kanı, Çin’in bu ilk denemede başarılı olamayacağı yönündeymiş. Bu son derecede zor projenin sorunsuz biçimde tamamlanmış olması, Çin’in teknolojik gelişmesine bir hayranlık uyandırıyor ama, Çin’in küresel düzeyde bir çekim gücü, giderek hegemonya merkezi olma yarışındaki hızı kaygı yaratıyor.
Gerçekten de Çin yalnızca teknik alanlarda değil kültürel üretim alanında da hızla güç biriktiriyor. Örneğin, Çin’in yükselme sürecinin kültürel boyutunu irdeleyen bir New York Times araştırması, söze “herhangi bir filmde en son ne zaman Çinli bir kötü adam karakteri gördünüz?” sorusuyla başlıyor ve Çin’in, Hollywood kaynaklı kültürel üretim üzerinde gittikçe artan etkisine dikkat çekiyordu.
ABD’de, genelde Batı’da, kültür endüstrisinin ekonomik sıkıntıları, mali kaynak ve piyasa erişimi gereksinimleri giderek artıyor. Çin, 2 trilyon dolarlık rezervleri, 1.5 milyar nüfusu, yüzde 6-7 oranında büyüme hızıyla hem mali kaynak, hem de büyük bir piyasa sunma kapasitesine sahip. Çin devleti, Hollywood filmlerini, Çin’i olumlu bir biçimde göstermeleri karşılığında finanse ediyor, Çin pazarına girmelerine izin veriyor. Çin devleti/sermayesi 1997-2013 arasında en büyük bütçeli 100 Hollywood filminden 12’sini finanse etmiş. Son beş yılda bu sayı 40’a yükselmiş.
Çin’in koyduğu kurallara uymayanlar, Tibet, Dalay Lama gibi hassas konulara dokunan filmler ve örneğin, Justin Bieber, Björk, Jon Bon Jovi, Miley Cyrus, Lady Gaga, Elton John, Katy Perry, Brad Pitt gibi kimi artistler, finansal destek bir yana Çin pazarına dahi sokulmuyorlar.
“Kırmızı Şafak” filminin yeni yapımında, metin Çin medyasına sızınca, MGM stüdyoları çekimi tamamlanmış filmin tüm sahnelerindeki Çinli işgalcileri, dijital tekniklerle, 1 milyon dolar harcayarak “Kuzey Koreli” karakterlerle değiştirmiş. “Doctor Strange” filmindeki mistik bilge karakter, orijinal metinde Tibetli olmasına karşın, filmde Keltli bir bilge olarak değiştirilmiş.
Ay’ın bu yüzüne ABD gitmiş, geçen yüzyılın ikinci yarısında, kapitalist dünyada onun yaşam tarzının çeşitli versiyonları, kültür endüstrisinin ürünleri egemen olmuştu. Ay’ın “karanlık” yüzüne Çin indi, eğer, bu yüzyılda, kapitalist dünyada onun Konfüçyüs düşüncesine dayanan, otoriter eğilimleri güçlü yaşam tarzının çeşitli versiyonları, eleştiriye tahammülsüz bir kültür endüstrisinin ürünleri egemen olursa şaşırmayacağız: Tükenmiş bir üretim tarzında gelen, gideni aratacaktır.