Mahkumlar cezaevleri koşullarını anlatan mektuplar yazdı. HDP grubu aracılığıyla Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na sunulan mektuplarda bir mahkum, ölüme terk edildiğini söyleyerek, “Burada tek başıma ölmek istemiyorum” dedi.
Türkiye’nin farklı kentlerindeki cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlüler, yaşadıkları olumsuz koşulları anlatan mektuplar kaleme aldı.
Gazete Duvar’dan Serkan Alan’ın haberine göre, Meclis Grubu’na ulaşan çok sayıda mektupta tutuklu ve hükümlüler, hak arayışlarını anlatarak koşullarının iyileştirilmesi taleplerini dile getirdi.
HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş’ın Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na gönderdiği mektuplarda tutuklu ve hükümlülerin mektuplarından bazı örnekler şöyle:
“Kanser hastasıyım yüksek proteinli yiyeceklere ulaşamıyorum”
6 yıldır İzmir’deki bir cezaevinde bulunan kanser hastası mahkum midesinin alındığını, şimdi kanserin bağırsaklarına da sirayet ettiğini anlatan mektubunda yoğun şekilde kilo kaybı yaşadığını söyledi. Yetersiz beslenme kaynaklı kilo kaybının arttığını ifade eden mahkûm mektubunda, “Cezaevi koşullarından dolayı yeterli beslenememem beni her açıdan olumsuz etkilemektedir. Her gün ellerim ayaklarım titremekte gözlerim kararmakta ve güçsüzlükten bayılacak duruma gelmekteyim. Oysa bünyemin zayıf oluşundan dolayı yüksek proteinli yiyeceklerle beslenmem gerekir” dedi.
Hekimlerin yüksek proteinli balık, ceviz gibi gıdalarla beslenmesi gerektiğini söylediğini, ancak cezaevi koşulları, verilen iaşe ve maddi durumu nedeniyle bu yiyecekleri temin edemediğini belirten mahkûm, “Babam yıllar önce vefat etti. Annem dışında bana maddi destekte bulunacak kimsem yok. Birkaç yıldır hac için güçlükle biriktirdiği birkaç kuruşunu da bu hastalıktan dolayı bana yatırdı. Şu an elde avuçta hiçbir şey kalmadı” ifadelerini kullandı.
“Burada tek başıma ölmek istemiyorum”
Yüzde 87’lik engellilik raporuna rağmen ceza ertelenme talebinin reddedildiğini, hastalığı nedeniyle tek kişilik hücrede kaldığını söyleyen mahkûm, “Sizlerden ricam burada tek başıma ölmek istemiyorum. Öleceksem de annemin, ailemin ve çocuklarımın yanında ölmek istiyorum. Sesimi duymanızı, insani ve hukuki olarak mümkün olan imkanlardan yararlanmak istiyorum. Cumhurbaşkanlığı affı, ev hapsi ya da infazımın ertelenmesi, hangisi mümkünse bunun yapılabilmesi için yardım etmenizi talep ediyorum” çağrısında bulundu.
“Burada hastaneye gitmek bir engelli koşu”
Kronik rahatsızlığı olan bir tutuklu da Gebze’deki cezaevinden mektup yazarak sorunlarını anlattı. İki ayda bir kontrollerinin olması gerektiğini, ilaçlarının buna göre düzenlendiğini fakat iki yıldır hastaneye gidemediğini ifade eden kadın tutuklu, hastaneye gidiş sürecinde “keyfi” arama uygulamalarıyla karşılaştıklarını belirterek şunları anlattı: “Sürekli aramadan geçmek insan onurunu zedeliyor ve ayrıca keyfi bir uygulama. Doğal olarak kabul etmediğimi söylüyorum. Asıl niyet de o zaman ortaya çıkıyor. ‘O zaman seni hastaneye götürmüyoruz’ deniyor! Yani bir ikilem arasında kalıyorsunuz. Ya böyle bir aramayı kabul ederek hastaneye gideceksiniz ya da kabul etmeyerek sağlığınızı bir kenara bırakacaksınız. Diyelim bu aşamayı geçtiniz, hastanede doktorun odasında muayene olurken asker çıkmayabilir veya kelepçeniz açılmayabilir. Yine muayeneyi kabul etmediğinizde tedavi olmadan gerisin geri gelirsiniz.
Burada hastaneye gitmek, tedavi olmak bir engelli koşu. Birini atlatsan diğerine yakalanıyorsun adeta. Ben iki yıldır daha birinci etabı geçebilmiş değilim. Ben sadece en azından sağlığımı daha fazla kaybetmek istemiyorum. İnsanca, onurum zedelenmeden hasta haklarına saygı duyularak tedavi koşullarının sağlanmasını istiyorum. Tutulu olmak tüm hasta haklarından, insan onurundan vazgeçmek anlamına mı geliyor? Ben öyle olmadığını düşünüyorum. Biz sessiz ölüme terk ediliyoruz. Sesimizi duyun, duyurun lütfen.”
“Koğuşların elektrik faturalarını ödeyemiyoruz”
Diyarbakır’daki bir cezaevinde tutuklu bulunan bir mahkûm da bulundukları koğuşlardaki elektrik faturalarını ödemekte zorluk çektiklerini, buna dönük adım atılması gerektiğini ifade etti. Mektupta, “Ailelerimizin ekonomik olarak zorlandığı süreçte elektrik fiyatları sürekli artmakta ve bizler ödeme güçlüğü çekmekteyiz. Bu pandemi sürecinde dar gelirli ailelere yapılan elektrik ödeme kolaylığının bizlere de yapılmasını istiyoruz. Bu anlamda ya elektrik paralarının alınmamasını ya da yarı oranında alınmasını talep ediyoruz” çağrısı dikkat çekti.
“Halay çektiği için soruşturma geçiren arkadaşımız tahliye edilmedi”
Silivri’den farklı bir cezaevine sevk edilen bir mahkûm da mektubunda bu süreçte insan onurunu incitecek birçok uygulamaya maruz bırakıldığını anlattı. Sevk sırasında çıplak aramaya maruz bırakıldığını, bunu reddettiğini belirten mahkûm kitap, defter, banyo lifinin aralarında bulunduğu pek çok eşyasına el konulduğunu söyledi. Koğuşu, “Nemiyle, küfüyle, dökülen duvarlarıyla, kapıların pasıyla, suyun kirli ve paslı olmasıyla hala boğuşmaktayım. Yani insan onurunu incitecek sağlıksız bir ortamda tutuluyorum” sözleriyle anlattı.
Koğuşa getirildiğinde pas ve pislikle karşılaştığını, her yerin çöple dolu olduğunu, tüm arkadaşlarıyla geceli gündüzlü üç gün çalışarak koğuşu yaşanır hale getirdiklerini söyleyen mahkûm, temizliğin ardından arkadaşlarıyla çektikleri halay nedeniyle haklarında soruşturma başlatıldığını belirterek şunları ifade etti:
“Üç günün sonunda hem stres atmak hem de emeğimizi kutlamak için havalandırmada halay çektik. Yaklaşık 15 dakika süren Kürtçe, Türkçe parçalar eşliğinde çektiğimiz bu halay cezaevi idaresince disiplin soruşturmasına tabi tutuldu. Yani anlayacağınız halay çekmek burada bir disiplin suçudur. Bu soruşturma neticesinde 27 Ekim 2021 tarihinde tahliye edilmesi gereken bir arkadaşımız disiplin soruşturması süresince ve bir karara varılmamış olmasına rağmen tahliye edilmedi. Yani anlayacağınız yaprağın bile kıpırdayamadığı bu kafes içerisinde bu topraklarda binlerce yıldır süre gelen bir ritüel olan halay çekmek bile yasaktır.”
“Yaşamına son vermek isteyen onlarca insan var”
Adana’daki cezaevinde tutulan üç mahkûm da ortak kaleme aldıkları mektupta ağır hasta konumunda olan arkadaşlarına “onur kırıcı ağız içi arama” dayatıldığını, hastaneye götürülmeyerek tedavilerinin aylardır engellendiğini anlattılar, şöyle devam ettiler:
“Yıllardır başka mahkumlar tarafından kullanılan yatak, battaniye ve nevresimleri kullanmak zorunda bırakıldığımız için dört arkadaşımız uyuz hastalığına yakalandı. Cezaevi idaresinin insanlık dışı uygulamalarından dolayı artık yaşamak istemeyip kendini keserek yaşamına son vermek isteyen onlarca insan var. Pandemi gerekçesiyle tüm sosyal yaşam alanları yasaklanmış, insanları antidepresan veya uyku ilaçlarıyla 24 saat uyutur durumdalar. Darbeden sonra FETÖ’cüler için yapıyoruz dedikleri kafes diye tabir edilen hücrelerde siyasi düşünceler ve etnik kimliklerinden dolayı tutsak edilen bizleri koymaktalar. Şu anda 20’ye yakın arkadaşımız kafes denilen hücrelerde tutuluyor. Yıllardır oda değişim taleplerimiz kabul edilmiyor.”