Nevzat ONARAN yazdı: Topal Osman çetesi Genelkurmay’ın davetiyle Koçgiri imhasına ve ardından Karadeniz’in Rumlardan temizlenmesi harekâtına katıldı. Topal Osman, batı cephesi sonrasında Çankaya muhafızıdır ve Suphi ile yoldaşlarının imhasıyla başlayan cinayet zincirinin son halkasıdır.
Cesedi asılan Topal Osman-1 makalesinde, Topal Osman’ın Teşkilât-ı Mahsusa’ya katılması ve 1921’de görevlendirilmesi, Samsun’a çıkan Mustafa Kemal’le buluştuğu iddiası, Merkez Ordusu’nun kurulması, Sakallı Nureddin’in komutan olarak atanması ve askeri harekâtla Koçgiri imhası konularına değinildi.
Yazının 1. Bölümü “Cesedi asılan Topal Osman-1” yazısını okumak için TIKLAYIN
Karadeniz’de ırki temizlik
Yunan ordusunun İzmir işgaliyle başlayan süreçte, İttihatçıların Ermeni soykırımıyla temellendirdiği ırkçı, Hıristiyanların tasfiyesi politikasında Anadolu ve Karadeniz Rumlarının varlığı tümden hedeflendi. Koçgiri’den sonra temizlik sahası Karadeniz’dir. Kısaca değineceğim, İttihatçı hükümetin 1916’da bastırdığı Ermeni Komitelerinin A’mâl ve Harekât-ı İhtilâliyyesi, İ’lân-ı Meşrutiyyet’den Evvel ve Sonra kitabı[1] örnek alınarak TBMM’nin hazırladığı Pontus Meselesi[2] kitabı bile incelendiğinde anlaşılıyor ki, Pontoslular bölgesinde küçük silahlı çeteler halinde dağınıktır ve merkezi teşkilat yoktur. Sonuç olarak verilen bilgi, Karadeniz Rumları niye yerinden-yurdundan edildiğini anlaşılır kılmaktadır; çünkü onlar Hıristiyan’dır. 1921-1922’de askeri harekât Samsun-Ordu-Amasya özelinde yoğunlaştı; Trabzon tarafı önceden temizlenmişti.
Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin Karadeniz’de icra edeceği planı aylar öncesinden 12 Ocak 1921’de açıkladı. Kumandan Nureddin’in Ordu ve Samsun mutasarrıflıklarıyla ilgili askeri birimlere gönderdiği 12 Ocak 1921 tarihli genelge[3] 10 maddeydi. Genelge, 16 yaşından 50 yaşına kadar olan erkeklerin sürüleceği, 1884 ve 1891 ile 1901 doğumluların Amele Taburuna gönderileceği, gerektiğinde yakındaki birliklerden yardım alınacağı, işlemler hakkında sabah-akşam rapor verileceği, sürülecek Hıristiyan’ı saklayanın cezalandırılacağı hakkındaydı. Merkez Ordusu, Haziran’dan itibaren 12 Ocak 1921 tarihli planın gereğini yapmaya başladı. Öncelik sürgündü; 12 Haziran 1921 tarihli kararnameyle[4] sürgüne ve kovalamaya resmiyet kazandırıldı. Millî Savunma’dan Merkez Ordusu Kumandanlığına gönderilen 16.6.1921 tarihli yazıda da sürgün kararnamesi hakkında bilgi verildi ve gereğinin yapılması emredildi.[5]
Sürgün, milletten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanın demografik ve ekonomik yapıdan tasfiyesinin politikasıydı. 1920-1922 döneminde Hıristiyan milletler Rumlar ve Ermeniler önce Ege’de, İç Anadolu’da ve devamında Karadeniz’de sürüldü. Karadeniz Rumları, herhangi bir yaş sınırı olmadan tüm erkek, kadın, çoluk çocuk ayrımı yapılmadan birlikte sürüldü ve elbette malların gaspı da unutulmadı. Dahiliye Vekili Ali Fethi, Trabzon mebusu Hafız Mehmet ve Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin de herkesin sürüldüğünü açıkladı.[6]
1920’lerde devletin Pontoslular icraatı, Büyük Millet Meclisi zabıtları dâhil resmi kayıtlarda “Rumları vurduk ve sürdük” ifadesiyle[7] yer aldı. Ayrım yoktu, “tüm Rumlar çeteciydi, öldürüldü ve sürüldü.” Karadeniz’de Rumlara yapılanı İzmir Mebusu Refet, “Hükümetin tebliği resimlerinden, takib ettim her gün astılar, her gün kestiler. Ne bitmez tükenmez adam [Rum] varmış” dedi. Dahiliye Vekili Ali Fethi de, “Binaenaleyh sekiz seneden beri memleketin başına hakikaten belâ olmuş olan bu Rumları bir an evvel tahir etmek, temizlemek için bendeniz zannediyorum ki şimdiye kadar yapılmış olan tedabirden en müessirlerini ben yaptım ve şimdi ispat edeceğim ki, bu hususta lehülhamd bir dereceye kadar muvaffak oldum” diye konuştu. Müzakerede bazı uygulamaları gündeme getirilen kumandan Nureddin’di, ama Rumlara yapılanlar da ifade edilmekten geri kalınmadı. Nureddin hakkındaki 10 maddelik suçlamayla ilgili TBMM’ye gönderdiği yazılı beyanında[8] hükümetin verdiği emrin gereğini yaptığını açıkladı. Sonunda Nureddin’i yargılamaktan kurtaran Başkumandan Mustafa Kemal[9] olup, meclisin kararı da değiştirildi.
Karadeniz’de çetelerden, “Ankara hükümetinin fikrini sahilde tamamıyla takib ettim” diyen Topal Osman değil, 45-50 asker katili İlyas ve çetesi, Rumlara karşı seferber edilmek üzere, özel kanunla affedildi ve kanun gerekçesinde belirtildiği gibi Pontosluların imhası için cepheye sürüldü. Müzakerede vurgulandı ki, daha başka çeteler de seferber edilmişti. Azımsanacak bir güç değildi; çetelerden toplamda 1600 adamın istihdam[10] edildiği açıklandı.
Karadeniz’de yüz binlerce Rum öldürüldü ve kovalandı/kaçırtıldı. Bunun sonucunda 1914 Osmanlı’nın resmi nüfus sayımına göre 400 bin Rum’dan[11] ancak 20 bini mübadil[12] olarak Yunanistan’a gitti, kalan da canını kurtarmak için Sünni İslamlaştı ve öyle yaşamını sürdürebildi. Böylece 1461’de Osmanlı’nın Trabzon’u işgaliyle başlayan İslâmlaştırma süreci, 1922’de Türkleştirmeyle sonuçlandı.
Pontos Merkez Komitesi’ne göre 1914-1922 döneminde 303 bin Pontoslu Rum öldürüldü[13] fakat resmen ifade edilense 16 bin[14] civarındadır. Benzer farklılık sürgün edilen/kovalanan Rum miktarında da vardır. Resmen 64-65 bin Rum[15] sürgün edildiğine veya kovalandığına ve 20 bin Rum mübadil olarak gönderildiğine göre, yüz binlerce Rum’a ne oldu? Dahiliye Vekili Ali Fethi’nin cevabı, “temizlemek” olmuştur.
Türk millî devletinin inşa sürecinde, Hıristiyan milletler Ermeni ve Rumlar 1914-1923 döneminde Anadolu’dan tasfiye edildi. 1914’te Anadolu’da Hıristiyan nüfusun yüzde 20 olan payı, 1927’deki sayımda yüzde 2,8’e geriledi ve bugünse tahmini binde 1. Diğer bir ifadeyle ırkçı tasfiye politikasının icrasıyla Karadeniz’in ve Anadolu’nun demografik yapısı Sünni İslamlaştırıldı ve Türkleştirildi.
‘Canını alırım malını da’
Topal Osman çetesi Genelkurmay’ın davetiyle Koçgiri imhasına ve ardından Karadeniz’in Rumlardan temizlenmesi harekâtına katıldı. Erzincan Mebusu Emin’in beyanından anlıyoruz ki, sadece halkı kırmakla ilgilenmemiş, Rıza Nur’a anlattığı gibi taşınır mal ne bulduysa alıp götürmüş. 4 Ekim 1921’de gizli celsede Koçgiri’de milyonlarca liralık servetin mahvedildiğini, Refahiye’de bir tanıdığına “sen Alevisin” denilerek emvalinin-emlakinin yağmalanıp öldürüldüğünü belirten mebus Emin, “Ben ispata hazırım; otuz bin mevaşiyi (koyun, keçi, inek, öküz) [Topal] Osman Paşa götürmüştür” dedi.[16]
Trabzon Mebusu Hafız Mehmet de Pontos harekât mıntıkası Samsun köylerinde Giresun Alayı’na [Topal Osman] ait bir taburun köylerde ahaliden para topladığı ve malı-mülkü yağmaladığı için korkudan İslâm ahalisinin dükkanlarını dahi açamadığını anlattı. Mebus, Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin’le bu durumu görüştüğünü, ama çapulculuğun köylerde devam ettiğini vurguladı.[17]
Türk-İslâmcı Rıza Nur’un aktardığına göre, Topal Osman’ın anlatımı mebusları doğrulamaktadır. Teşkilât-ı Mahsusa yetiştirmesi Topal Osman, kendine ve elbette ilişkilerine o kadar güvenir ki, insanları öldürdüğünü mallarını gasp ettiğini anlatmaktan çekinmez. Rıza Nur, Topal Osman’ın Koçgiri’yi [Kürtlerden] temizlemiş ve Samsun’da, Sinop’ta, İnebolu’da Pontosçulara “dehşetli satır atmış” ve Giresun’da Türk düşmanlarına kılıç çekmiş insafı olmayan “millî bir kahraman” olduğunu yazdı. Rıza Nur, [Ankara’da] görüşmesinde Topal Osman’ın, “Beyefendi, evet para topluyorum, fakat bir Müslüman’ın bir habbesini almamışımdır. Aldığım hep gavur malıdır. Benim başımda binlerce haşarat var. Bunlar kanlı katil ve eşkıya. Dağlarda dolaşıp millete zarar vereceklerine toplayıp düşmanla harp ediyorum. Bunlar yiyecek, giyecek ve harçlık istiyor. Devlet şimdiye kadar bunlar için on para verdi mi? Masraflarını verin, gavur malına da dokunmayayım. Bu Rumlar bize neler yapıyorlar. Paralarını, canlarını almak helâldir. Bu gavurlardan hayır yoktur. Ben bu işleri iyi yapıyorum diye yapıyorum. Kötü ise, iyisini söyleyin. Evet, Türk’ü, dini gavurlardan kurtarmak için çalışıyorum. Başımı bu yola koydum” dediğini aktardı.[18]
Topal Osman’dan sadece Hıristiyanlar değil İslâm ahalisi de korkmaktadır. Koçgiri sonrasında Topal Osman çetesinin Ordu’ya geleceğinin haber alınması Ordu eşrafını ve ahalisini kaygılandırır. 17 Mayıs 1921’de Ordu Mutasarrıfı, Merkez Ordusu’na gönderdiği telgrafında, Topal Osman emrindeki taburun Ordu’ya geleceğinin haber alınmasının halkta kötü tesir yarattığını, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi ve eşrafın, taburun Ordu’ya yerleşmesine karşı çıktıklarını bildirdi. Merkez Ordusu Komutanlığı cevabi yazısında, endişeye mahal olmadığını ve uygunsuzluk halinde gerekli işlemin yapılacağını bildirerek, Orduluların kaygısını giderdi. Topal Osman’ın Rum takibindeyken Tokat’ta ve Mecitözü’nde de birçok köye tecavüzleri şikâyet konusu oldu. Ahaliyi rahatsız eden bir başka çete de Rizeli Hafız idaresindeki 150 kişilik müfrezedir. Ordu’da halktan 3 bin lira toplayınca, Ordulular Hafız’ı 15. Fırka’ya şikâyet etti. Hafız, Samsun’da tutuklandıysa da kısa süre sonra serbest bırakılıp, birliğiyle Batı Cephesine sevk edildi.[19]
Topal Osman ve çetesi, Genelkurmay emriyle görevlendirilmiş öldürmekten yağmaya kadar her türlü fiili bizzat işlemiş olduğu hem kendi anlatımıyla hem de şahitlikle sabittir. Topal Osman, Ahmet Emin Yalman ile Rıza Nur’a söylediği ve mebusların anlattığı gibi Koçgiri’de Kürtlerin imhasının ve Karadeniz’de Rumların temizlemesinin failidir. Görev kapsamı malın-mülkün gaspını da içermektedir.
Topal Osman öldüğünde serveti, Vakit’deki habere göre 500 bin liraydı. Çetelerin düsturu, “canını alırım malını da” olduğu için elbette Topal Osman’ın servetinin önemli bir kısmı gasp edilen maldır-mülktür. Yüzlerce kişiden oluşan çetenin yemesinin-içmesinin ve birikiminin toplamı tahmini 1 milyon liraysa, bu, 1923’te 111,3 milyon lira olan Türkiye bütçesinin yaklaşık yüzde 1’idir. Katil İlyas ve diğer çeteler de dikkate alındığında yağmanın ekonomi politiğinin önemli bir paya ulaştığını tahmin edebiliriz. Bu, icranın niteliğini anlaşılır kılmaktadır.
Suphi’den Topal Osman’a
Topal Osman, batı cephesi sonrasında Çankaya muhafızıdır ve Suphi ile yoldaşlarının imhasıyla başlayan cinayet zincirinin son halkasıdır. Suphi ve yoldaşlarını katleden Yahya Kahya 3 Temmuz 1922’de öldürüldü, Trabzon Mebusu Ali Şükrü 27 Mart 1923’te boğduruldu, 2 Nisan 1923’te öldürülense Yahya Kahya ve Ali Şükrü’yü katlettiren Topal Osman’dı. Ve Çankaya, bu cinayet zincirinin ortasındadır; neden?
Cinayet zincirinin ilk halkası, 28 Ocak 1921’de Mustafa Suphi ve 13 yoldaşının imhasıdır. Bir ay önce 28 Aralık 1920’de Kars’a gelen Mustafa Suphi ve yoldaşları, fiilen alıkonmuş olmalılar ki ancak 22 Ocak 1921’de Erzurum’a ulaştı. BMM Reisi Mustafa Kemal-Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir yazışmasıyla belirlenen plana göre, büyük olasılıkla Suphi ve yoldaşları Erzurum’da esir alındı ve Trabzon’a götürüldü. Ki Mustafa Kemal, 22 Ocak’ta meclisteki beyanında[20] plan hakkında bilgi verdi ve onayladığını açıkladı.
Suphi ile yoldaşlarının imhası planının Karadeniz ayağında görevli Yahya Kahya’dır. Trabzon’da Yahya Kahya ve Giresun’da Topal Osman birer Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yöneticisidir.[21] Karadeniz’in çeteci iki isminin Suphi ve yoldaşlarının imhası planında ilişki kurmuş olabileceklerini düşünüyorum. Nitekim Suphi ve yoldaşlarının imhasıyla ilgili soruşturmada Yahya Kahya, “Yalnız değildim” tehdidini[22] savururken, ima ettiği isimlerden biri Topal Osman olabilir mi? Zaten Topal Osman, Ahmet Emin Yalman’a ne yaptığını anlatırken, Ankara hükümetinin “Ne emir vermişse harfiyen yaptık” demiş ve gerektiğinde hükümetten emir beklemeden harekete geçtiğini açıklamıştır. Araştırılması gereken bir konudur. İlişki kurduklarıyla ilgili soru işareti olsa da Yahya Kahya’nın hayatının sonlandırılması ‘aldığı emir’ üzerine Topal Osman planıyla olmuştur.
Yahya Kahya’nın tutuklanması, beraat etmesi ve ardından 3 Temmuz 1922’de öldürülüp susturulması, iç çekişme ve saireyle gerekçelendirilirse de dönemin ‘özel muhafızı’ ve sonra Çankaya Muhafız Alay Komutanı İsmail Hakkı’nın (Tekçe), Topal Osman’ın iki fedaisiyle Yahya Kahya’yı [300 kurşunla[23]] öldürdüğünü açıklamasıyla düğümün çözüldüğü kanısındayım. Çünkü İsmail Hakkı, TBMM Reisi Mustafa Kemal’e rağmen Trabzon’a gitmiş olamazdı. TBMM heyeti, zaten bu adrese ulaşmıştı; Yahya Kahya’yı öldürenler Ankara’dan gelen Topal Osman’ın adamlarıydı; bu kadar.[24] İsmail Hakkı, bu fiiliyle ilgili beyanı öncesinde 16 Kasım 1968’de Trabzon Mebusu Ali Şükrü’nün öldürülmesini organize eden Topal Osman’ın 2 Nisan 1923’te kendisinin de yer aldığı ekip tarafından öldürüldüğünü de açıklamıştı.[25]İcrasıyla İsmail Hakkı, kelimenin tam anlamıyla Çankaya’nın özel fedaisidir; sonrasında bir süre birliğiyle Dersim’de de görev yapmıştır.
Zincirin üçüncü halkası Ali Şükrü’nün öldürülmesidir. Trabzon Mebusu Ali Şükrü, Yahya Kahya’nın Topal Osman’ın adamlarınca öldürüldüğünü öğrenir ve çevresinde konuşur. 27 Mart 1923’ten itibaren haber alınamayan Ali Şükrü’nün kaybolduğu TBMM’de gündeme getirilir .[26] 2 Nisan’da Başvekil Rauf [Orbay], dün Ali Şükrü’nün cesedinin bulunduğunu ve adli takibatın sonucunda Ayrancı Bağları Papazınbağı’nda Topal Osman’ın ve birkaç adamıyla çatışma sonucunda öldürüldüğünü açıkladı. Başvekil Rauf, Topal Osman’ı kuşatma krokisini bizzat Mustafa Kemal Paşanın çizdiğini de yazdı.[27]
Sonuç olarak Çankaya, 28 Ocak 1921’den 2 Nisan 1923’e cinayet zincirinin ortasındadır. Topal Osman, Türk devletinin inşasında onca ırkçı-kanlı icrasına rağmen, sonunda canını kurtaramadı ve TBMM kararıyla cesedi meclisin kapısında sallandırıldı!
NOTLAR
[1] H. Erdoğan Cengiz (Hazırlayan), Ermeni Komitelerinin A’mâl ve Harekât-ı İhtilâliyyesi, İ’lân-ı Meşrutiyyet’den Evvel ve Sonra, İstanbul-1332 (1916), Başbakanlık Basımevi, Ankara-1983.
[2] Dr. Yılmaz Kurt (Hazırlayan), Pontus Meselesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Matbuat Müdiriyet-i Umumisi, Matbuat ve İstihbarat Matbaası, Ankara-1338 (1922), TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 68, TBMM Basımevi, Ankara-1995; kısaca Pontus Meselesi.
[3]Pontus Meselesi, s. 398-399.
[4] 12.6.1337 (1921) tarih ve 941 sayılı kararname, BCA-F: 030.18.01.01/K: 3, D: 24, S:12.
[5]Pontus Meselesi, s. 405.
[6] Bakanlar Kurulu’nun 215 sayılı (BCA-F: 030.18.01.01/K: 1, D: 11, S: 17) ve 619 sayılı (BCA-F: 030.18.01.01/K: 2, D: 33, S:5) ve 632 sayılı (BCA-F: 30.18.1.1/K: 2, D: 33, S: 18) ve 657 sayılı (BCA-F: 30.18.1.1/K: 2, D: 35, S: 3) ve 839 sayılı (BCA-F: 30.18.1.1/K: 3, D: 19, S: 7) ve 924 sayılı (BCA-Katalog, F: 30.18.1.1, dosya: 95-9, yer no: 3.23..15) ve 1012 sayılı (BCA-Katalog, F: 30.18.1.1, dosya: 95-15, yer no: 3.28..3.) kararları. Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin’in 12.1.1921 ve 19.6.1921 ve 27.6.1921 ve 12.7.1921 tarihli genelgeleri, Pontus Meselesi, s. 396-401, 408. 12.6.1921 tarih ve 941 sayılı kararname, BCA-F: 030.18.01.01/K: 3, D: 24, S:12; 26.6.1921 tarih ve 973 sayılı kararname, BCA-F: 030.18.1.1/K: 3, D: 26, S: 4; TBMM ZC, I/15-29.12.1337 (1921), s. 238-241; TBMM GCZ, 2-5.10.1337, s. 284-285; TBMM GCZ, 2-29.10.1337, s. 406-407; Pontus Meselesi, s. 401-402, 415-418; Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 120, 275; Herkül Millas (Derleyen), Küçük Asya Araştırmaları Merkezi, Göç, Rumlar’ın Anadolu’dan Mecburi Ayrılışı (1919-1923), Çeviren: Damla Demirözü, İletişim Yayınları, 1. baskı, İstanbul-2001, s. 221-223, 226-229, 243-246, 262-264, 282-283.
[7] TBMM ZC, I/13-6.10.1337 (1921), s. 94-109; TBMM GCZ, 2-5 ve 29.10.1337, s. 280-287 ve 403-409; TBMM ZC, I/14-31.10.1337, s. 2-7; TBMM GCZ, 2-22.11.1337, s. 434-442; TBMM GCZ, 3-10.6.1338 ve 19.8.1338 ve 21.8.1338 ve 26.8.1338, s. 369-400 ve 651-740; Pontus Meselesi, s. 125-140, 190-260, 387-397, 400-408.
[8] TBMM GCZ, 2-22.11.1337, s. 434-442.
[9] TBMM GCZ, 2-16 ve 17 Ocak ve 19 Ocak 1338, s. 622-642; TBMM ZC, I/17 ve 19 Ocak 1338, s. 72-92.
[10] Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 273-274.
[11] Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), Çeviri: Bahar Tırnakcı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-2003.
[12]Nüfus İşleri Genel Müdürlüğünün 10 yıllık Çalışma Raporu (1933), 12.8.1933 tarihli, İlişik sayı 8: Vilâyet Dahilinde Mübadeleye Tabi Elyevm Mevcut Rum Miktarı, s. 1-2 ve 8, BCA-F: 030.10/K: 124, D: 885, S: 4.
[13]Pontos Merkez Komitesi’nin 14 Ocak 1922 tarihli raporu, Alexander Papadopoulus, Resmi Belgelerle Avrupa Savaşından Önce Türkiyeli Rumlar Üzerindeki Zulüm, Pontus Trajedisi (1914-1922), Kara Kitap, Çeviren: Attila Tuygan, Anais Martin, Adnan Köymen, Pencere Yayınları, İstanbul-2013, s. 170-195.
[14] Dahiliye Vekili Ali Fethi’nin açıklaması, TBMM GCZ, 3-10.6.1338, s. 373
[15] Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 120; TBMM GCZ, 3-10.6.1338, s. 400.
[16]TBMM GCZ, 2-4.10.1337 (1921), s. 268-270.
[17]TBMM GCZ, 2-5.10.1337, s. 284-285: TBMM GCZ, 2-29.10.1337, s. 406-407.
[18] Dr. Rıza Nur, Hayat Ve Hatıratım, cilt: 2, Frankfurt-1982, s. 678-681.
[19] Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 186; Sabahattin Özel, age, s. 330, 586 no’lu dipnot.
[20] TBMM GCZ, I-22 Ocak 1337 (1921), s. 326-337
[21]TBMM ZC, I/20-8.6.1338 (1922), s. 265-226; Cemal Şener, age, s. 159.
[22] İstihbarat Müdürü’yken Trabzon’da soruşturma yapan Feridun Kandemir yazdı, Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası, Yakın Tarihimiz Yayınları, İstanbul-1965, s. 184-186.
[23] Lazistan Mebusu Ziya Hurşid, 29 Mart 1923’te Meclis’te Yahya Kahya’nın pusuda 300 kurşunla öldürüldüğünü açıkladı (TBMM ZC, I/28-29 Mart 1339, s. 231).
[24] İsmail Hakkı Tekçe’nin açıklaması, Günaydın, 4.12.1977, aktaran Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar-1 (1908-1925), BDS Yayınları, İstanbul-2000, s. 154 ve Belgeler-s. 355; Yavuz Aslan, Türkiye Komünist Fırkası’nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi, Türk Tarih Kurumu, Ankara-1997, s. 339-342, 353-354.
[25]TBMM ZC, I/28-29 ve 31 Mart 1923, s. 226-233 ve 243-244 ile 2 Nisan 1923, s. 304-308; İsmail Hakkı Tekçe’nin açıklaması, Milliyet, 16.11.1968, aktaran Cemal Şener, age, s. 101.
[26] Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul-1960, s. 1148; Falih Rıfkı Atay, age, s. 262-263, 339-340; TBMM ZC, 1/28-29 ve 31 Mart 1339 (1923), s. 227-231 ve 243-244.
[27] Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni, cilt: 2, Emre Yayınları, 2. Baskı, İstanbul-2000, s. 127-129.