GÜLFER AKKAYA yazdı: “Dünyanın her yerinde çanlar erkek şiddetine karşı çalıyor. Kadınlar erkek şiddeti varsa kadınların direnişi var diyerek erkek şiddetine karşı mücadele ediyor. Kimse bizde çan yok diye boşuna sevinmesin, bu işler bizden uzak diye düşünmesin. O çanı da çaldıranlar kadınlar. Ve kadınlar her yerde.”
GÜLFER AKKAYA
14 Haziran 2019’da İsviçre genelinde kadınlar grevde olacak. Kadınların grevde olma nedenleri 38 yıl önce 1981 yılında anayasal olarak kazanılan eşitlik ilkesinin bir türlü pratiğe geçirilmemesi.
Kadınların 28 Kasım 1974 yılında seçme ve seçilme hakkına kavuştuğu İsviçre’de anayasada eşitlik hakkı da yeni bir kazanım. 14 Haziran 1981 yılında yapılan halk oylaması ile kadınlar anayasal eşitlik hakkını kazanıyor.
Ancak kazanılan bu hak yasalarda kalınca kadınlar on yıl sonra 14 Haziran 1991 yılında yarım milyon kadının katılımı ile “Eğer kadınlar isterse her şey durur” sloganı ile greve gidiyor.
Bugün İsviçre’de ücretli alanda çalışan kadınlar hala erkeklerden yüzde 20 daha düşük ücrete alıyor. Bu nedenle “eşdeğer işe eşit ücret” sloganı ile İsviçre’deki kadınlar 14 Haziran 2019 günü bulundukları her yerde grevde olacak.
Grev tahmin edileceği gibi eşdeğer işe eşit ücret talebiyle sınırlı değil. Eviçindeki ücretsiz sömürüden, bakım emeği sömürüsüne, ücretli alandaki sömürüye dek kadın emeğinin her alandaki sömürüsü kadın grevinin başlıkları olacak.
Tarımdan sanayiye, üniversitelerden hizmet sektörüne, eviçi alanda ücretsiz çalışan kadınlara, göçmen kadın emeğinin sömürüsüne kadar çok çeşitli alanlarda kadınlar greve destek verdiklerini açıklayıp, daha çok kadının greve katılması için çalışmaktalar.
"Kadınlar isterse herşey durur"
Kiliselerde de kadın-erkek eşitsizliğine karşı mücadele var
Greve destek verenler arasında kiliselerde çalışan kadınlar da var. Katolik, Evangelist ve Protestan kiliselerinde oluşan kadın grupları kadınları greve katılmaya çağırıyor. Bu kiliselerde her türlü görevde çalışan kadınlar, kiliselerde kadın emeğinin görünmemesini eleştiriyor, kiliselerde kadın ve erkekler arasındaki eşitsiz işbölümünü kabul etmediklerini dillendiriyorlar.
Takip edebildiğim kadarıyla grev için aktif çalışan gruplar arasında kilise çalışanı kadınlar da var.
Daha birkaç gün önce Bern grev koordinasyonu tarafından 14 Haziran günü, yani grevin yapılacağı gün kadına yönelik erkek şiddetine karşı 14 kilisede çanların çalınacağı haberi duyuruldu.
Zaten kadın grevi olur da gündeminde erkek şiddeti olmaz mı? Bu mümkün mü? Tüm dünyada kadınların başındaki en büyük bela erkek şiddeti değil mi? Yeri gelmişken İsviçre’de 1999 yılında yapılan yasal düzenleme ile kadınlara özgü sorunlar iltica nedeni olarak kabul edilmiş.
Kiliseler erkek şiddetine karşı duruşlarını çan çalmakla da sınırlamıyor. Aynı zamanda talepler arasında daha çok kadın sığınağı ve erkek şiddetine maruz kalan kadınlar için ayrılan bütçenin yükseltilmesi de var. İsviçre’de sosyal devlet var. Bu talepler buna rağmen yapılmakta. Yani Türkiye gibi değil.
Türkiye’de şiddete uğrayan kadına ailesi, yakınları, sahip çıkmasa kadın sokakta kalır. Kadın sığınakları yok mu diyeceksiniz. Var ama yok. Kadın Bakanlığı kaldırıldı. Yasalara rağmen kadın sığınakları açmıyor belediyeler.
İstanbul Sözleşmesi hedefte
Buna rağmen cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçtiğimiz gün “Müslümanlara tehdit” diye piyasaya sürülen dinci erkek palavrasının ardından İstanbul Sözleşmesi için “feshedilebilir” dedi.
İstanbul Sözleşmesi kadınlara ve çocuklara yönelik erkek şiddetinin ve eviçi şiddetin önlenmesini amaçlamakta. Kadınlara ve çocuklara yönelik erkek şiddetinin önlenmesinin Müslümanlara nasıl bir tehdit oluşturduğu bu haliyle merak konusu. Kadın ve çocuklara şiddet uygulayan erkeklere karşı kadın ve çocukların şiddet görmesini engelleyici politikalar üretmek, buna rağmen şiddete maruz kalmışsa kadın ve çocukları korumak, güçlendirmek devletin sorumluluğu ve görevidir demek “Müslümanlar” için tehdit mi oluyor?
İstanbul Sözleşmesini tehdit olarak gören “Müslümanlar” biz şiddetçiyiz, o yüzden bu sözleşme bizim için tehdit mi demek istiyor? Bunu bir itiraf olarak mı anlayalım?
İstanbul Sözleşmesi’nin altına imzayı ilk atan ülke olan Türkiye’nin bu sözleşmeyi feshetmek istemesinin iki temel gerekçesi var. İlki, AKP’nin kadın erkek eşitliğini kabul etmeyen parti olarak eşitlik karşıtı politikaları besliyor ve güçlendiriyor olması. İkincisi, yaklaşan seçimlerde kendi tabanının oyunu kaybetmemek için her şeyi yapabilecek durumda olması.
Kadınların eşitlik mücadelesi her yerde
Kadınların eşitlik mücadelesi dünyanın her yerinde güçleniyor. Kadınlar susmuyor. Bulundukları her yerde haklarını arıyor, ikincilleştirilmeye karşı mücadele ediyor.
Tanrı için yapılan hizmet alanında da emeklerinin görünür olması, eşit cinsler olduklarının kabul edilmesinin peşindeler, fabrikalarda yaptıkları iş için de eşit ücret istiyorlar, eviçinde görünmezleştirilen hizmet ve bakım emeğinin de görünmesini istiyorlar.
Her yerde başkaldırmış durumda kadınlar. Hele hele erkek şiddetine karşı dünya kadınları ayaklanmış durumda. Malum dünyanın hali de Türkiye’nin hali gibi.
Türkiye’de de kadınların gündemi diğer ülkelerdeki kadınlarla aynı. Ve kadınlar ölüm pahasına, sokakta kalmak pahasına şiddetçi erkeklerden kurtulmak için adeta her şeyi göze alıyorlar.
AKP ve Erdoğan görmelidir ki bu devran erkekler için de böyle gitmeyecek.
Dünyanın her yerinde çanlar erkek şiddetine karşı çalıyor. Kadınlar erkek şiddeti varsa kadınların direnişi var diyerek erkek şiddetine karşı mücadele ediyor.
Kimse bizde çan yok diye boşuna sevinmesin, bu işler bizden uzak diye düşünmesin. O çanı da çaldıranlar kadınlar. Ve kadınlar her yerde.