GÜLFER AKKAYA yazdı: ”Aşk, sanıldığı gibi masum değil ve tüm bu olan bitenlerden bağımsız da değil. Erkeklerin her şeye egemen oldukları yerde aşk nasıl kadınların lehine olabilir ki? O yüzden bunun aşkla ilgisi var. Peki, içinde şiddetin olmadığı aşk mümkün değil mi? Elbette mümkün. Ama işte kendiliğinden olmuyor.”
Henüz bir yıl olmadı ikilinin aşk fotoğraflarının paylaşıldığı hesapların on binlerce tık alması. Her yerde ikisinin aşkının konuşulması. “Kıskanılması”.
Aynı ikili bu kez Ahmet Kural’ın Sıla’ya uyguladığı erkek şiddeti nedeniyle toplumun odağında.
Erkeklerin şiddetine uğrayan kadınların zavallı, kendisini korumaktan aciz, eğitimsiz, yoksul kesimden kadınlar olduğunu düşünen toplumumuz açısından ünlü kadınların şiddete uğradıklarını açıklaması önemli. Bu açıklamalar kafalarındaki mevcut algıyı darmadağın ediyor, erkek şiddetinde bile erkekler yerine kadınları yargıladıklarını, suçladıklarını bir daha yüzlerine vuruyor.
Ahmet Kural denen, beraber olduğu kadınlara sistematik olarak şiddet uygulan kişi hakkında bile kadın-erkek çok önemli bir kesimin aklından geçmiştir “Sıla da kendisini dövdürtmeseymiş” ya da “Acaba oldu mu?” sorusu.
Baksanıza daha Sıla’nın sözcükleri bitmeden Kanal D, üstelik bir kadının sunduğu ana haber bülteninde Ahmet Kural’a kendini aklama fırsatı verildi. Erkek şiddetini sıradanlaştıran, onu olmamış varsayan ve şiddetçi erkeği aklayan bu davranışını kuşku yok ki Kanal D habercilik diye açıklayacak. Kadınları döven erkekleri aklamak habercilik değilse nedir?
Erkeklerin kadınlara şiddet uygulamasını normal gören kanallar bu haberlerle meşgulken Sıla avukatı ile şiddetçi Ahmet Kural’dan korunmak için adliyeye gitmiş, oradan koruma kararı çıkarttırmıştı.
Çünkü erkek şiddetinin çok yaygın olduğu bu ülkede biz feminist kadınlar, kadınları ve çocukları aile içindeki erkek şiddetten koruyan yasayı yıllar süren mücadelemizle kazanmıştık. Bu yasanın adı 6284 sayılı kanun. İşte Sıla’yı koruyacak kanun da aynı kanun.
6284 sayılı kanun oldukça ünlü bir kanundur zira en başat kadın düşmanı, iktidar yandaşı Akit Gazetesi kaç kez manşet attı bu yasanın kaldırılması için. “Yuva yıkan yasa” manşetleri ile. İktidar partisi AKP’nin taktiklerini artık biliyorsunuzdur. AKP bir yasayı değiştirmek ya da kaldırmak isteyince önce onu yandaşları aracılığı gündemleştiriliyor. Bunu yaparken tamamen uydurma mağdurlar üretiyor. Sonra da yandaş avukatlar, medya ve taraftarları ile bu suni gündemi “böyle bir talep var” diyerek meclise taşıyor. Böylece yıllar süren çabalarla kazandığınız haklar bir gece ansızın torba bir yasanın içinde yok ediliyor.
Oysa Sıla gibi ünlü, güçlü, göz önündeki bir kadının bile erkek şiddetine karşı korunmaya ihtiyaç duyması ve bu yasa ile (savcılar yasayı özellikle yeterince uygulamasa bile) korunması, yasanın kadınlar için nasıl ekmek ve su gibi ihtiyaç olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Dünyaca ünlü sanatçı Tina Turner da Sıla gibi sevdiği erkeğin şiddetine uğrayan bir kadındı. Dünyanın hayranlıkla izlediği, hayranlarının eline dokunsa bedeninin tutuştuğu efsane kadın Turner yıllarca sevdiği adam tarafından hor görüldü, aşağılandı, sistematik erkek şiddetine maruz kaldı. Sonunda şiddetçi sevgiliden kurtulmayı başardı ve yaşadıklarını kast ederek “Bunun aşkla ne ilgisi var” adlı meşhur şarkıyı yaptı.
Sıla da açıklamasında benzer bir cümle kurdu. “Bence aşkın bununla hiçbir ilgisi yok.”
Oysa pekala vardı.
Aşk, kadınlarla erkekler arasında en grift ilişkilerin kurulduğu alan. Her türlü zalimliğin, şiddetin, çiğliğin yapıldığı ama çarçabuk affedildiği, yetmezliklerin, kıskançlıkların, rekabetin örüldüğü ama üzerinin sevgi ile örtüldüğü alan.
Aşk, erkeklere kadınların sahibi olduklarını, onlara istediklerini yapabileceklerine inandıkları bir ilişki biçimi. “Onunla niye oturdun, bununla niye konuştun, benim neden haberim yok?” tarzı şiddet içerikli cümleler “aşık adamların” sıkça kurdukları cümleler değil mi?
Ya da “Sana istediğimi yapabilirim, sen benimsin” tarzı cümleler.
Aşk erkekleri fütürsuzlaştırırken kadınları erkekleri aklayan kişilere dönüştürüyor. “Dövdü ama çok sinirliydi, yoksa dövmezdi. Ben de çok üzerine gittim. Beni seviyor ama…”
Derken sonu gelmeyen dayak, psikolojik ve her türlü şiddetle kadın bir zaman sonra artık karşı da koymaz, aklından bu fikirleri de geçirmez hale gelir. Pes eder. Susar. İçine kapanır. Dışarı ile ilişkiyi keser. Yalnızlaşarak kaybolup yok olur.
“Eğitimli, maddi durumu iyi kadınların şiddetçi adamlarla yaşamasını anlayamıyorum” cümlesinin cevabı ne yazık ki aşk.
Kadınların şu hayatta baş etmekte en zorlandıkları şey aşk. Aşkı hayatlarının temeline koydukları için aşktan hangi gerekçe olursa olsun vazgeçmeleri çok zor oluyor ve uzun zaman alıyor. Bu gerekçe şiddet bile olsa.
Aşk, sanıldığı gibi masum değil ve tüm bu olan bitenlerden bağımsız da değil. Erkeklerin her şeye egemen oldukları yerde aşk nasıl kadınların lehine olabilir ki? O yüzden bunun aşkla ilgisi var. Peki, içinde şiddetin olmadığı aşk mümkün değil mi? Elbette mümkün. Ama işte kendiliğinden olmuyor. Aşktan ayaklarınız yerden kesilmişken bile ayaklarınızı yerden kesmemekle oluyor. Söz konusu aşk da olsa ona teslim olmamakla oluyor.