NURCAN BAYSAL…
Soğuk, çok soğuk bir akşam, 11 Ocak Pazar akşamı ulaştım Musul yakınındaki Baadre köyüne. Baadre en büyük Ezidi köylerinden biri. Köyün hemen arkasında da 20 bin kişilik bir Ezidi kampı var. İŞİD saldırılarının başlamasıyla 1700 hanelik köy boşalıyor. Son iki aydır geri dönüşler var. Boş evlere Şengalli aileler yerleştirilmiş durumda. İŞİD’in (DAİŞ) elinden kurtulan bazı kadınlar da bu köydeler. Benim Baadre’ye gidiş amacım bu kadınlara ulaşmak…
Ezidilerin Miri, Mir Amer bizi evinde konuk ediyor. Akşam karanlığında Mir Amer ile birlikte boş evlere yerleştirilen ailelerden birinin yanına gidiyoruz.
Girdiğimiz evde tüm aile koca salonda. Yerde sadece bir kilim, bir de gaz sobası var. Şengalli bu ailenin 27 üyesi kayıp, bir kısmı IŞİD’in elinde, bir kısmı hayatta mı bilinmiyor. Ailenin hayatta kalan tek erkeği, eşi, hasta bebekleri ve henüz 20 gün önce İŞİD’in elinden kurtulan kız kardeş İrvin yerdeki kilimin üzerinde oturuyorlar.
Akşamın bu karanlığında, bu dondurucu soğukta onları rahatsız etmenin utancıyla içeri giriyorum. İrvin uzun boylu, esmer bir genç kız. 18 yaşlarında. Uzun siyah kareli bir etek ve siyah bir hırka var üzerinde. Daha önce görüştüğüm İŞİD’in elinde kalan kadınlardan farklı. Özgüveni oldukça yüksek bir genç kız. “Hiç çekinme, sor” diyor, “sor, anlatayım, bütün dünya bilsin, bize ne yaptılar bütün dünya bilsin.”
İrvin sürekli bunu tekrarlıyor.
İrvin’e, seslerini elimden geldiğince duyurmaya söz verdim. Bu röportaj o sözün bir parçası…
Önce İrvin’in hayatta kalan tek yakını, abisi başlarından geçeni anlatıyor:
“Sınırın Tıl Nibad ve Tıl Kasab merkezlerine IŞİD saldırmıştı ve sürekli, eli kulağında bize de saldıracaklar bilgisi geliyordu. Şengal’in düşeceği gece stratejik bir saldırı planladılar. Bu yerlere saldırı başlayınca Şengal de düştü. Rojava kısmından girdiler. Tıl Nibad ve Tıl Kasab peşmergenin elindeydi. Gece 3’te saldırı başladı. Sabah 4’e doğru Tıl Kasab’a saldırı başladı. Saat 9’da Cemil Harbi köyü IŞİD’in eline geçti. Sonra Tıl Kasab ve diğerleri geçti.
Biz onların 21 kilometre altındaydık. Bizim Şengal düşmeyecek inancımız vardı, o nedenle yerimizden kıpırdamadık. Katliam haberleri gelmeye başladı. Etrafımız hep Arap’tı. Biz henüz Şengal’in düştüğünü bilmiyorduk, ama aslında o sırada Şengal düşmüş. Şengal düştüğü gibi etrafımızdaki tüm Araplar IŞİD oldu…
Bize dediler, eşyalarınızı silahlarınızı teslim ederseniz IŞİD size bir şey yapmayacak. Yandaki Arap köyünün muhtarları eldeki tüm silahları IŞİD’e teslim etti. IŞİD geldi, dedi ki, ‘Bundan sonra hepinizin dini Müslüman olacak, size kabul etmeniz için 3 gün müddet veriyoruz.’
Akşam toplandık, nasıl kaçarız diye tartışmaya başladık, ama tüm yollar artık kapanmıştı. 3 gün içerisinde nasıl kurtulacağımızı tartışıyorduk. Eşim ve çocuklarım babamın köyü Hatmide’ydi. Eşim aradı, ‘Bu gece bizi almaya geliyorsan gel yoksa dağa tırmanacağız…’ dedi.
Ben gittim babamın köyüne ve çocuklarımı kurtardım. Gece 1’e kadar IŞİD’in istihbaratı sürekli köye girip çıkıyordu. Saat gece 4’te komşularıma gittim, ‘Arabanızı kiralayayım beni buradan götürün’ dedim, dediler ‘Olmaz’. Ben de traktörle gitmeye karar verdim. Traktöre süt koydum, yola çıkmaya karar verdim, durdurulursam diyeceğim çocuğuma süt götürüyorum. Böylece karımın olduğu köye gittim.
Hafif hava ışıyınca kendimizi dağa vurup kaçtık. 15 kilometre yürüdük. Gece 3’te yola çıkmıştık. Saat 12’ye doğru dağa ulaştık. Biz dağa çıktıktan hemen sonra IŞİD köyün etrafını sarıyor.
‘Siz bu köy, hepiniz üzerinizde ne varsa bırakıp dağa gidiyorsunuz’ demişler. ‘Eğer Müslüman olursanız evinizde kalacaksınız’ demişler. Onlar “Biz dinimizden vazgeçmeyiz, tüm malımız mülkümüz sizin olsun, biz Ermeniler gibi buraları terk edeceğiz” diye cevaplamış. Saat 12’de IŞİD’in başındaki kişi köylüleri medreseye çağırmış. Herkes arabaları ve eşyaları ile gitmiş. ‘Kadın ve çocuklar üst kata gitsinler, erkekler alt katta kalsın’ demiş. Herkesin telefon paralarını ve altınlarını almışlar. ‘Üzerinizde altın falan görürsek sizi öldüreceğiz’ demişler.
Herkese sormuşlar ‘Müslüman olmak istiyor musunuz?’ Herkes topluca ‘Hayır’ demiş. Arabaları getirip erkekleri yükleyip bir mezraya götürmüşler. Her arabada 40-45 insan varmış, sırayla götürüp mezrada öldürüyorlar, öldürdüklerini de kayda almışlar, öldürülen gruptan biri sağ kalmış, taramışlar, onu da öldü sanmışlar. 2-3 kişi kurtulmuş.”
“Sonra da köyün kadınlarını götürdüler. Ailemi de götürmüşler. Şengal’deki medreseye götürdüler, yaşlı olanları ve kızları ayırmışlar. Kızları Musul’a götürdüler. Kadınları ve hamileleri Tel Alfar’a götürdüler. Hâlâ ailemden 27 kişiden haber alamdık. Kızların bir kısmını da Suriye’ye yolladılar. Kız kardeşim bana telefon açtı. Rakka’da olduklarını söyledi. Böylece onlara ulaşıp 6 kızı kurtardık, para vererek kızları satın aldık.
Kadınların çoğu Rakka’da tutuluyor, bir kardeşim, kardeşimin 2 kızı ve eşi de oradalar. Ne oldular bilmiyoruz, öldüler mi, kaldılar mı, sağlarsa bile haberimiz yok.
Küçük çocukları evlere köle olarak verdiler. 7 yaşındaki çocuk Müslüman’ın yanında köle olarak çalışıyor, Ezidi çocuklar köle olarak Müslüman evlere satılıyor. 40 bin dinara 25 bin dinara bile sattıkları oluyor. 30-35-40 dolara bazen 1000 dolara kadar çıkıyor. Güzellik ve beyazlık fiyatı arttırıyor. Gittikleri yerlerde de yeni işkenceler başlıyor, şiddet görüyorlar, zorla evlendiriliyorlar.”
“Ana insan pazarları Suriye, Rakka, Aseyba’da var, Irak’ta Ambar’a yakın oralarda. Kadınların ve çocukların satıldıkları merkezler çoğunlukla Rakka, Musul, Tel Alfar, Aseyba… Kayıp kadınlar daha çok buralardalar.
Hayatta kalan erkeklerin de Musul’da hapiste olduğu söyleniyor.”
İrvin’in abisi aileden diğer kayıp kadınların yerini biliyor, “Yerleri belli IŞİD’ten satın alınabilirler” diyor. Bir defter çıkarıyor, defterde bir harita çizmiş, harita üzerinde epey çalışıyoruz. Sonra bana “Siz gidip onları alabilir misiniz” diye soruyor. Haritayı bu kadınları bulmaya çalışan kurumlara vereceğimi söylüyorum, haritaları fotoğraflıyoruz, üzerinde biraz daha çalışıp mıntıkayı tam çıkarmaya uğraşıyoruz*. Adamın diğer kız kardeşleri bu evlerden birinde tutuluyor. 2 ev yan yana, 2 tanesi beyaz, biri kırmızı, önünde zeytin ağaçları var, futbol sahası var, ve bir su deposu, mıntıkayı çıkardık sayılır…
Saat gece 22:00. Demli çaylar geliyor, sık sık elektrik kesiliyor, ev daha da soğuyor.
O sırada İrvin ve diğer kızları Rakka’da tutuldukları evden satın alan ailenin uzaktan akrabası olan genç geliyor. 30 yaşlarındaki genç IŞİD ile pazarlığı anlatıyor:
“Kızları IŞİD’ten satın almaya gittim. Dediler ki Türk sınırına gel. Türkiye sınırına gittim, pazarlığı sınırda yaptım IŞİD’le.”
Adam IŞİD’le yaptığı pazarlığın sesini telefona kaydetmiş. Bana dinletiyor. IŞİD’li ‘Ben bu kızları 1500 dolara aldım, her birine 7 bin 500 dolar isterim’ diyor. Adam ‘Sana nasıl güveneceğiz, kızlarımızı vereceğini nerden bileceğiz’ diyor. ‘Kızları Türk sınırına getir parayı verip kızları alacağım’ diyor. IŞİD’li, ‘kızları Türkiye’de teslim ederiz’ diye cevaplıyor.
O ana kadar bizi dinleyen İrvin söze giriyor. İrvin 2 ay 16 gün IŞİD’in elinde kalmış, ve daha sonra IŞİD’ten satın alınmış. İrvin o süreci anlatıyor:
“Türk hududu çok yakın. IŞİD’in Türkiye ile ilişkisi var. Biz sabah yedi buçukta çıktık tutulduğumuz evden, 11’de Türkiye hududuna ulaştık.
Türkiye ve IŞİD birlikte hareket ediyor, Türkiye’nin yardımıyla yapıyorlardı. IŞİD satışımızı Türkiye’de yaptı. Viranşehir’de. Orda IŞİD’e çalışan çok. Bizi Rakka’dan Viranşehir’e getirdiler. 7 kızdık, sınırdan kimliksiz geçirdiler. 4 saate yakın yürüdük. Viranşehir’de bir eve getirdiler bizi. Sonra yakınımız geldi Viranşehir’e, parayı verdi, bizi aldı, ama son anda IŞİD bir kızı satmaktan vazgeçti (Burada 7 kız birlikte kaldıkları evde çektikleri bir fotoğrafı ve arkada bıraktıkları, IŞİD’in satmaktan son anda vazgeçtiği kızın fotoğrafını gösteriyor) O Viranşehir’de IŞİD’in elinde kaldı.
Türkiye IŞİD’e yardım ediyor, IŞİD’in elindeyken, IŞİD bize sürekli ‘Gücümüzü Türkiye’den alıyoruz’ diyordu. ‘Herkese bir kadın satın, ama gelen Türk ise 3 kadına kadar satabilirsiniz’ diyordu. Türkiye yardım etmese başımıza bunlar gelmezdi. Sınırımız Türkiye ye yakın, Türkiye bize yardım etse bu halde olmazdık. 3 yaşından 15 yaşına kadar kızlar var IŞİD’in elinde.
“2 ay 16 gün IŞİD’in elinde kaldım. Yemeğimiz de, uykumuz da hep korku içindeydi. Yaşadıklarımız ölümden beterdi, ölmek kurtuluştu. Çok dayaklar yedik, 3 kişi birden tecavüz ediyordu…”
Burada susuyoruz, bir müddet devam edemiyoruz. İrvin sürekli bağdaş kurduğu kollarıyla karnını bastırıyor.
“Ben evin resimlerini çektim, bilgileri abime ulaştırdım. Rakka’da bizi IŞİD’e hizmet eden bir ailenin yanına koydular. IŞİD bize her şeyi yaptı.”
Peki ya bundan sonrası diye soruyorum İrvin’e:
“Babam yok, kardeşlerim yok, annem yok, sadece bu abim var artık. Benim için hayat yok artık. Döndüm diyorlar ya, ama ben hangi eve döndüm. Benim evim yok artık.
Ben neyi hayal edeyim, artık kimsem yok. 27 kişi ailemden yok,yok.
Bize yardım edin, bizi bu insanların elinden kurtarın. Biz sadece burada değiliz, Suudi Arabistan’dan Afganistan’a, Suriye’de, Pakistan’a kadar bizi dağıttılar. Eğer İŞİD’in elindeki bu kadınlara kısa zamanda ulaşılmazsa artık dünyanın dört bir yanına iyice dağıtılmış olacaklar. Ne yapacaksanız çabuk yapın!”
Abi devam ediyor:
“Türkiye isterse DAİŞ elindeki kızlarımızı, çocuklarımızı bırakır. DAİŞ’in üzerinde Türkiye’nin etkisi çok büyük, DAİŞ tüm yaralılarını Türkiye’de tedavi ettiriyor.
Kızları, çocukları evlere dağıttılar. Çocuklar, çok küçükler kaçmayı bile bilmiyorlar. Şiddet görüyorlar bu evlerde ve bu evlerde kendi dinleriyle ilgili beyinlerini yıkıyorlar.
Bunun önü alınmazsa bu şiddetin daha beteri gelecek.”
İrvin söze giriyor:
“Almanya’ya gitmek istiyorum. Orada insan hakları mahkemesine başvurmak istiyorum. Çok şey söylemek istiyorum. Kendimi öldürmek istedim, gelip elimden silahı aldılar ve daha çok eziyet ettiler.
Ben yerlerimizi bildirdim, 6 kızı da kurtardım. İstiyorum diğer kadınları da kurtaralım. Sesimi duyurun. Beni bir mahkemeye çıkarın. Hangi mahkeme olursa olsun konuşmak istiyorum Anlatayım bize ne kötülük yaptılar, anlatayım anlatayım ki dünya utansın.”
Duymak isteyen için, İrvin’in duyurmaya çalıştığı sesi burada…
* Rakka’da kadınların tutulduğu evin haritalarını 2 gün sonra Kürdistan Bölgesel Yönetimi İnsan Hakları Komisyonu’na veriyorum ve Baadre köyüne bir ekip yollanmasını sağlıyorum.