Korkut Akın yazdı: Bülent Uluer anlatıyor
Tarih hem anlaşılır hem de istenir bir şeymiş, eğer anlatılırsa. Geçmişin tekerrür etmemesi için geçmişin hatalarını yinelememek ve hatta yenilememek için gerekli bir şeymiş… Buna da bağlı olarak, kıyısından köşesinden benim de bulaştığım geçmişe yönelik kitapları, “anlatılan benim de hikâyemdir” diye okumaya çalışıyorum.
Her nerede ne yaşanmışsa, birbirini tetiklediği ve domino taşları gibi etkilediği için -asıl olarak da aynı yanlışları bir kez daha yapmamak için- giderek artan anıları karşılıklı okumak yararlı olacaktır. Çünkü unutmak insanın en belirgin özelliklerinden, hele de aradan 30-40 yıl gibi uzun bir süre geçmişse… Bu eksikleri tamamlayacak bilgi ve belgeler “sözlü tarih” gibi alternatif tarihle çıkacak ortaya.
Nerede kalmıştık?
Bilmem kaç milyon yaşındaki insanlık daha bir ileri atılmak için her seferinde yeni yollar bulmuş kendisine… Her seferinde de önce küçümsenmiş, engellenmiş, hapsedilmiş ama bir gün, belki de hiç beklenmedik bir zaman ve bir şekilde aşmış hepsini. Bülent Uluer, “Yenilmek her zaman kaybetmek değildir. Spartaküs yenildiği için Spartaküs’tür… Güzel yenilerek de tarihe geçmek mümkün” diyor. (s. 126 ve 190) Gençler, özellikle sadece kendisini değil, çevresini, ülkesini, dünyayı düşünen gençler bir araya toplanıyor, 68’de Avrupa’da ve arkasından Türkiye’de olduğu gibi yeniden. Yeni bir heves ve artık önlerinde bir deneyim var. Büyük bir hızla büyüyünce önderlik edenler teorik, politik ve kurumsal boyutlarıyla örgütleyemiyorlar. Bir yenilgi, Bülent Uluer’in deyişiyle “güzel yenilgi” daha yaşanıyor kaçınılmaz olarak.
O denli çok şey var ki anlattığı, kimi acı kimi tatlı. Kiminde gözleriniz doluyor ister istemez, kiminde yumruklarınızı sıkıyorsunuz kararlı… Anlatılanlardan içinizin acıdığı da oluyor, bırakın gülümsemeyi kahkahanızı bile tutamıyorsunuz… Dev-Genç’ten, Dev-Yol ve Dev-Sol’dan başlayıp HDP milletvekilliği adaylığına kadar geçen yaklaşık 50 yıllık yaşamında, Bülent Uluer’e, “Son Kurtuluşçu kalıncaya kadar Kurtuluşçuluktan vazgeçmem” (s. 168) dedirten yaşanmışlığı kabul etmemek elde değil.
Sohbet koyulaşınca…
Sezai Sarıoğlu, dili kendince değerlendiren biri… Bülent Uluer, kim ne derse desin, bu ülkenin en büyük, en güçlü ajitatörlerinden… İki söz ustası, birbirinden el/söz/cümle alarak kendi dünyalarını aktarıyorlar. Onların bu canlı, içten ve deneyim kokan konuşmaları bize geçmişi tanıtırken geleceği de aydınlatıyor. Kuşkusuz isteyen için…
Güçlü konuşmasının yanı sıra giyimi, tavırları, gittiği konserler, filmler, okuduğu kitaplarla kendisini yenilemenin, entelektüel olmanın Uluer’i ne denli donadığını -açıktan söylemese de- satır aralarından süzüp çıkarıyor okur. Bu önemli, önemli olduğu kadar belirleyici… Her koşulda, her yerde, herkesle oturup konuşabilmenin, onlarla tartışabilmenin temel koşulu bu olsa gerek. İnandırıcı da oluyorsunuz, böyle olunca. Bülent Uluer, belki de bu değerlerinin üzerinde yükseldiği için sembol.
Ortak hayat ortak karar…
“Gezi isyanı, devlet babaya, ailedeki babaya ve babaların kurduğu örgütlere baş kaldırıdır” cümlesiyle sosyal ve siyasal değişimin geldiği noktayı vurgularken Bülent Uluer, “demokratik merkeziyetçilik” diye ortak kararlar alınmasının hayatı ortaklaştıramadıkça bir sonuca varamayacağını vurguluyor. Bir dönün bakın içinde bulunduğunuz örgütlenmelere, geçmişinize… en çok da kendinize.
“Beş sene yaptığımızı otuz beş senedir anlatıyoruz” (s. 138) diyor. Haksız da değil. Neler yaşamış, nelerle boğuşmuş, neleri aşmış hepsini anlatıyor büyük bir akıcılıkla. Özel hayatı hiç yok, denk gelmese anne babası, kardeşleri hatta kızı bile. Anlatılanın bizim de hikayemiz olduğunu söylememin altında yatan gerçek bu. Türkiye var, 1920’lerden günümüze… Avrupa var ağırlıklı 1980 sonrası sürgün sürecinde… Arkadaşları var, birlikte ölümü bile karşılayacak denli gözü kara… Arkadaşları var muhabbetin bini bir para… Mücadele var, onca bölünmüşlüğe, onca çatışmaya rağmen hedefi net… Umut var, gelecek güzel günleri müjdeleyen. İçinde yaşayan birinin tanıklığıyla yakın tarihimizi tanımak için okuyun…
Bülent Uluer Anlatıyor: Çerkesim, Türküm, Kürdüm, Sosyalistim” Sezai Sarıoğlu, Dipnot Yayınları, anı, Aralık 2015, 289 s.