Korkut AKIN yazdı: Başlığa çıkardığım kitabın en can alıcı sorusu: “bu çocuğun kendini öldürdüğünün farkında mısınız?” Yayınevinin veya editörün öne çıkardığı “Hayat mutsuzluk yoksa katlanılmaz” sözü ise bizim ülkemizde yoksulluk ve yoksunlukla iç içe yaşayanlar için zaten sıradan…
İki bahar biliriz, biri ilk, diğeri son… Biri yazdan önce, diğeri yazdan sonra… Bahar deyince önce “ilk” gelir akla… Bahar ilkin adıdır, ilkle anılmalıdır. Son olanın bir başka adı var zaten; güz, bilmem kullanır mısınız?
Peki, “Kara Bahar” neyi anlatır size? Ya da şöyle sorayım: Siz ‘bahar’ı niye, nasıl ve ne zaman ‘kara’ olarak nitelersiniz? Bir insanın yaşı 12 ise yaşamın ‘bahar’ında olduğu kabul edilir, o insan -burada 12 yaşındaki bir kız çocuğu söz konusu olan- “hayat, mutsuzluk yoksa katlanılmaz” olabilir mi? Kolay yanıtlanabilecek sorular değil bunlar. Çözdükçe derine inen sorunlar yumağı çıkıyor karşınıza, hem de çok sayıda.
Otobiyografik…
“Kara Bahar” için otobiyografik roman (uzun öykü) denilebilir mi? Yazarı, Unica Zürn’ü tanımadan asla! Ama psikolojik sorunlarının olduğunu, intihar ettiğini biliyorsanız dahası boşanmış anne baba çocuğu olduğu, cinsel taciz, tecavüz ve ensest benzeri sorunlar yaşamış, kendisinin de boşanmış bir yazar ve ressam olduğunu biliyorsanız, evet!
İçim bir tuhaf bu kez… Aklım hemen anlatılanlara gidiyor. Günümüzde, Afganistan’da (aslına bakarsanız yaşamın her anında, her alanında var ve çözümlenemediği apaçık) Taliban’ın yönetime gelmesiyle birlikte kadının yine yeniden eve hapsedilmesi, sokağa yalnız çıkmasının yasaklanması, recm başta olmak üzere kendisini savunmasına izin verilmeksizin ölüm cezasına çarptırılması geliyor gözümün önüne. İktidarların (buna erkek egemen düşüncesi de dâhil) kadına -kendi çocuğu ve hatta yaşı küçük bile olsa- bakışı, kendi çıkarları doğrultusunda… Bizim ülkemizde de tacize/tecavüze uğrayan kadınların mahkûm edildiği, tacizci/tecavüzcü erkeklerin ise sırtlarının sıvazlandığı bilinen bir gerçek.
Ergenlik ve gelgit…
Kendisinin bir birey olduğunu fark eden her genç, anne babasına kendisini kabul ettirmek amacıyla kimi zaman gergin, kimi zaman hırçın davranır, kimi zamansa farklı yolları denemeyi “doğru” sanır, belki de “Amerika’yı bininci kez daha keşfedecektir. Pandemi koşullarında, bu süreç çok daha uzun sürebilir… Anne babaların (buna öğretmenler de dahil) daha olgun, daha esnek ve daha anlayışlı davranmaları gerekir. Bu bir süreçse, geçer.
…ya geçmezse
Unica Zürn, “Kara Bahar”da geçmeyen bu süreci ve kabul edilemez gerçeği, çarpıcı bir dille anlatıyor. Kısacık bir öykü (roman), ama alabildiğine derinlemesine ve buna da bağlı olarak etkisi uzun, upuzun.
Sanki bilinen bir şeyler anlatılan. Açıkça dile getirilmiş olması belirleyici. Belki de çarpıcılığı o açık olmaktan, apaçık anlatmaktan, şeffaflıktan kaynaklanıyor. Sadece çarpıcı da değil, sarsıcı. 12 yaşındaki bir kızın yaşadıkları karşısında diliniz tutuluyor, nefes bile alamıyorsunuz ve o etkiyle doluya koyuyorsunuz almıyor, boşa koyuyorsunuz dolmuyor. Sonra, o kızın düş ve düşüncelerini tartıyor, tartışıyorsunuz; kim bilir belki de ilk kez.
Ergenlikte neyi niye ve nasıl yapacağını bilemeyen, heyecanla (ve bir de anne babalarının dediklerinin aksini yaparak bir şeyler kanıtlayacaklarını sanan genç insanların) büyük bir kararlılıkla çıktıkları yol acaba nereye çıkıyor?
Başlığa çıkardığım kitabın en can alıcı sorusu: “bu çocuğun kendini öldürdüğünün farkında mısınız?” Yayınevinin veya editörün öne çıkardığı “Hayat mutsuzluk yoksa katlanılmaz” sözü ise bizim ülkemizde yoksulluk ve yoksunlukla iç içe yaşayanlar için zaten sıradan…
Kara Bahar
Unica Zürn
Türkçesi: Osman Çakmakçı
Kırmızı Kedi Yayınevi
2018, 59 s.