SEÇTİKLERİMİZ-Fehim TAŞTEKİN Duvar için yazdı: Yaklaşan ikili zirveden yeni bir kural dizini çıkar mı? Yoksa savaş uluslararası aktörleri içine çekecek şekilde daha da çetrefilleşir mi? İkili ilişkiler hâlâ fren vazifesi görüyor. Taraflardan biri ilişkileri yakmayı göze aldığı takdirde diğerinin kendisini tutmasını gerektirecek bir durum kalmıyor.
Resmen teyitli 36 askeri kaybın üzerinden iki gün geçtikten sonra ilk kez konuştuğunda gülümsüyordu. Bir şeylerden emin olmanın rahatlığı vardı sanki. NATO’dan yardım sözü müydü gülümseten, yoksa Rusya’nın birkaç günlüğüne gardını düşürme kararı mı?
Suriyeli sığınmacılar birer utanç vesikası olarak geleceğimize taşıyacağımız görüntülerle sınırlara yönlendirilmiş, Türkiye’den ayrılan sığınmacı sayısı biteviye “15 bin oldu”, “30 bin oldu”, “60 bin oldu”, “80 bin oldu” denilerek müjdelenmiş, iç kamuoyu bununla meşgul edilmiş; Suriye mevzilerinin felç edildiğine dair görüntülerle ‘intikamın alındığı’ mesajları verilmiş; NATO’dan Türkiye’nin savunmasını güçlendirme sözü alınmış, Yunan vetosunun geri çekilmesi sağlanmış ve ABD ile Patriot görüşmeleri ciddiye binmiş; beri tarafta Rusya ile temaslarda gerilimi düşürmeye yönelik çabalar ve koordinasyonu artırma gereği tekrarlanmış, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin arasında 5 ya da 6 Mart’a kesilen randevu ile korkulan senaryo şimdilik bertaraf edilmişti. Ayrıca ilk kez İran ve Hizbullah savaşçıları hedef alınarak İsrail’in güvenliğine mutlak surette bağlı bazı Batılı ortakların dikkatleri çekilmişti!
Onlar için cephede desteği hak eden bir boyut!
Erdoğan’ın İdlib’de savaşı büyütme kararlılığının altında yatan faktör bu hileli tablo mudur? Gerçekten alınan güvenceler güvence midir? Yoksa bu sürükleniş, NATO’yu işin içine çekip Rusya’yı geri çekilmeye zorlayacak koşulları oluşturmak için ‘Şehitler Tepesi’ni daha da büyütme çabası mıdır?
***
Suriye ordusunun Türk gözlem noktalarının gerisine çekilmesi için tanınan sürenin dolduğu 1 Mart itibariyle yeni bir safhaya geçildi. Savunma Bakanı Hulusi Akar harekâtın adını “Bahar Kalkanı” diye ilan etti. Yani fiilen yürüyen ama ilan edilmemiş savaşın adı da konuldu.
Erdoğan’ın Putin’e ilettiği “Aradan çekilin, bizi rejimle baş başa bırakın” talebine uygun olarak Rusya’nın 27 Şubat’tan beri Türk SİHA’larının Suriye hava sahasına girmesine göz yumduğu anlaşılıyordu. “Vur ve rahatla, biz de bozuşmayalım” der gibi. Buna paralel Suriye ordusu da savunma sistemlerini Halep’e kaydırdı. Böylelikle Türk hava unsurlarını karşılayacaksa Rusya değil Suriye karşılamış olsun denildi. Aslında Rusya’nın arada olması yönetilmesi zor bir dengede Suriye ve Türkiye ordularının karşı karşıya gelmesini önleyen bir sigortaydı. Ancak bu durumun geçici olma ihtimali yüksek. Haliyle Rusya’nın çekildiğini söylemek mümkün olmadığı gibi “Bu sigorta da artık yok” demek için de erken. Yani yukarıda Erdoğan’ı gülümseten faktöre dair sıraladığım notlar yarına değil düne dair.
1 Mart itibariyle oluşmakta olan tabloya gelirsek:
Suriye dün hava sahasını insansız uçaklar dahil bütün ‘düşman’ unsurlarına kapattı. Ardından trajik gelişmeler yaşandı: Suriye, Türkiye’nin bir SİHA’sını, Türkiye de Suriye’nin iki uçağını düşürdü. SANA’ya göre düşürülen Türk insansız uçağı sayısı üçü buldu.
NATO arka çıkar, Amerikan güçleri devreye girer, aşağıdan İsrail cephe açar, Rusya da aradan çekilmek zorunda kalırsa Türk ordusunun İdlib’de durmayacağı, Suriye’nin paylaşılacağına dair senaryolar da bu tırmanışa eşlik ediyor…
Fehim TAŞTEKİN’in Duvar’daki yazısını tamamını okumak için TIKLAYIN