2025 yılı asgari ücreti Aralık 2024’te saptanacak. Asgari ücret tespit süreci yaklaşırken asgari ücret tartışmaları da yoğunlaşıyor. Asgari ücret tartışmalarının daha da yoğunlaşacağını ve ekonomi ile çalışma yaşamı gündeminin esas meselelerinden biri olacağını söylemek mümkün.
Bunun birbiriyle bağlantılı iki nedeni var. İlki Türkiye’de asgari ücret kapsamında çalışanların oranının oldukça yüksek olması, diğeri ise 2024 yılında asgari ücrete bir kez zam yapılması ve yüksek enflasyon karşısında asgari ücretin erimesi ve beklentilerin yükselmesi. Asgari ücret tartışmaları bir yandan miktar bir yandan da yöntem üzerine yoğunlaşıyor.
Hükümet, işveren ve IMF çevreleri asgari ücret artışlarının sınırlı tutulmasını ve enflasyon “hedefiyle uyumlu” olması gerektiğini iddia ederken bazı işveren çevreleri de bir dipsiz kuyu olan “bölgesel asgari ücret” önerisini yeniden gündeme getiriyor. Bu tartışmalar esas olarak asgari ücret artışını düşük tutmayı hedefliyor. Bu yazımda bölgesel asgari ücret tuzağını ele alacağım.
Asgari ücret, azami kapsam
Türkiye’de asgari ücreti tartışırken dikkate alınması gereken en önemli unsur asgari ücretle çalışanların kapsamının yüksekliği ve ortalama ücret düzeyinin asgari ücrete yakınsaması gerçeğidir. Türkiye’de asgari ücret civarında (asgari ücret komşuluğu) ücretle çalışanların oranı toplam ücretle çalışanların yarısı civarındadır.
DİSK-AR uzun yıllardır yaptığı hesaplamalarda asgari ücret komşuluğunda çalışanların oranını yüzde 50 civarında buluyor. Merkez Bankası da bu oranı yaklaşık yüzde 50 bazı sektörlerde ise daha yüksek oranda buluyor. IMF’nin Ekim 2024 tarihli bir raporuna göre ise kayıtlı çalışanların yaklaşık yüzde 43’ü asgari ücret veya altında ücret alıyor. Bu oranın vahametini anlamak için Avrupa Birliği ülkelerinde asgari ücret komşuluğunda ücretle çalışanların oranının yüzde 4’ün altında olduğunu hatırlamak yeterli.
Türkiye’de asgari ücretle çalışanların kapsamının yüksekliği ortalama ücret düzeyinin asgari ücrete yakınsamasına yol açıyor. Ortalama ücret düzeyi asgari ücrete doğru geriliyor. Örneğin 2005 yılında ortalama ücret düzeyi asgari ücretin 2,2 katı iken 2020’li yılarda bu oran 1,7’ye gerilemiş durumda. Memur maaşları, kamu işçilerinin ücretleri ve sendikalı işçi ücretleri asgari ücrete yakınsıyor. Farklı vasıflarda, sektörlerde ve bölgelerde ücret düzeyi asgari ücrete doğru bastırılıyor. Pek çok meslekte ücret makası asgari ücrete doğru kapanıyor.
Bu durum farklı sektörlerde, farklı ölçeklerdeki şirketlerde ve farklı bölgelerde asgari ücreti adeta ortalama ücret haline getiriyor. Büyük şirketler bu durumdan memnun görünüyor. Bu yolla ücret düzeyini düşük tutuyorlar. Küçük ve mikro ölçekli işletmeler ise bu durumdan yakınıyor. Asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesi asgari ücret tartışmasını da ister istemez ortalama ücret tartışması haline getiriyor. Asgari ücret ücretlerin alt sınırı iken Türkiye’de asgari ücret ortalama ücret anlamına geliyor.
Bu durum AKP tarafından uzun yıllardır izlenen asgari ücret politikasından kaynaklanıyor. AKP uzun yıllardır otoriter-korporatist bir ücret politikası izliyor. Asgari ücreti hükümet tarafından belirlenen ortalama ücret haline getiriyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonun bir işlevi kalmamış durumda. Hükümet asgari ücreti adeta tek taraflı bir şekilde siyasal ihtiyaçlarına uygun olarak belirliyor. AKP hükümetleri, asgari ücretin toplu pazarlık yoluyla belirlenmesi yerine otoriter-korporatist bir mekanizmayla ve siyasi saiklerle belirlenmesini istiyor.
Dipsiz kuyu
Ancak hükümetin izlediği bu asgari ücret politikası tıkanmış durumda. Bir yandan izlenen ekonomi politikası ücret düzeylerinin bastırılmasını hedefliyor. Öte yandan farklı sermaye grupları asgari ücretten farklı nedenlerle şikayet ediyor. İhracatçılar ve Anadolu’daki sermaye grupları asgari ücretin düşük tutulmasını istiyor. O yüzden asgari ücrete düşük artış veya bölgesel asgari ücret gibi önerileri gündeme getiriyorlar. Son günlerde yeniden gündeme getirilen bölgesel asgari ücret tartışmalarını bu kapsamda değerlendirmek lazım.
Bölgesel asgari ücret uygulaması Uluslararası Para Fonu (IMF) ve çeşitli işveren örgütleri tarafından uzunca bir süredir savunulan bir konu. Şimdi bu koroya MÜSİAD da katıldı. MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı geçtiğimiz günlerde bölgesel asgari ücreti yeniden gündeme getirdi. Sendikalar ve sosyal politika alanında çalışan bilim insanlarının önemli bir bölümü bu öneriye karşı çıkıyor.
Türkiye’de bölgesel asgari ücret 1951-1974 arasında uygulandı ve 1974’te terk edildi. Bölgesel asgari ücret konusu 50 yıl önce vazgeçilen bir uygulamadır. Türkiye bu yöntemi denemiş ve vazgeçmiştir. 1974 yılında Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki CHP-MSP Koalisyon Hükümeti döneminde bölgelere göre asgari ücret uygulamasından vazgeçilerek ulusal ölçekli tek bir asgari ücret tespit edildi.
Dünyada bölgesel asgari ücret uygulaması eyalet sistemine sahip sınırlı sayıda ülkede (ABD, Kanada, Hindistan, Çin gibi) söz konusudur. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde bölgesel asgari ücret uygulaması yoktur. Hatta eyalet sistemine sahip Almanya bölgesel asgari ücret sistemi değil ulusal asgari ücret sistemi uyguluyor. Ulusal ve merkezi devlet yapısına sahip ülkelerde istisnai örnekler dışında bölgesel asgari ücret uygulanmıyor. Bölgesel asgari ücret üniter devlet yapısına sahip ülkelerde anayasal kurallar ve eşitlik ilkesi açısından da ciddi sorunlara yol açabilir. Bölgesel asgari ücret hem hukuksal hem de sosyal sakıncalar yaratır.
Öte yandan bölgesel asgari ücret önerisi asgari ücretin tanımıyla ve özüyle çelişen bir öneridir. Asgari ücret, bir ülkedeki en düşük ücrettir. Onun altı olamaz. Bu anayasaya ve eşitlik ilkesine aykırı olur. Bölgesel asgari ücret mevcut asgari ücret çıtasının çok altına inilmesine ve gelir dağılımı adaletsizliğinin artmasına yol açabilir, bölgeler arası gelir uçurumunu derinleştirici sonuçlar doğurabilir.
Öte yandan bölgesel asgari ücret tartışması dipsiz kuyudur. Bölgelerin hangi esasa göre belirleneceğinin yanı sıra metropoliten kentlerde aynı kent içinde bile ciddi yaşam maliyeti farkı söz konusudur. Örneğin, İstanbul’da Sultanbeyli ile Şişli, aynı yaşam maliyetine sahip değil. Aynı şekilde Ankara’da Çankaya ile Sincan’da da yaşam maliyeti oldukça farklıdır.
Aynı şekilde sektörel ve mesleki asgari ücret tartışmaları da nafile tartışmalardır. Asgari ücret sistemi ücret farklılıklarını düzenleme amacı gütmez. Asgari ücretin amacı ücretlerin en alt düzeyini korumak ve en az ücret düzeyini piyasaya bırakmamaktır.
Çözüm toplu pazarlık ve teşmil
Bölgesel asgari ücret talebini ileri sürenlerin bir bölümü büyük kentlerde yaşam maliyetinin yüksekliğini örnek gösteriyor ve bu bölgelerde asgari ücretin yüksek olması gerektiğini savunuyor. Bu saptama doğrudur. Bölgelere, sektörlere ve mesleklere göre ücretlerin farklılaşması doğru bir taleptir. Ancak asgari ücretin işlevi bu değildir. Asgari ücret adı üzerinde insanca yaşamaya yetecek en az ücrettir. Onun altına inilmesi söz konusu değildir. Bölgelere, sektörlere, mesleklere ve işe göre ücret farklılaşmasını sağlayacak olan ise toplu pazarlık sistemidir.
Türkiye’de asıl sorun bölgesel asgari veya sektörel asgari ücret değil asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesidir. Türkiye’de asgari ücret civarı ücret alanların oranı yaklaşık yüzde 50, toplu iş sözleşmesi kapsamı ise genel olarak yüzde 8-10, özel sektörde yüzde 4 civarındadır. AB ülkelerinde ise asgari ücret kapsamı yüzde 4 civarındayken toplu iş sözleşmesi kapsamı ise yüzde 60 civarındadır. Asıl mesele bu çarpıklığının giderilmesidir.
Asıl sorun asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesidir. Milyonların asgari ücret cenderesinden çıkması için toplu iş sözleşmesi kapsamının genişletilmesi ve asgari ücret kapsamın daraltılması gerekir. Asgari ücret sınırlı bir kesimi ilgilendiren ücret olduğunda bölgesel asgari ücret tartışması da ortadan kalkacaktır. Sendikalaşmanın artması bunun en önemli ilacıdır. Bölgesel asgari ücret uygulaması Türkiye’de asgari ücret sorununu çözmez, daha da karmaşık hale getirir.
Farklı bölge ve sektörlerde ücretler arasında bir denge kurulmasının bir diğer yolu ise imzalanan toplu iş sözleşmelerinin sendikasız işletmelere teşmil (genişletilmesi) edilmesidir. Teşmil mekanizması Avrupa ülkelerinde yaygın biçimde kullanılıyor. Böylece asgari ücretin kapsamı azalırken toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısı artıyor. Türkiye’nin sendikal mevzuatında uzun yıllardır teşmil mekanizması vardır.
6356 sayılı Kanun’un “teşmil” başlıklı 40. maddesine göre ilgili işkolunda en çok üyeye sahip sendikanın yapmış olduğu bir toplu iş sözleşmesi o işkolundaki işçi veya işveren sendikalarının veya ilgili işverenlerden birinin ya da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının talebi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından tamamen veya kısmen ya da zorunlu değişiklikleri yapılarak o işkolunda toplu iş sözleşmesi bulunmayan işyeri veya işyerlerine teşmil edilebilir.
Teşmilin yasal dayanağı vardır. Ancak bu konuda yeterli sendikal ve siyasi irade söz konusu değildir. Sendikalar teşmil mekanizmasında ısrarlı olmuyor. Hükümet de teşmilden kaçınıyor. Bir iki kez bazı işkollarında sendikalar tarafından gündeme getirilen teşmil uygulaması hükümet tarafından yarı yolda bırakıldı.
Düşük ücret riski
Bölgesel asgari ücret tartışmaları gündeme getirilirken “İstanbul’da ve Anadolu’da yaşam maliyeti aynı değil” iddiası ileri sürülüyor. Ancak burada istenen İstanbul’da asgari ücretin daha yüksek olması değil tersine Anadolu kentlerinde asgari ücretin daha düşük olmasıdır. Nitekim bu öneriyi yeniden gündeme getiren hükümete yakın işveren örgütü MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı “Anadolu’da asgari ücretin üçte ikisine çalışmak isteyenler var” diyor.
Bölgesel asgari ücret tartışması büyük kentlerde daha yüksek asgari ücret ödemek için değil tersine küçük kentlerde daha düşük asgari ücret ödemek için yapılıyor. O yüzden bölgesel asgari ücret asgari ücreti düşürme manevralarından biri olarak ele alınmalıdır. Bu tuzağa ilkesel olarak karşı çıkmak gerekiyor.
Asgari ücretin ortalama ücret olmasının yarattığı çeşitli sorunların çözümü asgari ücreti parçalamak değil asgari ücreti sosyal bir koruyucu alt sınır olarak güçlendirmek, kapsamını daraltmak, bölgeye, işe, mesleğe ve sektöre göre daha yüksek ücretleri ise toplu pazarlıkla veya teşmil yoluyla saptamaktır. Çözüm sendikaları güçlendirmek ve toplu sözleşme kapsamını toplu pazarlıkla veya teşmille yaygınlaştırmaktır. Diğer yollar dipsiz kuyudur, tuzaktır ve sorunları daha ağırlaştırır.