Ahmet Saymadi yazdı: Her sene bir şekilde gündem olan tartışma yine açıldı. Bazı erkek arkadaşlarımız, “Ben de kadın haklarını savunuyorum, 8 Mart’a gitmemin engellenmesi çok saçma’’ diye söylenmeye başladı. Uzatmadan söyleyelim, bir erkeğin, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne gitmesinin tek anlamı şu: ‘‘Olay yerine ilk katiller gider!’’
AHMET SAYMADİ
Her sene bir şekilde gündem olan tartışma yine açıldı. Bazı erkek arkadaşlarımız, "Ben de kadın haklarını savunuyorum, 8 Mart’a gitmemin engellenmesi çok saçma’’ diye söylenmeye başladı.
Evvela adı üstünde ‘‘Kadınlar günü’’ bizim ne işimiz var? Erkeklerin adı bile geçmiyor. Aslında geçiyor geçmesine de, iyi geçmiyor. Ben, 8 Mart haftasında erkekler hakkında iyi bir cümle bile duymadım. Bir erkek, bunu aynı anda binlerce kadından duymayı neden ister anlamak güç. En iyi cümle şöyle başlıyor, ‘‘Erkeğin kalbine giden yola sıçarım’’ gerisini siz düşünün artık.
İkinci ve önemli husus şu; kadınlar, erkeklerin kadınlar üzerinde kurduğu tahakküm ve sömürü düzenini yıkmak için eylem yapıyor, örgütleniyor. ‘‘Bize karşı yaptığınız eyleminizde sizi destekliyoruz, yanınızdayız’’ gibi absürt bir durum olabilir mi? Erkeklerin kadınlar gününe katılmak istemesi, bir fabrikatörün, 1 Mayıs İşçi Bayramı’na katılmak istemesi gibi bir şey. Ya da bir özel harekat polisinin, Newroz kutlamasına katılmak istemesi gibi bir şey. Hasılı, kadın özgürlük mücadelesinin öznesi kadınlar, erkekler deği. Karşılarındaki, mücadele yürüttükleri grup ise erkekler.
Adı üstünde ‘‘Kadınlar Günü’’, kadınlar ister yalnız yürür ister karma. Kadınların kiminle yürüyeceğine neden erkekler karar veriyor? Ya da neden kendilerinde bu hakkı görüyor? Gidip bir de 8 Mart’ta kadınların sesini bastırmanın manası var mı? Ya da yaklaşım şu mu, ‘‘Ben kadınları ezmedim, 8 Mart’a katılmam lazım, kadınlar buna karşı çıksa da…’’ Mesele şuna dönüşüyor, ‘‘Kadınlar için, kadınlara rağmen’’
Bir başka tartışma konusu ise , ‘‘Emekçi kadınlar Günü’’ mü yoksa Kadınlar Günü’’ mü? Ve takiben, emekçi kavramının reddi üzerinden ‘‘İçini boşaltıyorsunuz’’ yorumu. Bu tartışmayı da erkeklerin katılıp katılamaması ile bağlıyorlar. Yıllar önce, ‘‘Kadınlar Günü değil, Emekçi Kadınlar Günü’’ diye düzelttiğimde bir kadın yoldaşımdan aldığım cevap şuydu, ‘‘Emekçi olmayan kadın mı var?’’ Bu tartışma yerine, kadının kapitalizmdeki sömürü mekanizmalarında sadece emek gücünü satarken değil, her anlamda sömürüldüğü noktasına daha fazla vurgu yapsak, kadının üzerindeki tahakkümün ve sömürünün sadece emek gücünü satmasıyla sınırlı olmadığını söylesek yetmez mi?
Ayrıca tarihsel bağlamı böyle olsa da, ‘‘Emekçi kadınlar günü’’ mü ‘‘Kadınlar Günü’’ mü ona da kadınlar karar verse ya? Kadınlarla sadece ‘‘emekçilik’’ üzerinden dayanışmak istiyorsanız eğer, 1 Mayıs İşçi Bayramı var, orada cinsiyet ayrımı da yok. Sizi 1 Mayıs’a alalım.
‘‘Hakkınızı da biz savunuruz, özgürlük mü onu da biz getiririz’’ yaklaşımından uzaklaşmak gerek. Hatta belki de susmak en iyisi…
Ya da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne katılıp, kadın haklarını savunmak yerine başka şeyler yapabiliriz. Kadınlarla eşit yaşamanın yollarını aramak, bizim lehimize işleyen durumların eşitliğe doğru evrilmesine çabalamak, daha doğuştan sahip olduğumuz avantajlı konumları nötrlemeye çalışmak, kadınlar üzerindeki tahakküm ve sömürü mekanizmalarının dışına çıkmakla başlayabiliriz. Ya da en zorundan başlayalım, eşimizle, sevgilimizle, annemizle , kız kardeşimizle, kadın yoldaşlarımız ve kadın iş arkadaşlarımızla kurduğumuz ilişkiyi sorgulamaya başlayabiliriz. Bu ilişkileri eşitlik ilkesi çerçevesinde düzeltebiliriz.
Bizim bir kadına şiddet uygulamamış olmamız, bu duruma buna dikkat etmemiz bile tam anlamıyla yeterli değil, şöyle ifade edebiliriz: hayatımız boyunca erkekliğin ekmeğini yedik, bir ömür haklarımızdan feragat etsek anca telafi ederiz. İnanın, erkekliğin bize sağladığı bir çok ‘‘avantajın’’, cinsiyetçi-eril söylemlerimizin farkında bile değiliz, ancak bir kadın uyarınca fark ediyoruz. Hepimizin geçmişi kadınlara karşı yapılan hatalarla, avantajlı durumları kullanmakla dolu, ‘‘O işi yapmaya kadınların gücü yetmez, kadınlar yapamaz, bir erkek yapar, sen yaparsın’’ sözünü kabul edip, yola devam etmemiz bile bu avantajlı durumun bir kullanımı. (Biyolojik farktan, Fiziksel güç isteyen bazı şeylerden bahsetmiyorum tabi)
Hatta yapacaklarımızı kadınlar için değil eşit ve özgür bir dünyada birlikte yaşamak için yapabiliriz. Yapmalıyız! Bunları yapmaya başlamayan bir erkeğin, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne gitmesinin tek anlamı şu: ‘‘Olay yerine ilk katiller gider!’’