Korkut AKIN yazdı: Selim Açan adı, bir dönemin en çok dile getirilen, en çok bilinen adlarındandı. Sol bir örgütün merkez komitesini oluşturan üç kişiden biriydi. Yaşanmışlıkların “belge” olduğu bilinciyle kendi geçmişini anlatan iki kitap yazdı. Birincisi “Bitmedi Daha”, ikincisi “Sürüyor O Kavga”.
Selim Açan adı, bir dönemin en çok dile getirilen, en çok bilinen adlarındandı. Sol bir örgütün merkez komitesini oluşturan üç kişiden biriydi. Yaşanmışlıkların “belge” olduğu bilinciyle kendi geçmişini anlatan iki kitap yazdı. Birincisi “Bitmedi Daha”, ikincisi “Sürüyor O Kavga”. “Bitmedi Daha” 1968 ile 1980 arasında yaşananlara tanıklığını anlatırken, “Sürüyor O Kavga”da 12 Eylül sonrasını anlatıyor Selim Açan.
Sadece kafası Batıya döndürülebilmiş bir ülkede “devrimci” olmak pek kolay değil. Sadece polis veya devletin güçleri değil herkes, her şey karşınıza çıkar. Onların da üzerine iman ettiği bir şey söyleseniz, herkes, anında, hiç sektirmeden itiraz eder. Düşünmez bile. O nedenle devrimcilik zordur bizim ülkemizde. “Bizim çocuklar” dedikleri ABD destekli askeri güçler devleti ele geçirir de devrimcileri ve düşüncelerini yok etmeye odaklanır.
İşte, böyle bir ülkede “radikal” olmak, kararlı durabilmek kolay değildir. Kaba dayaktan tutun işkencelerle aşağılanmaya, hakaretlere, insanlık onurunu yok etmeye ellerinden geleni yaparlar.
Pozitif olmak…
Selim Açan’ın iki cilt olarak kaleme aldığı anılarının ilk cildini, 1968-1980 dönemini içeren “Bitmedi Daha” okumadım. Elime, 12 Eylül’den sonraki süreci anlatan “Sürüyor O Kavga” geçti, o nedenle sondan başa gideceğim, tabii, ilk kısmını da okuyabilirsem. Yani terslik olsun diye veya başka bir saik ile sondan başlamadım…
Hemen herkesin bir örgütlenmeyle iç içe olduğu 12 Eylül öncesinde, yine hemen her örgüt “darbe” geleceğini, önlem alınması gerektiğini yazdı, konuştu. Yine hemen her örgüt gelecek darbenin etkisinin çok büyük olacağında hemfikirdi, ama bir adım bile at(a)madı. Her ne kadar Selim Açan, darbeye karşı en aktif grup olduklarını söylüyor olsa da, yapılanlar yeterince ses getiremedi… Bu hareketlilik, zaten sayıca az olan taraftarlarının yakalanmasına, buna da bağlı olarak örgütün (TİKB) deyim yerindeyse yeraltına geçmesine değil, içeriye düşmesine yol açmış.
Selim Açan, sonrasında içeride yaşadıklarını anlatıyor. Yiğidi öldürün ama hakkını yemeyin. İşkenceye direniyorlar. Sadece Selim Açan ve diğer merkez komitesi üyeleri değil, (bir, iki kişi dışında) çoğunlukla desten yazarak direniyorlar. Yaşanılanlar kolay değil, insan okurken ürperiyor. İnsanlık dışı işkenceler insanın kanını donduruyor. Okurlar, işkencecilerin gözü dönmüş saldırılarını gözyaşlarıyla okuyacaklardır. İşkenceler bir yanıyla yıldırırken bir yanıyla da biliyor insanları. Açlık grevleri, ölüm oruçları, tünel kazıp kaçma mücadelesi, ispiyonlar, kandır(ıl)malar, dört duvar arasında da olsa dayanışma, hem de güçlü, güvenilir, fırtınalarla sınanmış dayanışma ile geçen yılları anlatıyor Selim açan. Sonuç olarak; acıya da dayanılıyor, yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir.
Sekter bakış…
Örgütün içinde olmayanların, belirli bir süre (hapiste de olsa) bir arada bulunmayanların pek bilemeyeceği insanlarla gerek hapishane gerekse çıktıktan sonraki süreçte yaşadıklarını anlatırken; merkez komite üyesi olmanın oluşturduğu belli bir üstten bakış söz konusu anlatımlarda. Doğrudur, muhakkak ki en iyisini, en doğrusunu, en akılcısını önermiş, yapmış veya yaptırmıştır… Kendi arkadaşlarından söz ederken de onlara hakkını teslim ediyor, ama yolların ayrılmasıyla birlikte kendi sekterliğinin, arkadaşlarına, yoldaşlarına bakışındaki inatçılığın izleri apaçık görülüyor.
İçeriden yönettikleri örgütü, dışarı çıktıktan sonra “bir ufuk darlığı” nedeniyle belli bir tıkanıklığa götürüyorlar. Açan, bazı örgütlere “sol radikal” tanımlaması yapıyor, bir kısmını zaten hiç değerlendirmeye bile almaya zahmet etmiyor, ama kendilerinin yaptıkları arasında başarı olarak sunabilecekleri, istedikleri sonuca ulaşmış bir şey de aktaramıyor bizlere. “Sürüyor O Kavga” bir anı kitabı, yaşananların hafızalarda yer alması, unutulmaması, hatırlanması için önemli. “Sürüyor O Kavga” Açan ve arkadaşlarını tanıyanların “vay be, bizim abilerimiz neymiş” demelerinin dışında onlara pek bir şey katmayacak gibi görünüyor. Bu tür kitapların bir dönemin sosyal, kültürel, ekonomik, teknolojik, demografik fotoğrafını gelecek kuşaklara taşıyacağına inanıyorum. O anlamda, Açan ve arkadaşlarının yaşadıklarından çok güzel film yapılabilir, tiyatro oyunu hazırlanabilir, müzik için inanılmaz bir ilham kaynağıdır, resim, heykel, dans için de öyle… Ama ne yazık ki o kadar.
Selim Açan, yurtdışına çıktıktan sonra birlikte yönettikleri örgütü ve arkadaşlarını itham edici yazmasaydı… ya da onları itham ederken kendisini de katsaydı aralarına çok daha güçlü bir kitap çıkardı ortaya. Adını bile söylemekten imtina eden, polislerin yakalanır yakalanmaz polislerin işkencesine karşı açlık grevine giden, kendi parasıyla alınan sütü zorla içirmeye çalıştıkları için reddeden Selim Açan’ın; aradan geçen yıllar sonrasında yalnız kalmasının bir nedeni olmalı. Kendi dediği gibi arkadaşları bıraktıysa onu yarı yolda, başkaları neden elini vermedi birlikte yürümedi…
Acımasız mı davrandım? Direnişiyle, yaşadıklarıyla örnek biri Açan, ama nedenini, niyesini anlatamadığı ayrılıklar (o hizip diyor) hepimize acı, hüzün veriyor.
Selim Açan, son bölümünde kitabının, eşiti Oya Açan’ı ele almış. Kendisiyle birlikte yaşamını devrime adamış, açlık grevlerinden, işkencelerden geçmiş, bir kez bile gözünü kırpmamış Oya Açan’ı anlatırken 12 Eylül öncesindeki yanlış yaklaşımı da eleştiriyor. Bir anlamda özeleştiri, çünkü sadece o ve onun içinde bulunduğu örgüt değil, hemen tüm devrimci örgütlenmelerde kadın, arka planda tutulan, sorunları devrim sonrasına bırakılan insanlardı.
Belki de 12 Eylül’ün en iyi yaptığı şey (çiçekler çelenk örsün başucunda Aziz Nesin, taksimetrelerin hayata geçmesini söylemişti), kadınların bilinçlenmesi ve eşit haklar için aynı çizgide durmayı, sözlerini söylemekten kaçınmamayı sağlaması…
“Sürüyor O Kavga”
H. Selim Açan
Anılar
Sel Yayıncılık
Ekim 2019, 317s.