Özlem GÜMÜŞTAŞ* yazdı – Birleşik siyasetin yanıtında ortaklaşması gereken soru; AKP-MHP faşist bloğundan kurtulmanın karşısında yerine ne konulacağıdır. Emekçi solla güç ve eylem birliğinin yanı sıra Partimizin cepheleşme siyasetinin temel çerçevesini; faşizme karşı mücadelenin iktidar mücadelesi ile yürütülmesi stratejisi oluşturuyor.
Faşist AKP-MHP rejiminin, yönetememe krizinin derinleştiği, siyasal ve toplumsal meşruiyet sahasının daraldığı, yenilme korkusunun büyüdüğü bir dönemdeyiz. Rejim bu zayıflığını yeni savaş ve işgal planları yaparak, içerde ve dışarda saldırganlığını artırarak aşmayı planlıyor. Zorlu ve sert siyasi koşullarla karşı karşıyayız. Bu siyasi şartlara karşın kitlelerin duygu ve düşüncelerinde değişim yaşanıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak, HDP’yi kapatmak, Boğaziçi’ne kayyum atamak, gökkuşağını ve LGBTİ+ örgütlenmelerini yasaklamak gibi toplumsal, siyasal alandaki saldırılar, askeri saldırı planları kitle vicdanında meşruiyet bulamıyor. Ekonomik kriz, ortalığa saçılan yolsuzluklar geniş emekçi kesimlerde rejime karşı öfke uyandırıyor. Kitle öfkesi tekil direnişlere, direnişler rejimin polisi, askeri, baskısı, eylem-alan yasağı karşısında fiili direniş biçimlerine dönüyor.
Bu tabloda emekçi sol hareket, halklarımızın mücadele isteğini ve potansiyelini görüyor, yüzünü kitlelere dönerek, mücadelenin bütün biçimleriyle hareket etme iddiasını geliştirmeye çalışıyor. 2015 yılından bu yana süren siyasi savaşımda, rejimin dizginsiz terörü, gözaltı ve tutuklamayı olağan hale getirmesi, örgütsel iskeletteki daralma, devrimci ve antifaşist partilerin, grupların önemli bir bölümünü etkisiz hale getirdi. Politik iddia ve özgüven erozyonu 6 yıllık siyasi savaşımımızın temel sorunu, sonucu oldu. Bunun en temel görüngüsü, faşist odakları olduklarından daha güçlü; devrimci demokratik örgütleri de olduklarından daha güçsüz görerek dizginsiz faşist terör karşısında geri çekilmek biçiminde yaşandı. Bu konumlanışta politik eylem; ‘ses çıkarma’, ‘söz kurma’ düzleminde bir sınıra, temsiliyet, dayanışma biçimindeki dışarıdanlığa büründü. Politik mücadele iradesi tavsadı. Şimdi kitlelerin bilinç ve eylemlerinde yaşanan değişimle etkileşim içerisinde politik iddianın ve eylemin yükseltilmesi, rejim karşısında geniş, birleşik bir saflaşmanın örgütlenmesi imkânlıdır ve buna olanak sunacak politik programın ve savaşımın örgütlenmesi devrimci, antifaşist hareketin, emekçi solun sorumluluğundadır. Emekçi sol hareketin hemen her cephesinden süren tartışmalarda somutlaşmaya başlayan şey de bu sorumluluğu göğüslemek üzere, eylem çizgisi, program ve örgüt yapısı ile bütünleşecek birleşik bir hattın yaratılması, AKP-MHP rejimine karşı mücadele isteği güçlenen halklarımıza alternatifin sunulması arayışıdır.
Devrimci, antifaşist partilerin, grupların, birleşik mücadele örgütlerinin emekçilerin ve ezilenlerin sorun, talep ve özlemleriyle ilişkilenişte politik iddiayı yükseltmeleri, bu siyasi tabloya siyasi atmosferi ve toplumsal psikolojiyi değiştirme kararlılığıyla müdahil olmaları imkânlı, imkânlı olduğu kadar da acildir. Tam burada tek tek örgütler ya da HDK-HDP, BMG, emek-demokrasi bloğu gibi tüm birleşik platformlardan pratiğimize şu soruları sorarak başlayalım;
İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılma kararına karşı, sokağa çıkan, rejimin tüm yasaklarını aşan kadın ve LGBTİ+ gücünün 1 Temmuz sınırlarında kalmasının, etkili bir grev taktiğinin uygulanamayışının nedeni nedir? Boğaziçi’nde somutlaşan üniversiteli gençliğin öncü kitle direnişi kent meydanlarındaki destek eylemleri dışında neden yaygınlaşamamış, kayyum siyasetine, tekçi faşizme karşı mücadele imkanına dönüştürülememiştir? Gökhan Güneş’i kaybetme saldırısının kıyısından çekip alan birleşik eylem; O’nu kaçıranların açıklanması ve yargılanması mücadelesine, aynı işkencehanede tutulan insanların serbest bırakılması ve Galatasaray Meydanı’nın kayıp yakınlarına yeniden açılması kampanyasına neden dönüşmemiştir? Dernekleri ve vakıfları devlet bürosuna dönüştürme kanunu; TTB ve TMMOB’u da hedefleyen, barolara dair yeni faşist yasa neden politik örgütlerin, öznelerin demokratik kitle örgütleri ile ortak karşı koyuşuna, kitlesel buluşmalarına, faşizme ihtar türündeki eylemlerine dönüşmemiştir? HDP’nin kapatılma davası veya Kobanê davası gündemlerinde, gücümüzün buna odaklanması neden başarılamamıştır? “Geçinemiyoruz”da somutlaşan ekonomik, sosyal talepli kampanya ve çalışmalar, neden hiç değilse “savaşa değil emekçiye bütçe” sözleri ile kendi dili ve zemininde savaş, işgal karşıtı bir duruşla buluşamamaktadır?
Bunların hiçbiri emekçi sol hareket için imkansız işler, eylemler değildi, hala değiller. Bunların ortaya koyduğu gerçeğimiz; böylesi gündemleri yalıtık tarzda ele almamız, görüş açımızı ve eylemimizi, dayanışmacılığa, protestoculuğa daraltmamız, tekil tekil eyleme-direnme pratiğimizdir. Oysa herhangi bir sorunun ya da herhangi bir demokratik talebin birikmiş kitle öfkesini ateşleyebileceği toplumsal koşullar altında mücadele yürütüyoruz. Bu koşullarda, güçlü bir etkileşime, en geniş saflaştırmaya, ezilenlerin birleşik direnişinin geliştirilmesine ihtiyaç var ve bu olanaklıdır.
Birleşik mücadelede yol almalıyız
Rejimin 20 Temmuz 2015’de Suruç katliamı ile başlattığı savaşım karşısındaki direnişimiz; tek tek parti ve örgütlerin özgüçlerine dayalı eylem hattı ile HDK-HDP’de somutlaşan birleşik cephe hattı olmak üzere iki zeminde yürüdü.
Tek tek parti ve örgütlerin, bağımsız eylemler yoluyla kendini ortaya koyuşları dönem boyunca sürdü. Belli bir aşamadan itibaren farklı alanlara yayılma, değişik mücadele biçimleri üzerinden ilerleme pratiği ise belli başlı politik öznelere daraldı.
HDK-HDP’de somutlaşan birleşik cephe siyasetinde durum düz bir çizgide gelişmese de, etki ve süreklilik belirli bir düzeyde tutuldu, emekçi sol kitlelerin birleşik mücadele beklentilerine cevap olmak, mücadeleye katkıda bulunmak isteyen insanlara, çevrelere alan açmak, örgütlü yapısı ile kitle seferberliğinin imkanını elde tutmak gibi işlevleriyle Türkiye siyasetindeki varoluş gerçeğini sürdürdü. Rejim karşısındaki en temel direnişi odağı oldu. Bu varoluş gerçeği nedeniyle HDP’nin merkezinde durduğu “Demokrasi İttifakı” çağrısı, dönemin ideolojik-siyasi tasfiyecilik akıntısına kapılabilecek değişik parti ve gruplara kendi konumlarından direnişe katılma imkânı olarak yaşamsal bir politik mücadele çabası oluyor.
Faşist Saray rejimi yönetemiyor. O nedenle sadece devrimci, yurtsever, antifaşist partilere, gruplara dönük faşist saldırıları şiddetlendirmekle kalmıyor, hedeflerini genişletme, toplumu köle yığınlar toplamına dönüştürme planları yapıyor. Bu konudaki en sadık yardımcısı da; ezilenlerin öfkesini ve değişim isteğini rejimi erken seçime zorlama planı ve “güçlendirilmiş parlamenter sistem” programına bağlayarak, burjuva muhalefetin sınırlarına hapseden, ezilenlerin daha büyük hak mücadelelerine girecek enerjilerini, kuvvetlerini boğan CHP’dir. Bu koşullarda, AKP-MHP rejiminin saltanatına son verilmesi yolundaki mücadelesinin güncel görevi, birleşik mücadelenin büyütülmesi, antifaşist, antişovenist cephenin genişletilmesidir.
Bu çerçevede ilkin; HDP’nin programında içerilmiş ve O’na üçüncü cephe misyonu kazandıran demokratik halk iktidarı perspektifini, seçimlerde desteğini aldığı kesimlere, AKP-MHP faşist bloğundan kurtulmak isteyen milyonlarca işçiye, kadına, gence, köylüye, yoksula, inkârcı sömürgeci boyunduruk altında tutulan Kürt halkımıza, ezilen inanç ve ulusal topluluklardan insanlarımıza güven verecek ve seferberlik çağrısı olacak bir siyasi stratejiye dönüştürmesi ve bu görevine tüm örgütleri ile sarılması elzemdir. Seçimler ve burjuva meclis süreçlerinin geniş birikimine sahip olan HDP, bu deneyimlerin kitlelerin siyasi savaşım düzeyindeki ve politika-örgüt denklemindeki sonuçlarına deneyimleri ile vakıf durumda. “HDP’liyiz Her Yerdeyiz” kampanyası ile kitle faaliyetinde yeniden canlanma içerisine giren HDP, “Demokrasi İttifakı” çağrısını ezilenlere ve antifaşist, antişovenist mücadele isteğindeki politik öznelere yönelterek halklarımızın örgütlenmesine, kitlelerin fiili meşru eylemliliğinin somut talepler etrafında büyütülmesine çağrı yapıyor. Başat görev HDP’nin bu konudaki politik iddia ve eylemini yükseltmesidir.
Emekçi solun bütünü tarafından ‘kritik dönem’, ‘kritik eşik’ olarak tarif edilen Saray’ın yok etme programı ve bunun karşısında yan yana gelme eğiliminin, HDK-HDP ile bu cephede yer almayan devrimci ve antifaşist partilerin, grupların geniş bir mücadele birliği kurması dönemi göğüslemenin diğer bir görevi, gereğidir. Meslek odalarının, sendikaların katılmalarına açık tutulacak bu birlik, kitle savaşımını geliştirmenin, emekçi sol kitlenin birleşik gücüne dayanarak fiili meşru mücadele zemininde direnişi yükseltmenin temel alanı olacaktır.
Adına platform, güç birliği, cephe, birlik mi denileceğinden bağımsız olarak emekçi sol kuvvetlerin; söz, basın, toplantı, örgütlenme ve eylem özgürlüğü çerçevesindeki demokratik haklar, polis, bekçi, asker zoru, fiili OHAL uygulamaları, işsizlik, yoksulluk, pahalılık, kayıt dışı çalışma, işçi sağlığı ve iş güvencesi, sendikal haklar, kadın ve LGBTİ+ cinayetleri, İstanbul Sözleşmesi’ne, 6284 sayılı yasayla bağlı talepler, belediyelerin gaspı, vekillerin ve belediye başkanlarının hapishanelerde rehin tutulması, üniversiteli, liseli gençliğin akademik-demokratik hakları, doğal çevrenin talan edilmesi, KHK’larla işten atılanlar, İmralı zindanındaki keyfi uygulamalar ve ağırlaştırılmış tecrit, tüm zindanlara yayılan sürgün, tecrit ve yayın yasakları, hasta tutsakların durumu, anadilde eğitim hakkı, mezarlara yönelik insanlık dışı saldırılar, Suruç ve Ankara Gar katliamlarından keyfi ve temelsiz mahkeme kararlarına, iş cinayetlerinden Çorlu hızlı tren ölümleri gibi devlet suçlarına değin adalet gündemli konular, göçmenlere dönük ırkçı politika ve saldırılar, savaş saldırganlığı ve işgaller gibi güncel pek çok gündem etrafında faşist rejime karşı, coğrafyamızın dört bir yanında ajitasyon, propaganda faaliyetine, eylemlere dayalı güç birliğine ihtiyaç var. Bu birlik, her hareketin içinde işlemeye çalıştığı ve siyasetini örgütlemeye koyulduğu “kendiliğinden kitle bilinci ve kitle direnişleri”nin cesaretini yükseltir, örgütlenme eğilimini güçlendirir ve sürükleyici güç olarak öne çıkmalarını, rejimin durduramayacağı bir kitle seli olabilmelerini sağlar.
Böyle bir birlik, kendi merkeziliğinin dışında, gençlik, kadın, kent-semt güçleri temelinde farklı merkezilikler de örgütleyerek yaygın bir örgüt yapısı oluşturmayı da görev edinmelidir. Bu geniş kesimlerle temas imkanları yaratacağı gibi, gündemlere hızlı, etkin müdahale olanağı da sağlar.
Birleşik mücadelenin güncel bir başka görevi ise, rejimin halk düşmanı güçlerine, grev kırıcılarına, kadına, LGBTİ+’lara karşı suç işleyenlere, işçilerin ve ezilenlerin eylemlerine saldıran politik İslamcı ve ırkçı sivil faşistlere, uyuşturucu ve yozlaştırma çetelerine karşı mücadeleyi etkin ve yaygın tarzda yürütecek özsavunmanın örgütlenmesidir. Kültürel etkinlikler, dayanışma ile sosyal yaşamın geliştirilmesi; teşhir-tecrit yöntemi ile gerici odaklarının kuşatılması, belli odaklara saldırı ile faşist yapıların iradesinin kırılması pratikleri, yaşam alanlarının özgürleşmesinde, işçi ve ezilenlerin kendilerini savunma hakkı konusunda güç ve özgüven kazanmasında rol oynayacaktır.
Burada ortaya koyduğumuz birleşik mücadele hattını yaratmak bütünüyle olanaklıdır. Buna engel oluşturan olgular ancak durumu gören, tartışan tek tek politik öznelerin niyet ve isteklerinde aranabilir.
“Kurtuluş” nerde? “Alternatif” ne?
Çok farklı sorun ve taleplerden hareketle direnişe geçen kesimler, Saray rejimi ile karşı karşıya geliyor. İşçi sınıfı ve bütün diğer toplumsal sınıf ve katmanların, Kürt halkının, ulusal ve dinsel toplulukların varlığı faşist rejimin tehditi altında. İşçi sınıfı ve ezilenlere, politik alt-üst olma sürecini mayalayan yığın hareketine alternatif sunma iddiasında olan parti, örgüt ve çevreler; yukarda çerçevesini çizdiğimiz günlük mücadelelerin, taleplerin nereye yöneltileceği; milyonların eyleminin hangi amaçla örgütleneceği sorularını yanıtlamalıdır.
Biz tümünü politik özgürlüğün kazanılmasında birleştirdiğimiz bu tabloyu, faşizme karşı mücadele stratejisi ile bütünlüyoruz. Günlük mücadeleleri, sorun ve talepleri faşizmle mücadeleye yöneltme gereği ile ilgiliyiz. Tek tek talepler formülasyonundan ziyade, sorun ve talepleri programatik amaçlara bağlama ve devrimci stratejiye yöneltme hattında oluşacak bir birleşik siyasetin sonuç üreteceğine inanıyoruz. Aksi durum, parti ve örgütlerde kendine dönüklüğü, kendini amaçlaştırmayı ürettiği gibi, günlük gündemler ve parçalı siyaset düzlemindeki koşturmalar içerisinde kaybolmayı getirecektir.
Birleşik siyasetin yanıtında ortaklaşması gereken soru; AKP-MHP faşist bloğundan kurtulmanın karşısında yerine ne konulacağıdır. Faşist iktidarın yıkılması, demokratik halkçı iktidarın kurulması görevi ezilenlerin, halklarımızın önüne konulacak mıdır? Emekçi solla güç ve eylem birliğinin yanı sıra Partimizin cepheleşme siyasetinin temel çerçevesini; faşizme karşı mücadelenin iktidar mücadelesi ile yürütülmesi stratejisi oluşturuyor. HDK-HDP varoluşunda somutlaşan cepheleşme yönelimimiz, BMG ile yürüte geldiğimiz “Faşizmi yıkalım, politik özgürlüğü kazanalım” kampanyamız tam olarak bunu ifade ediyor. Politik hegemonya mücadelemiz; emekçi soldan siyasi parti ve örgütlerle rekabeti değil; faşizmle uzlaşma çizgisi izleyen parti ve örgütlerle, siyasi stratejilerle mücadeleyi kapsıyor. Öncülük çağrımız tam da politik hegemonya mücadelesi kapsamında emekçi sol harekete, politik örgütlere ve öncü kitle direnişlerine yüzünü dönüyor.
Politik özgürlüğün kazanımında somutlaşan mücadele, bir rejimden, bir kötülükten, otoriter despotluktan kurtulma, onu geriletme mücadelesi değil, düpedüz faşizme karşı mücadeledir. Faşizm, AKP-MHP’de somutlaşan bir rejim biçimi değil; egemen işbirlikçi tekelci burjuvazinin sınıf siyasetidir. Sömürgeci Türk burjuvazisinin egemenliği, kapitalist düzen ve burjuva devletin bekası için sınıfsal bir program, strateji ve ideolojidir. Faşizm; halklarımıza, özgürlük talep eden tüm örgütlü güçlere, işçi sınıfına, kadınlara, gençliğe, LGBTİ+’lara, laik yurttaşlara, emekçi köylülüğe, bölge halkalarına karşı bir savaştır.
Faşist AKP-MHP bloğu, bir koalisyon hükümeti olmanın ötesinde bir devlet biçimidir. Yapılanışı, devlet bürokrasisindeki kadro yapısı ve ideolojik şekillenişi ile yapısallaşmıştır. Faşist rejimle hesaplaşmayı hedef alan antifaşist mücadele bizzat burjuva devlete yönelmek zorundadır. Stratejik açıdan ele alındığında bu; “faşizmi yıkacağız”, “kahrolsun faşizm” sloganlarını; birleşik mücadele, demokratik cumhuriyet, halklarımızın devrimci demokratik iktidarı hedefi ve söylemi ile buluşturmaya tekabül eder.
Partimizin programı; halklarımızın birleşik iradesine dayalı, işçi-emekçi iktidarında somutlaşan bir devrimci demokratik cumhuriyeti bayrak ediniyor. Öncü politika anlayışı; işçilerin, kadınların, gençlerin, LGBTİ+’ların, kır ve kent emekçilerinin, aydın ve sanatçıların, yoksulların, engellilerin, siyasi, ekonomik ve toplumsal bakımdan ezilenlerin siyasi mevzisi olarak konumlanmayı esas alıyor. Bu doğrultuda birleşik mücadele, ezilenlerin siyasal kurtuluşu için stratejik bir duruş, varlığımızı yatıracağımız bir mücadele görevidir. Şimdimizin güncel tablosunda düğümü açacak olan şey; etkileşim ve pratiktir. Birleşirsek kazanacağız!
*ESP Eş Genel Başkanı