Arif MOSTARLI Yeni Yaşam için yazdı: Hafıza, tek yanlı bir şey değil. Yalnızca acılarımızı hatırladığımızda bu bizi iyileştirmez; aynı zamanda bu acıları çektirenleri de hatırlamak önemli. Bişeng’i hatırlar, Malay’ı, İpek’i unutursak, aslında Bişeng’i de unutmuş oluruz.
92 yılıydı. Ben partinin (SHP) genel saymanıydım. Şırnak’ta Nevruz olayları olmuştu. (…) Ercan Karakaş, Mustafa Yılmaz ve Mustafa Gazalcı’dan oluşan ekiple olayları incelemeye gittik. Güvenlik güçleriyle devletin oradaki terörüne ilk kez tanık oldum. Bütün işyerleri taranmış, yüzlerce insan ölmüş, çok sayıda insan gözaltına alınmıştı. Tam incelemeleri yaptık, rapor yazmak üzere Ankara’ya dönüyoruz, bizi bir aile yakaladı. ‘Bizim kızımız içeride, çocuklarımıza işkence yapılıyor, lütfen buna müdahale edin’ dediler. Geri döndük, valinin makamına çıktık. O zaman Şırnak Valisi Mustafa Malay’dı. (…) Malay, ‘Biz yetkili değiliz, garnizon komutanı yetkili’ dedi. Tamam dedik, biz başında bekliyoruz, ara. Aradı, garnizon komutanına ulaşamadı. ‘Ben söz veriyorum, siz gidin, böyle bir şey varsa ben müdahale edeceğim. İçiniz rahat olsun’ dedi. Sabah sanıyorum 5’e doğru o aile bizim kaldığımız oteli tespit etmiş. Beni uyandırdılar. Dediler ki, ‘Bizim kızımız, hapishaneden ölü çıktı.’ 16-17 yaşındaki bir kız. (…) Vali telefonda dedi ki ‘Çok üzgünüm. Zannedildiği gibi işkenceden değil ölümün sebebi. Bir ara genç kızımız fenalaşmış, onu orada bir nöbetçi polisin yatağına yatırmışlar istirahat etsin diye. Orada yastığın altında polisin tabancası varmış, kız tabancayı almış, kafasına sıkmış.’ Buna kargalar bile güler tabii.”
Ziya Halis’in sözünü ettiği kişi, Şırnak Lisesi öğrencisi 17 yaşındaki Bişeng Anık idi.
“Bunu yok edin”
Daha tam olsun, şöyle demişti Vali Malay: “Bu olayın büyük bir ihmalkârlıktan meydana geldiği belli. Görevli memur silahını (G-3) kızın bulunduğu odada yatağın altına bırakmış. (…) Bu silahta 20 tane mermi vardı ve Bişeng’in başkalarını da vurmaması büyük bir mükâfattır. Bu kız çok fazla kişiyi yaralayabilirdi, fakat intihar ettiği görülmekte. Devlet savcısı ve doktoru olayın intihar olduğuna kesin karar vermişlerdir. Üzülerek belirtmek isterim ki, bazı kişiler, kızın işkenceden geçirildiği şeklinde yalan iddialarda bulunmaktalar.”
Çok ‘tutarlı’ görünüyor her şey! 17 yaş, odada unutulan tüfek, vs. vs… Küçük bir nokta hariç ama. Bir ifade daha var konuyla ilgili, itirafçı Murat İpek’in ifadesi. O da şöyle: “Şırnak 92 olayları sonrasında Ünal Erkan Şırnak’a gelmişti. (…) ‘Burada olaylara kimler katılıyor’ dedi. Polisler Bişeng Anık’ın ismini söyleyince, ‘bunu yok edin’ dedi. Bişeng Anık’ı evinden sivil polislerle birlikte aldık. Emniyette ona işkence yaptılar. Sırtını, ayaklarının altını jilet gibi bir aletle kestiler. Olaylar sırasında halk tarafından linç edilen bir polisi öldürenin Bişeng olduğunu söylediler. Emniyette bulunan G-3 silahını bana verdiler ve bu silahla Bişeng Anık’ın kafasına tek el ateş ederek öldürdüm.”
Üç renkli bileklik
Evet, 1992 Newroz’unda, Şırnak’ta, yaygın deyimle Şırnak Cumhuriyeti’ndeyiz… Vali Malay’ın “Çok kişi hayatını kaybetti. Sayılacak gibi değil” diye hesabını bile tutamadığı kanlı Newroz’da. Hâlâ da tam olarak kaç kişinin öldüğü bilinmiyor o gün. Bişeng belki de onların en genciydi.
1992’de Şırnak lisesinde okuyan Bişeng Anık, çok erken yaşlarda Kürt hareketiyle tanışmış ve mücadele etmeye başlamıştı. Newroz günü, o da bütün gençler gibi sokaktaydı ve Şırnak’ın harabeye döndürüldüğünü gözleriyle görmüştü. Her şey katliamla bitmedi ama. Katliamın ardından şehir merkezinde büyük bir insan avı başlatıldı. Şırnak Lisesi öğrencileri ilk hedefti. Evler basılarak öğrenciler tek tek Şırnak Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. İşkence günlerce sürdü. Bişeng de onların arasındaydı ve özel olarak hedef seçilmişti.
Üç gün süren işkencenin ardından cenazesi “intihar etti” diye ailesine teslim edildiğinde, kan içindeydi. Elinin içinde ise sımsıkı sakladığı sarı-kırmızı-yeşil bilekliği vardı. Sanki bütün işkenceler boyunca ona tutunmuştu.
Unutmak, unutturmamak
Sonra? Sonrası malum. Birkaç gün içinde çoluk çocuk onlarca insanı katledenler elbette bütün bunların hesabını vermediler. Vali Malay, sağda solda verdiği birkaç ürkek röportajda, “biz de çok hata yaptık” gibi laflar mızıldandı. Bişeng’in “yok edilmesi” emrini veren Ünal Erkan, şu sıralar emeklilik günlerini yaşıyor. Dönemin Emniyet Müdürü Necati Altıntaş, Denizli’ye tayini çıktığında sevgili itirafçısı Murat İpek’i de yanında götürdü. İpek burada yerel bir televizyonu taradı ve bu suçtan dolayı ceza aldı. Tahliye olduktan sonra 1997 yılında televizyon ve gazetelere Bişeng’i öldürdüğünü itiraf etti ama sonra hepsini inkâr etti. Diyarbakır’da bir süre ihale takibi gibi işler yaptı. Ardından Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi güvenlik amirliğine getirildi. Son icraatı ise AKP İl Gençlik Kolları Başkan yardımcısı Aleyna Avcı’yı kendisiyle evlenmek istemediği için göğsünden vurmak oldu.
Hafıza demiştik değil mi? Bu aralar pek moda oldu bu söz. Doğrudur, hafıza önemlidir; ama iki yanlı bir kavramdır o. Bişeng’i hatırlamak yetmez, Malay’ı, Altıntaş’ı, Erkan’ı, İpek’i unutursan aslında Bişeng’i de unutmuş sayılırsın. Bu ise, aslında belleksizliktir.