Toplumların tarihinde nadir görünen isyan günlerinden geçiyoruz. Ülkenin dört bir yanında milyonların sokağa çıkıp devletin copuna, biber gazına, plastik mermisine, kurşununa, TOMA’sına, eli satırlı-bıçaklı çetelerine karşı AKP diktatörlüğüne, Tayyip Erdoğan’ın padişahlık heveslerine ve kibrine, sermayenin her şeyi paraya çevirme hırsına karşı isyan ettiği günlerdeyiz. Despot yönetime karşı omuz omuza dövüşmenin, kolektif eylemin, dayanışmanın, sokakların ve meydanların özgürlüğünün tadını çıkarıyoruz.
Düşen yoldaşlarımızın acısıyla öfkemiz büyüyor. Yaralılarımız yaralarını sarıp barikatlara koşuyor. Devletten koparıp aldığımız Taksim 1 Mayıs Meydanı’nını gece gündüz yüzbinler doldurup doldurup boşaltıyor. Özgürleştirdiğimiz Taksim’de bin çiçek açıyor: Duvarlarını, binalarını demokrasi ve sosyalizm güçlerinin pankartları, bayrakları, duvar yazıları süslüyor günlerdir. Paranın geçmediği, lokmaların paylaşıldığı, yasakların yasaklandığı, devletin “yasal zor”unun ortalıkta görünmediği, ama acaiptir(!) kimsenin burnunun kanamadığı, kaşının üstünde gözün var demediği zamanları yaşıyoruz. Meydan ve sokaklar elbirliğiyle temizlenip çiçek gibi yapılıyor, bir yandan gitar, saz sesleri geliyor, bir başka köşede “Gezi Flarmoni Orkestrası” Köçekçe’yi çalıyor, insanlar çimenlere uzanmış kitaplarını okuyor, ya da akşamdan sabaha, sabahtan akşama konuşuyor, tartışıyor, slogan atıyor.
Kanımızı emen, başımızı ezen kapitalizmin ortasında bir vaha, bir özgürlük molası sanki Taksim. Bir tadımlık devrim gibi… mini minnacık, belki birkaç günlük komünizm; evet, insanların bileğinin hakkıyla kazandığı, ama ülke, bölge, dünya koşullarının da şimdilik mümkün kıldığı. Elbette biliyoruz, yaşamın kılcal damarlarına kadar kollarını uzatmış, hatta kendi beyinlerimize kadar sızmış devasa bir ahtapot kapitalizm; ve onu yenip özgürlük dünyasını yaratmak, bugünkü küçük zaferimizle karşılaştırılamayacak kadar büyük bedeller ödemeyi, büyük savaşlar vermeyi gerektirecek.
Zaten dedik ya, Taksim bir vaha; aynı günlerde Ankara’dan Dersim’e, Erzincan’dan İstanbul’un semtlerine kadar her yerde sokağa çıkan halka karşı devletin yumruğu vurmaya devam ediyor. İnsanlar ölüyor, binlerce kişi yaralanıyor, gözaltına alınıyor.
Her ne kadar Başbakan esip gürlemeye devam etse de, kuşkusuz ondan habersiz değil, Hükümet onun yokluğunda yangını söndürmenin manevralarını yapıyor; tabii en az zararla isyanı şiddetle ezmenin planlarını da.
SİYASET’in okurları, dağıtımcıları, yazarları, editörleri, muhabirleri bir yandan barikatlar, sokaklar, meydanlardaki devrimci görevlerini gece gündüz yerine getirirken, bir yandan da aynı zamanda artık son tuğlalarını koymakta olduğumuz Parti’yi kurma hazırlıklarını yürütüyor. 2,5 yıldır, farklı geleneklerden ve örgütsel yapılardan gelen veya birey olarak sürece katılan devrimci, yenilenmeci, enternasyonalist sosyalistler olarak yürüdüğümüz yeniden kuruluş yolunun Partileşme etabında varış çizgisine ulaşmak üzereyiz. Sosyalist Yeniden Kuruluş (SYK) sürecinde hem tartıştık, hem yürüdük. Baştan öngördüğümüz gibi, organik bir komünist partisini kurmak için yeterince güçlü bir ortak teorik-politik zeminimizin olduğu ortak pratiğimizle kanıtlandı. Yine öngördüğümüz gibi, ikincil düzeyde görüş ayrılıklarımızın olduğunu yaşayarak gördük. Kaldı ki, günümüzün devrimci partisinin “her konuda aynı düşünenler”in monolitik örgütü değil, “çoğulcu” bir Parti olacağı, politik program zemini üzerindeki farklılıkların zenginliğimizi oluşturacağı konusunda hemfikirdik.
Ama kurulacak ortak, organik partiye “ruh” da gerekiyordu. Bu ruhu, 2,5 yıllık ortak pratiğimizde ve ama en çok 1 Mayıs’ta ve “Gezi Parkı İsyanı” günlerinde sokaklarda, barikatlarda omuz omuza dövüşmekten gelen güven ve yoldaşlaşmayla kazandık.
15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 43. yıl dönümünde işçi sınıfının devrimci partisini, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’ni (SYKP) kuracağız. Partimizin ana rengi, emekçilerin mücadelesini, devrimi ve komünizm hedefini simgeleyen “kızıl” olacak; ama yanı sıra, sınıfın öncülüğünde birleşecek tüm anti-kapitalist ve devrimci-demokratik dinamikleri temsilen kadın kurtuluş hareketinin “mor”u ve doğa-yaşam savunucularının “yeşil”i bayraklarımızda yer alacak.
Tüm okurlarımızı SYKP’yi desteklemeye, birlikte kurmaya, sınıf mücadelesinin her alanında bayrağını yükseltmeye çağırıyoruz.