Mahir SAYIN yazdı – TKP-ML’nin programını oluşturan Kaypakkaya, dönemin devrimcilerinin zihinlerinde bulanıklık içerisinde bulunan, Kemalizm ve UKTH meselelerine, kimi yerlerde tartışmalı noktalara uzansa da sağlam neşter atan bir müdahalede bulundu.
Bu yazı okunmadan önce İbrahim’in arkadaşlarından
Ali Taşyapan’ın Birgün Gazetesi’nde yayınlanan aşağıya eklediğim
yazısının okunması onun kişiliğinin tanınmasında katkılı olacaktır.
1972’nin 30 Mart’ında başlayan felaketimize 6 Mayıs’tan geçip tam bir yıl sonra 1973’ün 18 Mayıs’ında bir başka felaket, Dersim dağlarının aslanı, İbrahim Kaypakkaya’nın katli eklendi.
Dev-Genç’in ortaya çıkardığı değerlerin önde gelenlerinden olan Kaypakkaya, Perinçek’in sahtekar yüzünü net olarak gördükten ve kendisine karşı kurduğu komploları atlattıktan sonra iddialarına sadık kalarak 12 Mart rejiminine silahlı karşı çıkışını ilan etti. Mahirlerin katli, Denizlerin idamıyla söndürüldüğü sanılan ihtilalci sosyalist çizginin sürdüğünü, sınıf mücadelesinin ölümlerle yeniden daha canlı olarak doğacağını gösterip, umutsuzluğa ve teslimiyete sürüklenmeye, karanlığa boğulmaya çalışılan Türkiye’nin aydınlık meşalesi olmayı başardı.
Kaypakkaya Dersim dağlarında arkadaşlarıyla birlikte düştüğü pusudan yaralı olarak kurtulmayı başarmış olsa da ihanet çemberini kıramayıp düşmanın eline esir düştü. Donan ayaklarına müdahale edilmeyip zorla yürütülmesi sonucu kangren olan ayak parmakları kesildi; Diyarbakır Cezaevi’nde aylarca süren işkencelerde vücudu parçalandı; Babası Ali Kaypakkaya İbrahim’in cesedini kafası ve kolları bedeninden ayrılmış, vücudunda derin yanıklar olduğu halde teslim aldığını ve sorusu üzerine katillerin kendisine “bunların otopsi için yapılmış olduğunu” söylediklerini anlatıyor. Bütün bu caniyane işlemlere rağmen İbrahim’in örgüt hakkında bilgi veren herhangi bir ifadesi yoktur.
Kaypakkaya’nın teorik katkılarının yanında bu girişiminin önemini ‘68’in devrimcileri bir başka türlü yaşamışlar, devrimci kararlılıklarının devamında nasıl bir rol oynadığını ruhlarının en derinlerinde duymuşlardır. Yakalanışı ve işkence karşısında düşmana gösterdiği direniş, ona “ser verip sır vermeyen halk savaşçısı” sıfatını kazandırıp devrimci ruhları canlandırırken teorik olarak söyledikleriyle de zihinlerin sarsılmasını sağlayıp, sınıf mücadelesine, Kemalizme ve Kürt halkının özgürlük mücadelesine, üzerlerinde yeniden düşünülmesi gerektiğini eylemiyle kanıtlayan, farklı bir bakış açısı kazandırmıştır.
Kaypakkaya, başlangıçta Aydınlık Dergisi içinde cereyan eden ayrılıkta Mahir Çayan ve Mihri Belli’ye karşı Perinçek’ten yana tutum almış olsa da, bugün Mussolini tipinde kontrgerillacı faşist bir çizgiye ulaşmış olan Perinçek’in devletle ilişkilenen yapısının deşifre olmasını sağlarken bu çizginin Mao’yla ancak lafızda bir benzerliğinin olduğunu, özde ise karşı devrimci olduğunu da gözler önüne sermiş ve onun bütün sol için şaibeli bir konuma yerleştirilmesine daha o zamanda en büyük katkıyı yapmıştır.
Öğrencisi olduğu Çapa Öğretmen Okulu’nda zamanın devrimci gençlik örgütleri federasyonu olan ve Dev-Genç’e dönüşen FKF’nin şubesini kuranlar arasında yer aldığı için okuldan atılmasının ardından, Çorum’dan Malatya’ya, oradan Dersim’e uzanan alanlarda çalışmalar ve incelemeler yapıp bölgeler hakkında, daha sonra geliştirmeyi kafasında tuttuğu silahlı mücadeleye zemin teşkil edecek analizler yayınlıyor.
Kaypakka’ya Kızıldere’de katledilen devrimcilerin dayanışmacı ipliğinden dokunmuş olduğunu 12 Mayıs 1972’de Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özüdoğan’ın Nurhak Dağlarında katliyle sonuçlanan ihbarı yapan Kürecik Bucağı Kahyalı Köyü Muhtarı Mustafa Mordeniz’i cezalandırarak gösteriyor.
Kaypakkaya farklılığını daha kovulduğu FKF kurultayında göstermişti. FKF’liler edindikleri şana yakışmayacak bir tavırla, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını savunan Kaypakkaya’yı salondan kovma gafletini göstermekle dönemin ideolojik şekillenmesinin ne türden zaaflı yanları olduğunun da bir belgesini ortaya koymuşlardır. Onun bu muameleye uğramasında Perinçek’e duyulan nefret rol oynamış olsa da, Kaypakkaya yine de Dev-Gençliler gözünde Perinçek ve yakın şürekasından ayrı bir yere sahipti. Onun Perinçek’ten kopup silahlı mücadele yoluna girdiğini hapishanede öğrendiğimizde, Dev-Gençliler olarak nasıl sevindiğimiz hala canlı bir anı olarak zihnimde durmaktadır.
TKP-ML/TİKKO’nun kuruluşu ve teoriye müdahale
TKP-ML’nin programını ‘Şafak revizyonizmi tezlerinin eleştirisi’, ‘Milli mesele’, ‘Kemalist iktidar dönemi’, ‘İkinci Dünya Savaşı yılları’, ’27 Mayıs hareketi’, ‘Kızıl siyasi iktidar öğretisini doğru kavrayalım’ başlıklı tezleriyle oluşturan Kaypakkaya, dönemin devrimcilerinin zihinlerinde bulanıklık içerisinde bulunan, Kemalizm ve UKTH meselelerine, kimi yerlerde tartışmalı noktalara uzansa da sağlam neşter atan bir müdahalede bulunuyor. Aynı dönemde ve benzer bir zamanın ruhu içinde şekillenmiş ve totaliterlik açısından benzerlikler taşıyor olsalar da Kemalizmi Faşizmle eşitlemesi eleştirisinin ifrata varması olarak görülse de Kemalizmin o zaman birçoklarının benimsediği şekliyle burjuva demokratik olmak yerine totaliter olduğunu sergilemiş olmakla önemli bir kopuşu gerçekleştirmiştir. Diğer yandan Kürt halkının bir ulus olarak tanınması ve kendi kaderini tayin hakkını net bir biçimde savunması da yine ortak örgütlenmeyi mutlaklığa sürüklemiş olmakla tarihsel gelişmeyi öngörememenin yanında teorik olarak da eksiklik taşısa da yine ihtilalcilerin zihinlerinde bulanık halde bulunan meselenin itiraz edilemez sağlam bir temel kazanmasına katkılı olmuştur.
Kuşkusuz İbrahim de dönemin bürokratikleşmiş, reel sosyalizminin etkisi altındadır. Örgütlenme özgürlüğünü tanımayan, her şeyin esasında parti üst yönetimi arasında belirlendiği siyasal bir sisteme inanıyor olması onu kendisini Maocu olarak nitelemesine getirmiştir.
SBKP’nin sosyalizm konusundaki çarpılmalarına karşı çare olarak düşünülen, Stalinizme dönüş ve SBKP karşısında daha devrimci olduğunu düşündüğümüz bir çizgi izleyen Mao’ya, Ho Chi Minh’e hatta Kim İl Sung’a sempati duymamak mümkün değildi. Sosyalizmin kazanmış olduğu monolitik yapı hemen bütün devrimcileri aynı biçimde sarmış ve sosyalizme ait çoğulculuk, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü, işçi sınıfının doğrudan demokrasi aracılığıyla egemen sınıf olarak örgütlenmesi düşünceleri ya burjuva liberalizmine ya da anarşizme ait görüşler olarak reddedilmekteydi. Bütün teorik gelişmişliğine karşı Kaypakkaya da döneme damgasını vuran bu karakteristik özellikten sıyrılarak çoğulcu bir Marksizm düşüncesine ulaşamamıştır. Ancak aynı durum Denizlerde ve Mahirlerde nasıl onların burjuvaziden kesin bir kopuşu yaratmaları ve ihtilalci yolu açmaları gerçeğini değiştirmiyor ise Kaypakkaya için de bir o kadar daha aynı şey geçerlidir.
Şan olsun ser verip sır vermeyen, teorinin ışığının biraz daha güçlü biçimde yolumuzu aydınlatmasına yol açan İbrahim kaypakkaya’ya!
Arkadaşımı anarken
Ali Taşyapan
Farklı anlatılarla İbrahim Kaypakkaya’yı bu kısacık yazıma konuk etmek istiyorum. Çok mütevazı bir insandı. Bizlere göre bilgiliydi. Akıcı konuşurdu. İnsan hali olarak mesela, arada bir ince işaretlerle üstün yanını karşı tarafa hissettirme tavrına düşülebilir, farkına varmadan. İbrahim’de buna hiç rastlamadım.
Bilgili olma durumu kimi insanı etkiler. Ağır takınır, şakanın uzağında durur; bilgili duruşu gölgelenmesin diye… İbrahim’de böyle kaygıların kırıntısına rastlanmazdı. Şakanın arasına dolu dizgin at sürer, kahkahalarıyla muhabbete lezizlik katardı. Bazen bu durum güreşme, boğuşma, enseye şaplak atma noktasına tırmanır, bu fiziki aktiviteye İbrahim de canla başla katılırdı.
Çorum, Amasya, Tokat, Samsun havalisi güreşçiler beldesi kabul edilir. İbrahim Çorumlu’ydu, az buz güreş tekniğini bilirdi. Anımsıyorum, Fikir Kulüpleri Federasyonu binasında kendinden iri Rahmi Aydın’la güreşe tutuştu. Ufak cüssesinden beklenmeyen bir güç sergiledi, tekniğiyle Rahmi’yi perişan etti. Demem o ki, böylesine hayat dolu, şakacı, tatlı yaramazlıklardan geri durmayan candan bir insandı.
Birlikte muzipliklerimiz oldu. Bir gece kolkola asker yürüyüşüyle trafik lambalarından geçtik, sürücüleri zararsız iki kaçık olduğumuza inandırdık. Gecenin geç vaktinde ‘Hey onbeşli onbeşli’ türküsüne asılıp, gelen geçenin nazarına çarpıldık. Ve daha başka muziplikler…
İbrahim’in gülümsemesi belleğimde tazeliğini koruyor. Beniz olarak biraz sarımtıraktı İbrahim. Gülümsemesiyle sarımtıraklığı depreşir, sarı çiçek suyuna batırılmış göz ışınlarıyla insanın içini ısıtırdı. Birine ya da bir gruba yaklaştığı zaman, gülümsemesi yüzüne yayılır, duru gözlerinden sarımtırak ışınlar etrafa saçılırdı. Bir çocuğunki kadar masumane renk taşırdı İbrahim’in gülümsemesi. İçtenlik, tatlılık, sadelik, sıcaklık, biraz da utangaçlık…
Hasanoğlan’da folklor ekibine girip, birkaç yörenin oyunlarını öğrenmişti. O nedenle halay çekmeye bayılırdı. Kendi aramızda ninniyle bir kaç deneme yaptığımızı da hatırlıyorum.
Sadeliğiyle yaşamın eldeki çeşnilerine konuk olan bu güzel insan, hem okulun önde gelen solcusuydu; hem de süper zekalı öğrencilerden biriydi. Edebi yanı güçlüydü. Akıcı konuşur, hızlı ve güzel yazardı. Hem konuşma diline, hem de yazı diline hayrandık. İki yetenek bir aradaydı, birbiriyle at başı hizalamalı ahenk içindeydi. Fen derslerinde apayrı bir yetenekti İbrahim. Kavrayışı sistematikti. Matematiksel formülleri unutmazdı hiç. Çünkü algılayış tarzı ezberi dışlıyor, sistem olarak kavramayı esas alıyordu.
İbrahim’in teorik yetkinliği işte bu sistemsel kavrayıştan gıdalıydı. Genç yaşında yakaladığı teorik ivmenin ana damarı bu bilimsel mantıktı. Sönmeyen okuma isteği, eleştirel öğrenme tarzı, araştırıcı dürtüsü bu temele dayalı payandaları oluşturdu; bilimsel rafineri tamamlandı. Onun arıtımından geçen 9 düşünsel malzeme, teorik tezler şeklinde somutlaştı. Kavrama ve üretme yetisinde İbrahim’le diğer yöneticiler arasında bariz fark vardı. İbrahim gibi bir öndere sahipti örgüt ve bu anlamda şanslıydı. Fakat, önderle yardımcıları arasındaki bariz fark ise örgütün şanssızlığını simgeliyordu. İbrahim’i bizlerden kopardılar. Büyük boşluk oluştu, kapatamadık. Yeniler devraldı, boşluk büyüyerek sürdü… Otuzdörtyıl devrildi, koca boşluk yerinde. Bıkmamacasına okumak, eleştirel öğrenmek, araştırmayla sentezlere varmak İbrahim’in belirgin tarzıydı. Ardıllarına ışık tutsun!