GÜLFER AKKAYA yazdı: “Yeni Hrant Dink, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Apê Musa katliamları olmasını istemiyorsak daha sıkı kenetlenip, daha yüksek sesle şiddeti arttıran militarist politikalara Hayır demeliyiz. Ülkede bir tek dal daha kırılmasın, bir tek can daha gitmesin diye. Yapabiliriz.”
GÜLFER AKKAYA
Başta Aleviler olmak üzere devrimci ve demokratlara karşı tertiplenen Maraş katliamının 39. yılında Alevi ve demokratik kurumlar katliamın aydınlatılarak devletin yüzleşmeye doğru adım atmasını isterken, AKP destekli “Suriyeli Aşiretler ve Kabileler Yüksek Kurulu”nun, 25 Aralık’ta Hatay’da Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Samandağ’da toplanacağı haberi çıktı basında.
Bu provakasyon demek. Çünkü Samandağ yüksek oranda Arap Alevi nüfusun olduğu, çeşitli inançlardan ve milletlerden insanların birlikte sorunsuzca yaşadığı küçük bir ilçe. Ayrıca siyasi olarak arada sınır olsa da Samandağlılar ve Suriyeliler birbiriyle akraba.
AKP’nin Şam’da namaz kılma aşkıyla allayıp pulladığı, emperyalistler ve onların cihatçı çeteler eliyle uyguladığı maceracı Suriye savaşı politikası sonucunda binlerce insan öldü, milyonlarca insan ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı. Bu insanların önemli bir kısmı kara ve deniz yollarında hayatlarını kaybetti. Kamplarda açlık sınırında yaşamak zorunda kaldı. Binlerce kadın ve çocuk militarizm ve savaş politikalarıyla yükselen ve hatta meşrulaşan cinsel taciz ve tecavüzlere uğradı. Kız çocuklar ya da kadınlar ikinci, üçüncü eş olarak evlilik adıyla erkeklere satıldı, köleleştirildi. Çok sayıda kadına fuhuş yaptırıldı, hala yaptırılıyor.
Bunca felaketle sonuçlanan Suriye savaşı macerası yetmemiş olacak ki AKP şimdi ülkeyi yeni savaş politikalarına sokmaya çalışmakta.
Aklı başında hiçbir devlet ya da iktidar savaşla beraber zaten yeterince gerilmiş bir ilçede bu tarz bir organizasyonu yapmaz, yaptırmaz. Samandağlı demokratik güçler, siyasi partiler bu tehlikeyi gördüklerinden ve zaten birkaç yıldır sürdürülen provokasyonlara açık atmosferi iyi bildiklerinden yaptıkları basın açıklamalarıyla AKP’ye toplantıyı iptal etmesi çağırısında bulundular.
Kaç yıldır süren Suriye savaşı ve bu savaşın sonuçlarının her iki ülke insanlarına yaşattığı yıkımı ve olumsuzlukları görüp iktidarın daha aklıselim davranacağını umarken, bilakis ülkenin yeni tehlikelere atıldığını görmek ister istemez insanı hayretlere düşürüyor.
Son bir hafta içinde gelişen olaylar da gösteriyor ki tek seçenekleri iktidarda kalabilmek.
Bu nedenle Irak ve Suriye’de halklara karşı açılmış savaş, içerde OHAL’le yoğunlaştırılmış baskı ve paramiliter güçlerin her an devreye sokulabileceği tehdidi, Avrupa’da AKP İstanbul milletvekili Metin Külünk ile ilişkili olduğu ortaya çıkan Almanyalı Osmanlılar adlı çete aracılığı ile devrimci demokratlara yönelik saldırıların olabileceği bilgisi…
HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın duyurduğu, Avrupa’da Türkiyeli gazeteci, aydın ve muhalif siyasetçilere suikastler planlandığı haberini Almanya doğruladı. Listelerin oluşturulup üç tetikçinin görevlendirildiğini belirten Paylan, MİT dahil gerekli kurumlara elindeki bilgileri ulaştırdığını da söyledi. MİT gerekli ilgiyi göstermiş mi? Hayır.
Devlet ve iktidar şiddetinin normalleşmesi için çabalayan bir grup medya ve onun kalemşorlarıyla karşı karşıya ülke.
Fetöcülerin devlet içinde ve özellikle poliste güçlü olduğu zamanlarda Emre Uslu, Mehmet Baransu ve Önder Aytaç ile aynı misyonu paylaşan, tıpkı onlar gibi gazeteci sıfatını kullanan Cem Küçük televizyon kanalında açık açık işkence tavsiyesinde bulunabiliyor. Bu kişi hakkında suç duyurusu yapılmasına rağmen hiç bir şey olmadığı gibi, aynı kişi aynı kanalda, ibretlik olsun diye birkaç kişinin kafasına sıkma önerisinde de bulunuyor. Hatta biz de yardımcı oluruz, adresleri var elimizde diyebiliyor.
Gazeteci Fatih Portakal’ı ölümle tehdit eden kişi ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılıyor.
Başta Ankara olmak üzere 22 ilde kurulan paramiliter güç HÖH, ondan önce kurulan SADAT, yanı sıra JÖH ve PÖH ve Avrupa’daki Almanyalı Osmanlılar gibi kuruluşların varlıkları Meclis’te milletvekilleri tarafından da haklı olarak sorgulanmakta.
Meclis’te bütçe görüşmelerinin yapıldığı şu günlerde sağlık, sosyal yardım, eğitim, çalışma haklarına ilişkin, kadınlar, çocuklar, engelliler gibi sivil, emekçi halka ayrılan payların iyice azalıp, tek haneli rakamlara dek düştüğü, savaş ve militarist politikaları destekleyen Milli Savunma Bakanlığı’nın, Diyanet’in ve paramiliter güçleri destekleyen örtülü ödeneklerin katbekat arttırıldıklarını görüyoruz.
Ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak isteyen AKP, şimdiye dek uyguladığı kutuplaştırma politikalarının yetmediğine, iktidarda kalmak için yeni yöntemlere ihtiyaç duyduğuna inanmış olmalı ki dozu yükseltilmiş şiddeti dahi göze almış durumda.
Demek ki artık sandık, yani çok övündükleri halkın iradesi de kendileri açısından yeterli olamıyor.
İktidarda kalmalarını sağlayacak şey halk iradesi değil, yeni savaş politikaları ve paramiliter güçler diye hesap yapıyorlar.
Tüm bu kötü senaryoya karşı durabilecek gerçek güç kaç yıldır savaş ve kutuplaştırma politikalarıyla güven ve huzuru çoktan kaybeden, yanı sıra militarist ve gizli ödenek politikalarına yapılan maddi yatırımlar nedeniyle cüzdanları boşadıkça boşalan, bankalara borcu arttıkça artan halkın ta kendisi.
Yeni Hrant Dink, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Apê Musa katliamları olmasını istemiyorsak daha sıkı kenetlenip, daha yüksek sesle şiddeti arttıran militarist politikalara Hayır demeliyiz.
Ülkede bir tek dal daha kırılmasın, bir tek can daha gitmesin diye. Yapabiliriz.