Gökçer TAHİNCİOĞLU T24 için yazdı: Koca bir devlet, koca koca ordular, komutanlar, kaymakamlar, valiler… Koca koca laboratuvarlar, mahkemeler, savcılıklar seferber oldu 12 yıl boyunca, aylık 910 lira ödenmesin diye…
Önemsediğini iddia ettiğiniz birilerinin zamanın içerisinde kaybolup gitmesini, oradan oraya savrulmasını, başka yollara, başka sokaklara, başka adreslere çıkmasını istemiyorsanız, emek ve daha önemlisi değer vermelisiniz.
Değer, kimi zaman sıcak bir günaydın, kimi zaman büyük bir sarılmak, kimi zaman sadece susup dinlemek, kimi zaman anlamaya gayret etmekle gösterilebilir.
Kimi zaman da hayatının, var olmasının, gözyaşının, dilinin, bakışının önemli olduğunu göstermektir.
Misal, balkonda annesinin kucağında, dünyadan habersiz, olana bitene şaşkın ve hayran gözlerle bakan bir bebek, kafasından gaz fişeğiyle vurulup, daha 1,5 yaşında hayatını kaybettiğinde de daha önce vermediğiniz o değeri göstermelisiniz.
Ama “olur böyle şeyler” der, içinizden “Kürt bebeği, zaten büyüyünce ne olacağı belli” diye geçirir, bir de insanların yüzlerine dolaylı biçimde, “sizin çocuğunuzun ölümünün bir değeri yok” derseniz, elbette o insanları, onların yakınlarını, onların tanıklarını hep birlikte kaybedersiniz.
Misal, o bebeğin ailesinin 12 yıllık adalet mücadelesinin karşılığı, o gaz fişeğini ateşleyen kişiye kuş gibi bir ceza verilmesi, sonra o kişinin geleceği düşünülerek cezanın paraya çevrilmesi olduğunda da sözünüz kalmaz artık, kalamaz, kalmamalıdır.
Ama bu ülkede söz çok.
Hakikat ise tek.
Ekim 2009’da, balkona çıkan annesinin kucağında kafasından gaz fişeği ile vurulup, henüz 1,5 yaşında ölen Mehmet Uytun bebeği öldürmenin cezası yargıya göre sadece 18 bin 200 lira. Üstelik, vuran kişinin sıkıntı çekmemesi için 20 eşit takside bölünmüş ceza. Aylık 910 lira… Yeni ödemeye başlayacak sanık, elbette ceza yine değişmezse…
Ama önce yalanlarla dolu yargılama sürecine bakmak lazım olanı biteni anlamak için.
Mehmet Uytun bebek, Ekim 2009’da, Cizre’de caddedeki seslere bakmak için balkona çıkan annesinin kucağında başından vuruldu ve 10 gün sonra hastanede daha merhaba diyemediği dünyaya veda etti.
Gaz kapsülü eldeydi
Sonrasında olan biten hukuksuzlar, Cizre 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kısa süre önce açıklanan gerekçeli kararında açık seçik görülüyor:
- Cizre Savcılığı, olaydan çok sonra kaymakamlıktan jandarma timine bağlı, gaz tüfeğini ateşleyen H.A. hakkında soruşturma izni istedi.
- Kaymakamlık, olaydan 3 yıl sonra, 2012’de yanıt verdi ve soruşturma izni vermedi. Bu karara yapılan itirazı da bölge idare mahkemesi reddetti. Soruşturulacak bir şey yoktu yargıya ve idareye göre.
- Anayasa Mahkemesi, 2015’te yaşam hakkı kapsamında etkili bir soruşturma yürütülmemesini hak ihlali saydı. Buna göre savcılık yeniden soruşturma açmalıydı.
- Cizre Başsavcılığı, 4 yıl sonra 2019’da soruşturma izni istedi. Anayasa Mahkemesi kararına rağmen kaymakamlık yine soruşturma izni vermedi. Bu kez Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi, artık mecbur kalıp bu kararı iptal etti.
- Soruşturmada, jandarmanın olaydan sonra tutanak düzenlediği anlaşıldı. Tutanakta, sanık jandarma personelinin çatışmalar sırasında kalabalığa doğru gaz fişeğini ateşlediği, buna kalabalığın taşlarla karşılık verdiği, taşlardan birinin bebeğin başına geldiğinin annesinin bebeğiyle “bebeğim ölüyor” diyerek apartmandan dışarı fırlamasıyla anlaşıldığı belirtildi. Jandarmanın tutanağına göre bebeğin başına gelen, dumanlar çıkaran cisim taştı.
- Sanık jandarma personeli ise ateş attığı açıdan söz konusu apartman balkonuna fişek gelmesinin mümkün olmadığını iddia etti.
- Ancak kırmızı renkli kapsül ailenin elindeydi, bunu savcılığa teslim etmişlerdi. Jandarma İlçe Komutanlığı, kapsülü soran savcılığa, envanterde böyle bir mühimmat bulunmadığı yanıtı verdi.
- Jandarmanın bilgisinin aksine, kapsülün özelliklerinin sorulduğu MKE ise bombaatar silahını kendilerinin üretip jandarmaya teslim ettiklerini ancak bu silahla gaz fişeği testi yapılmamış olduğunu bildirdi. Jandarma, eylemde, bu alanda test edilmemiş bir silahı kullanmıştı.
- 2018’de, 9 yıl sonra keşif yapıldı. Keşif daha komikti. Zira ne atışın yapıldığı yerin önündeki binalar vardı artık Cizre’de ne de Uytun’un vurulduğu apartman. Hepsi yıkılmıştı. Bilirkişi de yapılacak yorumun gerçeği yansıtmayacağı görüşünü iletti.
- Savcılık, Ankara Polis Kriminal Laboratuvarı’ndan 2019’da görüş istedi. Buradan gelen yanıt daha vahimdi. 2009’da elde edilen bulgular, gaz kapsülü dahil imha edilmişti. Bu nedenle ekspertiz raporu düzenlemezdi.
- Asıl yalan Kara Kuvvetleri’nden gelen yazıyla ortaya çıktı. Jandarmanın envanterde olmadığını söylediği silah envanterde vardı. Mühimmatlar da vardı. Ancak 2010’dan önceki bilgilerin kaydı ne hikmetse yoktu.
- Ancak elde ilk incelemeler sırasında, 2010’da verilen bir rapor vardı. Bu rapor varken yıllarca nasıl soruşturma yürütülmediği bir yana dursun, raporda, açık biçimde mühimmatın söz konusu tüfekten ateşlendiği yazıyordu.
- Sanık, bu kez silahın kendisinden önce kullanılmış olabileceğini belirterek kendini savundu. Ancak buna dair bir iz yoktu. Mecbur bir ceza verilecekti.
- Taksirle öldürme suçundan ceza verildi. H.A. önce 3 yıl hapisle cezalandırıldı. Ancak geleceği üzerindeki olumsuz etkisi gözetilerek cezada indirim yapıldı. 2 yıl 6 ay hapis, yeni ceza olarak belirlendi.
- Kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu gözetilerek, bu ceza paraya çevrildi. Hesap yapılırken her bir gün için 20 TL ceza miktarı olarak belirlendi. Böylece infaz hesabı da yapılarak toplam para cezası 18 bin 200 TL olarak açıklandı.
- Ama bunu ödemek de zor olabilirdi. Kredi çekmek zorunda kalırsa misal, çok zor olabilirdi hayatı. 20 eşit takside bölündü para cezası… Aylık 910 lira… O da ceza kesinleştiğinde…
18 aylık Mehmet Uytun’un, 2009’daki ölümüyle ilgili 12 yıl sonra tamamlanan davanın sonunda verilen ceza bu. 20 ay taksitle, aylık 910 TL ödemek…
Koca bir devlet, koca koca ordular, komutanlar, kaymakamlar, valiler…
Koca koca laboratuvarlar, mahkemeler, savcılıklar seferber oldu 12 yıl boyunca, aylık 910 lira ödenmesin diye…
Birileri en iyi ihtimalle, net biçimde en iyi ihtimalle “işini kötü yapıp bir bebeğin ölümüne neden olduğu” için adına ceza denilebilecek bir ceza almasın diye…
İktidar hırsları, o sahte devlet sevdası, bütünüyle yalan kahramanlık pozları…
Eller soğumasın, birilerinin iktidarı ve o koltuklar daim olsun diye verilen kararlar…
Hiçbirinin anlamı yok…
Zira durmadan çocuklar ölüyor ve öldürülüyor bu ülkede…