SEÇTİKLERİMİZ- Bülent Şık’ın Bianet’teki yazısı: “İyi demlenmiş bir çayın pek çok eşlikçisi var ve eşlik edenler sadece dostlar da değil: Kış güneşi, deniz kenarı, martılar, simit, gürül gürül yanan soba, kitaplar, söylemeye dilim varmıyor ama sigara…”
BÜLENT ŞIK
Çay dünyanın her yerinde sevilerek içilen bir içecek. Latince adı Camellia sinensis olan bu bitkinin, Hindistan-Çin sınırındaki doğu Himalayalarda yeşermiş olduğu düşünülüyor.
Çay her ne kadar şimdi bir içecek olarak tüketilmekteyse de geçmişte, yüzyıllar boyunca Çin’de çeşitli hastalıkları sağaltmak için bir şifalı bitki olarak kullanılmıştır. Bazı ülkelerde çay yaprakları çeşitli bitkiler, aromatik otlar ve baharatlarla karıştırılıp bir yemek olarak da yenilmiştir. Tom Standage ‘Altı Bardakta Dünya Tarihi’ (Kırmızı Kedi Yay. Çeviri: Ahmet Fethi) kitabında “çay, bir içecek olmadan önce bir ilaç ve yiyecek maddesiydi” der. Ama artık çay bütün dünyada en iyi bilinen içeceklerden biri ve özellikle sabahları iyi demlenmiş bir çayın yerini hiç bir şey tutmaz.
Çay demlemenin bazı püf noktaları
Çay demlemenin çeşitli yöntemleri olsa da iyi bir çayın olmazsa olmaz iki unsuru hiç değişmeyecek: kaliteli bir çay ve yumuşak içimli, iyi bir su. Çay ihtiyaca göre demlenmesi gereken bir içecek. Yani çok fazla demleyip saatler boyu kaynayan demlikteki çayı içmek pek de uygun değil. Demleme süresi uzadıkça çay yapraklarından çay suyuna geçen ve tadı acılaştırıp, burukluğu artıran maddelerin miktarı artıyor.
Çeşitli görüşler olsa da çay demlendikten sonra 15 dakika bekleme ve sonraki yarım saat içinde de çayı içmek tat ve aroma açısından en uygunu gibi geliyor bana. O nedenle az ve sık çay demlemek iyidir. Şüphesiz daha uzun süre demlenmiş çaylar da içilebilir; bir sakıncası yok.
Demleme yapılırken fokur fokur kaynayan su kullanılmamalı. Fokur fokur kaynayan su demliğe döküldüğünde, kaynama demlikte de devam ediyor ve çayın aromasının bir kısmının uçup gitmesine neden oluyor çünkü. Fokurdama bitince yavaş yavaş koymalı suyu.
Demliğe konacak çayın da tam demleme esnasında konması daha iyi. Çaydanlığa suyu ve demliğe de çayı koyup, demlikteki çaya su çekmeden altta kaynayan suyun sıcağı ile çayı uzun süre baş başa bırakmak ciddi bir hata; hem demlenen çayın tadı acı oluyor ve hem de pişmiş, kavrulmuş bir çay kokusu baskın oluyor.
Çay gibi tadı, kokusu, sıcaklığı edebiyata da epeyce sinmiş bir içeceğe böyle özensizlikleri yapmamak gerekiyor. Mahir Ünsan Eriş’in ‘Olduğu Kadar Güzeldik’ ismini taşıyan kitabında yer alan ‘benim adım Feridun’ isimli öykünün en önemli motiflerinden biri çay içmektir örneğin. Ve o öyküyü okurken hatıralardan söz etmeye vesile olduğu için belki de aklınıza özensizce hazırlanmış, tadı kötü bir çayın gelmesi imkânsız.
Buraya kadar anlatılanlar çay üzerine anlatılabilecek güzel şeylerin bir kısmı; şüphesiz çok da az bir kısmı. Ama çay bahsinde söylenmesi gereken tatsız şeyler de var. Neyse ki anlatılacak tatsız şeylerin çay ile bir ilgisi yok.
Çay aromalı içecekler
Piyasada “Ice Tea”, “Fuse Tea”, “çay karpuz aromalı içecek”, “çay ve şeftali aromalı içecek” olarak bilinen onlarca içeceğin bildiğimiz çay ile bir ilgisi yok. Bu tip ürünlerin içinde yüzde birden az oranda çay olduğu bilinmeli. Gerçi çoğunda o da yok; genellikle çay tadı ve kokusu veren kimyasal maddeler var. Oysa ürünlerin üzerinde çaylı içecek olduğunu belirten çeşitli ibare ve resimler var. İnsanlar içtikleri içeceğin soğuk çay olduğunu düşünüyorlar ama bu doğru değil. Tüketiciler düpedüz yanıltılıyor.
Ama daha başka sorunlar da var ve bu sorunların başında da bu ürünlerin çocuklar ve gençler tarafından çok tüketilmesi geliyor. Bu içecekler kolalı içeceklere bir alternatif olarak görülüyor anneler ve babalar tarafından da. Ama sağlık için oluşturdukları olumsuzluk açısından kolalı içeceklerden bir farkları yok.
Çaylı içecekler de yüksek miktarda şeker içeriyor
Bu içecekleri alkolsüz içecekler kategorisinde değerlendirmek gerekiyor. Bu ürünlerin litresinde 35 adet ile 50 adet arasında iri kesme şekere (2 gramlık) denk miktarda yani 70 gram ile 100 gram arasında değişen miktarlarda şeker var. Kolalı, gazlı içeceklere alternatif olarak üretilen bu tip içecekler tüketicilerde çok pozitif bir imaja sahip. Oysa şeker içeriklerinin aşırı yüksekliği bir sorun olarak görülmeli.
Yüksek şeker içeriğine sahip alkolsüz içecekler dünya genelinde çocukluk çağı obezitesine yol açan en önemli etkenlerden biri olarak görülüyor. Şeker içeriği yüksek içeceklerin kilo alımına daha kolay yol açmasının en önemli nedenlerinden biri bu içeceklerin fazla tüketilmesinin katı gıdalara göre çok daha kolay olması.
Önemli diğer neden ise bu içeceklerin günlük ana öğünlere eşlik edebilen içecekler olması. Dahası bu içecekler sadece ana yemek öğünlerinde yer almaz genel olarak fast food yiyecek menülerinde yer alan ürünlerdir. Ülkemizde üretilen ya da ithal edilen bu tip içeceklerin içindeki şeker miktarı sadece çocuk sağlığı açısından değil yetişkin sağlığı açısından da ciddi bir tehdit olarak görülmeli.
Ne kadar gerekli olsa da çay ile uzaktan yakından bir ilgisi olmayan içecekleri bu kadar anlatmak yeterli; fazlası bu yazının da tadını tuzunu kaçırır. Biz yeniden çaya, demlenmesi sürecine insanın inceliğinin de yansıdığı o güzel içeceğe dönerek yazıyı bitirelim.
İyi demlenmiş bir çayın pek çok eşlikçisi var ve eşlik edenler sadece dostlar, arkadaşlar da değil: Kış güneşi, deniz kenarı, martılar, simit, gürül gürül yanan soba, kitaplar, söylemeye dilim varmıyor ama sigara… Bu liste böyle uzar gider. Listenin sonuna hatıraları da ekleyerek sözü Mahir Ünsal Eriş’e bırakmalı:
“Meydandaki çay bahçelerinden birine oturmak geldi içimden sonra. Çünkü Erdek bir kitap olsaydı, bu çay bahçeleri ilk cümlesi olurdu onun. Gelindi mi oturulmalıydı. Bir çay, birkaç sigarayla, kıyıda kayığında ağ onaran, çapari kösteği hazırlayan balıkçıları seyretmek, bir tost isteyip, bacaklarıma sırnaşan kedilere atmak, yakın masalarda konuşulanları dinlemek, birini bekliyormuş gibi ikide bir saate bakmak iyi gelebilirdi. Gelmeliydi en azından. Gözüme kestirdiğim ilk çay bahçesine girdim. Geçip, "Aile tarafı" levhasının tam aksinde bir köşeye oturdum. Bir keresinde, lisedeyken, okuldan kaçıp gelmiştik bu çay bahçesine. Okey oynarken kavga çıkmıştı aramızda. Sonra arkadaşlardan biri, öbürünün kaşını yarmıştı ıstakayla, şurda, bir yanımdaki masada. İnsan aşk acısı çekerken ne aptalca, ne çocukça şeyler düşünüyor! Bir kırılgan ergenlik, bir hülyalı, hicranlı hal gelip yerleşiyor aklının, dimağının tam ortasına. O mu daha uzak artık, yoksa lise yılların mı, diye geçirdim aklımdan. İkisi de dönmemecesine geçti gitti neticede. Daha fazla saçmalayamadan garson geldi neyse ki, elindeki çay dolu tepsiyle, "Abi, çayım yeni, vereyim mi?" dedi. Kafamı salladım, konuşmadan. Yaşlanmanın en güzel yanı bu, konuşmadan baş hareketleriyle anlatabiliyorsun neyi isteyip ne istemediğini.”
Olduğu Kadar Güzeldik, Mahir Ünsal Eriş, İletişim Yayınları, Sayfa:23.