SÜLEYMAN SAYAR
Arap Aleviler; Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından soykırıma tabi tutulmuş bir halktır. Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca da bu soykırım kültürel boyutta sürdürülmüştür. Halkımız can güvenliğini, çocuklarının eğitimi gibi ihtiyaçlarını kimlik problemlerinin önünde tutmuş ve iktidarla karşı karşıya gelmekten özellikle kaçınmıştır. Dolayısıyla bugüne dek herhangi bir ulusal-kültürel talepleri olmamıştır.
Adana ve Mersin’de yaşayan Arap Aleviler 1920’ lerden, Antakya Arap Alevileri ise Antakya’nın ilhakından beri tek inanca, tek millete, tek dile dayalı Kemalist rejimin asimilasyon politikalarına maruz kalmışlardır. Dilleri, inançları yasaklanmış; anadilini konuşmakta ısrarcı olanlara ise dayak, para cezaları ve hapishaneler reva görülmüştür. Sözde laiklikle yönetilen ülkemizde inançlarını bile gizli koşullarda sürdürmüşlerdir. Fakat denize düşen yılana sarılır misali bin yıllık katliam tarihinden sonra kör topal da olsa laiklik ilkesine sıkı sıkıya sarılmış ve Kemalist safta yerlerini almışlardır. Farklı dönemlerde farklı siyasi partileri desteklemiş olsalar da genellikle CHP’ yi laikliğin garantörü görerek oylarını bu partiye vermişlerdir. Fakat CHP’nin gerçek anlamda laikliği savunmadığını, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurucusu olduğunu, Alevilerin inanç ve örgütlenme mekanlarını kapattığını, Dersim katliamının birinci dereceden sorumlusu olduğunu, ayrıca dilimizi yasakladığını ve bizim Arap değil de “Araplaşmış Eti Türkleri” olduğumuzu bize zorla kabul ettirmek için baskı uyguladığını az çok mürekkep yalamış herkes bilir. Bize düşen görev halkımıza bu gerçekleri anlatmak ve halkların hakkını savunan siyasi adresleri öne çıkarmaktır. Türkiye’de yaşayan bütün dinleri, mezhepleri, halkları kapsamaya çalışan HDP’dir. Ezilen, asimilasyona uğrayan, dışlanan, ötekileştirilen bir halk olarak yüzümüzü bu adrese dönmek durumundayız.
Tabii ki bu konuda HDP’ye de görevler düşmektedir. Genel olarak Alevilerin taleplerini dillendirmek yetmez. Arap Alevilerin dil sorunu, anadilinde eğitim alamama sorunu gibi özgül sorunları vardır. Dini bayramlarının devlet tarafından tanınmama sorunu vardır. Örneğin Arap Alevilerin en büyük bayramı olan Ğadir-Hum Bayramı’nda idari tatil ilan edilmesini istiyoruz.
Diğer Aleviler İslam içinde bir renk kabul edilirken, bizim insanlıktan nasibini almamış İslam ve Alevilikle de ilgisi olmayan caniler olduğumuz iddia ediliyor. Arap Alevilerin (iktidarın şeytanileştirdiği bir kavram olarak Nusayrilerin) katli vacip dinsizler oldukları yönünde yayınlar yapılmaktadır.
Arap Aleviler hakkında bu tür karalama kampanyaları yapılırken, biz kendimizi yeterince ifade edemiyoruz. Daha 10 yıl öncesine kadar biz üniversitelere giderken 1980 darbesinde yorgun düşmüş, vahşi kapitalist devlet politikaları ile daha da fakirleştirilmiş çiftçi ailelerimiz “Sakın ha! Alevi olduğunu, Arap olduğunu kimseye söyleme” gibi tembihlerde bulunuyorlardı. Şimdi ise halkımız güneşin altındaki yerini talep ediyor. Arap Aleviler siyasallaşarak bu döngüyü bozmaya başladı. Kendi etno-dinsel kimlikleriyle dernekler, platformlar kurarak dergiler-gazeteler çıkararak örgütlenmeye başladı. Üniversitelerde Arap-Alevi Gençlik Meclisleri kuruluyor. Gençler anadillerine, kimliklerine sahip çıkıyor. Engellenemez bir uyanış bu. Ancak henüz yolun çok başındayız. Bu da şu anlama geliyor: En büyük sorunumuz tanınma ve temsil edilme.
Bugüne kadar sayısı yetersiz olsa da Arap Aleviler çeşitli siyasi partilerden milletvekilliği koltuğuna oturmuş fakat AKP-CHP ne kadar Kürtleri (!) temsil etmişse bizi de o kadar temsil etmişlerdir. Devlet karşısında taleplerimizi dillendirecek, kimliğimize-kültürümüze sahip çıkacak, asimilasyon politikalarını teşhir edecek ve bu ülkede “Alevi-Sünni-Hıristiyan Araplar da vardır” diyebilecek temsilciler istiyoruz. Arap Aleviler, Türkiye ulus-devlet sınırlarını aşan bir azınlık toplumu olmasına rağmen Suriye ile her krizde en son biz hatırlandık. Yahut bu hep bir tehdit unsuru olarak Arap Aleviler’e karşı kullanılığı gibi, komşularımızdaki ekonomik, siyasi ve sosyal problemlerin yansımalarını dile getirebilecek hiçbir siyasi parti olmadı. Bu yalnız temsil meselesi değil aynı zamanda korkularımızı, çaresizliklerimizi dile getirebilecek bir adres bulma umudu ve savaşıdır.
HDP’nin bütün kimliklere ve inançlara, özgürce var olacakları bir Yeni Yaşam çağrısı var.
Bu Yeni Yaşamda hiç kimsenin kimliğinden dolayı korkmayacağı yarınlar istiyoruz. İnsanların Arap olmasından veya Alevi olmasından gurur duyacağı yarınlar istiyoruz. Yoksullaştırılmış çiftçilerimizin de tır şoförlerimizin de kendi toprağında, bölgesinde iş bulabildiği, her gün onlarca gencin Arabistan’a göçmek zorunda olmadığı yarınlar istiyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, zorunlu din derslerinin olmadığı yarınlar istiyoruz. Devletin inanç alanından tamamen çekileceği, hiçbir din görevlisine veya din kurumu ve ibadethaneye ödenek ayırmayacağı yarınlar istiyoruz. Her inancın sadece kendi inananları tarafından finanse edileceği yarınlar istiyoruz.
Bazı çevreler Alevi dedelerin de maaşa bağlanmasını, din derslerinin Aleviliği de kapsamasını ve Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Alevi Diyanet İşleri Kurumunun kurulmasını savunuyorlar. İzzettin Doğan başkanlığındaki Cem Vakfı veya Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı’nın bu yönde talepleri olmuştur. Bu kurumlar devletin Aleviler içindeki truva atlarıdır.
1400 yıldır baskı, zor ve şiddetle teslim alınamayan Alevileri içten çürütmek ve teslim almak için kurulmuş kurumlardır. HDP belediyeleri de meclis kararlarıyla Cem Evlerine ibadethane statüsü tanıyıp, suyu bedava verme kararı aldı. Devlet imkânlarının yalnız bir inanç için kullanılması yerine, diğer inançların da bu imkânlardan faydalandırılması eşitlik bakımından doğru bir uygulamadır. HDP’li belediyelerin bu uygulaması farkındalık yaratma açısından önemli ve olumlu bir adımdır. Ancak elbette ki talebimiz diyanet işlerinin tamamının devlet inisiyatifinden ve finans alanından kurtulmasıdır. Laiklik bu değil midir?
HDP Arap Alevilerin politik kimliğini ve taleplerini ve bu yöndeki örgütlenmesini görerek hareket edebilmeli, kapsayabilmelidir. HDP bir aidiyet yaratarak Arap Alevi partisi de olduğunu belirgin biçimde göstermeli, taleplerimizi yüksek sesle dillendirmelidir. Bunu gündemine almalıdır. Kobane’de ve Suriye’nin diğer bölgelerinde ÖSO, el Nusra, IŞİD çetelerine karşı Arap Aleviler, Kürtler, Ezidiler ve diğer halklardan insanlar nasıl omuz omuza savaş verip başarılı olduysa, Türkiye’de de halkların, barışın ve emeğin temsilcisi olan HDP bu birlikteliği başarabilir. İŞİD’ci, Nusracı AKP’ ye karşı, HDP’yi destekleyen halkların başarılı olmaması için hiçbir neden yok!
Yeter ki bütün halklar HDP’de kendini ifade edebilsin ve temsiliyetini bulsun.