Sait Demir yazdı: Bir AKP klasiği: Sermayeye kuzu, emekçiye kurt!
Sermayenin direktiflerine harfiyen uyan AKP tabir yerindeyse kimi zaman kraldan daha kralcı, kimi zaman kendi aslına rücu ederek “milli görüşçü” bir görünümle emek karşıtı politikalar uyguluyor. 7 Haziran seçimleri sonrasında yaşadığı korku ve uluslararası arenada yürütülen savaş yanlısı ve yayılmacı politikaların başarısızlığı, kendisini uluslararası sermayeye ve başta TÜSİAD olmak üzere onun Türkiye’deki işbirlikçilerine kul köle haline getirdi.
Bir yandan uluslararası sermayenin tüm isteklerini harfiyen yerine getirerek iktidarını perçinlemeye çalışan, diğer yandan işbirlikçi sermayeyi MÜSİAD’laştırarak uluslararası sermayenin oyun kurucularından birisi olmayı hayal eden Erdoğan ve partisi AKP, tam anlamıyla duvara çarptı. Duymayanın kalmadığı yalvarıp yakarmalar Erdoğan’ın ve AKP iktidarının içinde bulunduğu acziyeti ve durumun vahametini gözler önüne serdi. Erdoğan’ın Mustafa Koç’la (vefatından hemen önce) Ankara’da yapmış olduğu görüşmeyi bilmeyenimiz kalmadı. Keza son ABD gezisinde, düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nün Erdoğan’ı ağırlamayı Güler Sabancı’nın ricası ile lütfen kabul ettiği de bir sır değil.
Hocaları Erbakan’dan sonra AKP’yi kurarken uluslararası sermayeye edilen sonsuz biat, Ortadoğu’da yeniden şekillenecek olan pazara göz dikmesi ile dönüp Erdoğan’ın kendisini vurdu. Ressam Apelles’in, kunduracıya, resimdeki kişinin kundurasıyla ilgili eleştirilerini dinledikten sonra sonra resmin diğer detaylarına ilişkin bilmediği konularda da atıp tutarak sınırı aşınca “Hey efendi! Çizmeyi aşma! Haddini bil!” dediği gibi.
AKP hükümetleri bu zamana kadar sermaye sınıfına diğer bütün sermaye partilerinin yaptığından daha az hizmette bulunmadı. Ancak Erbakan’ın dahi yapamadığını yaparak, kendi sermaye kesimini (MÜSİAD) ve kendi işçi (HAK-İŞ) ve memur (MEMUR-SEN) örgütlerini dini bir referansla örgütlemeye çalıştı. Bütün bu emek karşıtı politikalar sonuç olarak, 2015 yılında da sınıf mücadelesi dengesinin, işçi sınıfı aleyhine tesis edilmesinde rol oynadı.
AKP işsizlik, güvencesiz iş ve örgütsüzlüğü dayatıyor
Bu anımsatmalardan sonra emek cephesine dönerek rakamlara bakalım.[1] 2015 verilerine göre, reel ücretlerde hissedilir bir gerileme yaşanmıştır. İşsizlerin sayısı 5 milyona, sigortasız çalışan işçilerin sayısı 4 milyona dayanmıştır. Yine 2015 yılı itibariyle sanayi sektöründe çalışan işçilerin yalnızca yüzde 12’sini oluşturan 615 bin işçi sendikalı durumdadır. Diğer üretici sektörlerden inşaat sektöründe bu oran yüzde 2, taşımacılık ve dağıtım sektöründe ise yüzde 6’dır. Bu üç üretici sektörün tamamında sendikalı işçi sayısı 725 bin, sendikalaşma oranı yüzde 9’dur. Diğer yandan, toplam sendikalı ücretli emekçi sayısı 2015 yılında 1 milyon 430 bin ve sendikalaşma oranı yüzde 8 düzeyinde kalmıştır.
Çalışanların iliklerine kadar esnek ve kuralsızca sömürüldüğü, iş cinayetlerinin ve çocuk işçiliğinin gün geçtikçe arttığı, kadın emeğinin ucuzlaştırıldığı ve çalışanların köleci toplum düzenini aratmayan ilkel koşullarda taşeron işçi olarak çalıştırıldığı düzene karşı elbette yapılması gereken çok şey var; ama nihayetinde sosyalizm var.
Sosyalizm, çalışan insanın özgürlüğe ve sosyal kurtuluşa kavuşturulması demekse eğer, işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirmek için bu uğurda yürütülecek mücadele -küçümsemeden söyleyelim- sosyalistlerin en öncelikli görevlerinden birisidir. Çünkü bu aynı zamanda işçi sınıfının yarattığı artı-değerden işçilerin alacağı payı arttırmak, yine bir o kadar da kapitalistin kârını azaltmak demektir. Yazının okuyucularından şunu duyar gibiyim; bu düpedüz yalnızca ücret mücadelesi! Kuşkusuz proletarya sosyalistleri bu mücadele ile diğer hak mücadelelerini ve politik mücadeleyi birleştirmekle mükelleftir.
Komünist Manifesto'nun giriş bölümünden bir alıntıyla bitirelim yazıyı: "Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir. …. Modern sanayinin gelişmesi, burjuvazinin ayaklarının altından bizzat ürünleri ona dayanarak ürettiği ve mülk edindiği temeli çeker alır. Şu halde, burjuvazinin ürettiği, her şeyden önce, kendi mezar kazıcılarıdır. Kendisinin devrilmesi ve proletaryanın zaferi aynı ölçüde kaçınılmazdır.”
Ve kaçınılmaz olan mutlak gelecektir!
[1] DİSK/Genel-İş Emek Araştırma Raporu-7 Türkiye’de Emeğin Durumu (1 Mayıs 2016), http://www.genel-is.org.tr/?p=10239. 27 Nisan 2016 tarihinde alınmıştır.