Kahramanmaraş İnşaat Mühendisleri Odası’na geçtiğimiz günlerde ilginç bir bilirkişi raporu sunuldu. Aynı rapor, bazı dava dosyalarına da girdi.
Kahramanmaraş, depremin yıkıp geçtiği kentlerden biri.
Kent merkezi yerle bir oldu… Başta Pazarcık ve Türkoğlu olmak üzere ilçelerinde neredeyse ayakta bina kalmadı.
Binlerce ölü, hayatları bir daha eskisi gibi olamayacak milyonlarca insan…
* * *
Maraş merkezli depremlerin vurduğu kentlerde yüzbinlerce dava açıldı. Bir o kadarı hala açılmayı bekliyor.
Bütün bu davaların ortak noktalarından biri, soruşturma sürecinde nedense bilirkişi raporlarının Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden istenmesi.
Nadiren farklı üniversitelerden rapor isteyen savcılar da oldu ancak neredeyse bütün dosyalarda KTÜ’nün seçilmiş olması, bir süre sonra bunun nedenlerini akla getirdi.
* * *
KTÜ akademisyenlerinden oluşan ekibin başında bulunan ve tüm raporlarda ilk imza sahibi olan Prof. Dr. Ahmet Can Altunışık, 12 Kasım 2023’te yaptığı bir açıklamada, 7 aylık bir süre içinde 4 bin dava dosyası ile uğraştıklarını söyledi. Bu sayının şimdi 6 bini bulduğu söyleniyor.
Kahramanmaraş İMO’ya sunulan bilirkişi raporuna ek olarak, avukatlar bu konudaki tespitlerini de paylaştı.
Dilekçe ve bilirkişi raporunu sunan Avukat Hatice Yıldız ile bu süreçte danışmanlık yapan Avukat Levent Mazılıgüney, dilekçede şu noktalara dikkati çekti:
“4000 raporun 7 ayda tamamlanabilmesi için hiç ara vermeden günlük ortalama 19 bilirkişi raporunun yazılması gereklidir. Kanaatimizce hocalarımız iyi niyetli olarak gece gündüz çalışmış olsalar da günde 19 raporun yazılması fiili imkânsızlık halidir. 19 raporun 1 günde okunması dahi mümkün değildir. Nitekim, depremden sonraki ilk 2 ay dosyalar oluşturulmuş, bilirkişilere 2 aydan sonra iletilebilmiştir. Fiilen 5 ay çalışıldığı ve yalnızca hafta içi çalışıldığı düşünülürse günlük 36 rapor yazılması gerekmektedir. Akademisyenlerin aynı zaman diliminde ders verdikleri, tez yönettikleri, başkaca akademik faaliyetlere katıldıkları, defalarca deprem bölgesini ziyaret edip çalışma yaptıkları, birçok resmi toplantıya da katıldıkları dikkate alınmalıdır.”
* * *
Soruları derinleştiren tespitler.
Bilirkişi raporları elbette ücretsiz değil.
Bir bilirkişi raporunda 7 akademisyenin imzası yer alıyor. Her akademisyene çalışmalarına karşılık yaklaşık 10 bin lira ödeme yapılıyor.
Tek bir kişinin bütün raporlara imza atması halinde, 6 bin rapor düzenlendiği düşünülürse, 60 milyon liralık bir gelir söz konusu…
Hangi bilirkişiler kaç rapora imza attı, KTÜ kayıtlarında vardır, ancak bizim bilmemiz mümkün değil elbette.
Yine de KTÜ’nün deprem uzmanı kadrosu o kadar geniş olmasa gerek.
* * *
İMO’ya sunulan rapor bununla ilgili değil.
Raporda vahim bir tespit var.
Raporu hazırlayan isim emekli emniyet müdürü, adli bilim uzmanı Mustafa Kaygısız.
Raporda, deprem davalarına konu KTÜ tarafından hazırlanan 12 ayrı bilirkişi raporu incelenmiş.
İmza, paraf ve belge unsurları tek tek gözden geçirilmiş.
Ve şu sonuca ulaşılmış:
“Bilirkişi raporlarının 2. sayfalarında hazırlayanların adları (7 kişi) karşısında adlarına atfen birer adet mavi renkli kalem renk tonlarında imza tatbik edilmiştir.
Eğer iki imza/paraf birbirini tamamlar şekilde/aynısı ise mutlaka en az bir tanesi taklit/sahtedir veya dijital yöntemlerle ayni kaligrafik desenle imza atılmış-monte edilmiştir.
Bu imzaların hiçbirinin ıslak imza olmadığı, şahısların orijinal imzalarından üretilen fotoğraf imzanın belgelere monte edildiği, imzaların dizayn, yerleşim yeri, mürekkep rengi, imza karakteristiği yönünden TIPKI-AYNI-OTOMATİK-FOTOKOPİ imzası/paraf oluşturma programı veya yerleştirilmesi suretiyle belgelerin paraflı imzalı hale getirildiği anlaşılmıştır.
12 adet belgede her belge kendi içindeki tüm sayfalarında hazırlayanlar adına yer alan paragrafların AYNI-TIPKI baskı monte olduğu 12 adet belgede kısmi hazırlayan değişikliği ile yine yer alan PARAGRAFLARIN AYNI-TIPKI baskı-monte olduğu tespit edilmiştir.”
* * *
12 ayrı rapora, 7 bilirkişinin imzaları kopyala-yapıştır yapılarak yerleştirilmiş. Elektronik imza da söz konusu değil.
Bu raporları inceleyip incelemedikleri, neden imza atmadıkları belirsiz.
Raporlara nasıl güven duyulacağı da…
* * *
Konuyu yakından takip eden isimlerden, bu süreçte avukat Yıldız’la birlikte çalışan Mazılıgüney, Serbestiyet’teki yazısında süreçle ilgili olarak şunları da aktardı:
“Kahramanmaraş ilinde bir dosya ile başlıyor süreç. Tutuklu veya adli kontrol hükümleri uygulanarak yargılamaları devam eden mühendis ve müteahhitler soruşturma aşamasında bir üniversitemizin inşaat mühendisliği bölümü öğretim üyelerince/elemanlarınca hazırlanan, denetlenebilir olmayan ve neden-sonuç ilişkisi içerisinde gerekçelendirilmemiş Bilirkişi Heyet Raporunda teknik görüşlerine göre çok sayıda hata içerdiğini görüyorlar ve bu kadar hata olmaz, olmamalı serzenişleri arasında imzalara bakıyorlar. İmzalara bakılan yer cezaevi koğuşu.
Bakıyorlar ki ilk sayfa kapak sayfası, 2. sayfada 7 ayrı akademisyen imzalar var, kalan tüm sayfa altlarında da paraflar var. Bir bakıyorlar ki tüm sayfalardaki paraflar birbirinin tıpatıp aynı, sayfadaki yerleri milimetre ölçüsünde dahi şaşmamış, nokta kadar fark yok hiçbir sayfada. Onlarca sayfada böyle şey olmaz deniyor elbette…”
* * *
Mazılıgüney, yazısında kritik tespitler yapıp, sorular da yöneltiyor:
“Neler mi yanlış bilirkişi raporlarında? Sayalım.
- Mevzuata aykırı olarak kusur belirlemesi yapılmış,
- Bir paket program kullanılmış ve analiz çıktıları değişmez gerçeklik gibi değerlendirilerek kusur belirlemesinde kullanılmış,
- Paket program analizlerine yönelik tek bir data dosyası soruşturma veya kovuşturma dosyasına sunulmamış, bu nedenle denetlenebilirlik şartı sağlanmamış,
- Raporlarda yapılan kabuller gerekçelendirilmemiş, neden-sonuç ilişkisi içinde binaların yıkılma nedenleri açıklanmamış,
- İmar aşamalarının tamamen görmezden gelinmesi, imar affındaki problemleri görmezden gelmeler, beton dayanımı tespitindeki ısrarla devam ettirilen hatalar, illiyet bağı kesilmiş olsa bile kusur atfetmeler, modelleme ve analiz hataları gibi teknik sorunların yaygınlığı da eklenince bilirkişi heyeti raporları faydadan çok zarar getiren bir hal aldı.”
* * *
Nedense bu bilirkişi raporlarında imar affı çıkartılmış olmasının binaların yıkılmasında etkili olup olmadığını göremiyoruz.
Bu bilirkişi raporlarında, tarım arazilerinin uyarılara rağmen neden imara açıldığı sorusuna da yanıt bulamıyoruz.
Tüm bu işlemlere imza atan kişilerin sorumluluk tespitini de görmek mümkün değil…
* * *
İddia o ki KTÜ’nün tek uzman fakülte olarak kabul edilmesi eleştirilince farklı üniversitelere de dosya gönderilmeye başlandı.
Bu üniversitelerin bazıları raporlarında imar sürecindeki usulsüzlüklere de yer verdi.
Ve bunun üzerine bazı savcılar, o rapora imza atanları arayarak, “Bunu size soran oldu mu?” diye uyarıda bulundu.
Kim bilir, belki KTÜ en baştan bu konuda tembihlendiği için gözde üniversite haline gelmiştir.
* * *
12 ayrı raporda kopyala yapıştır imzaların tespit edilmesi, bu raporların nasıl bir süreç sonunda hazırlandığı konusunda ciddi kuşkular uyandırıyor.
Depremin ilk gününden bu yana bu alanları imara açanlar, kaçak yapılara izin verenler soruşturulmazsa, dosyaların çok eksik kalacağı defalarca söylendi.
Ancak ısrarla bu alana dokunmayan bir sistem söz konusu.
Marmara depreminden tek farkı tutuklu müteahhit sayısının fazla olması.
Birileri belli ki birilerini itinayla koruyor.
Ve bu koruma kalkanı kalkmadıkça hem depremde olanların hesabının verilemeyeceği hem de gelecek için umutlu olunamayacağı ortada.