Geçtiğimiz Eylül ayında, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, ABD’deki temasları sırasında dikkat çekici bir proje açıkladı. Bu proje, Arnavutluk’ta bir “mini Vatikan” modeli oluşturmayı, yani Alevi-Bektaşi topluluğu için bağımsız bir mikrodevlet kurmayı hedefliyordu. Rama’nın bu önerisi, Alevi-Bektaşi toplulukları arasında büyük tartışmalar yarattı. Peki, böyle bir mikrodevlete gerçekten ihtiyaç var mı? Bu girişim kimin çıkarlarına hizmet ediyor?
Arnavutluk’ta Alevilik-Bektaşilik geleneği yüzyıllardır varlık gösterse de bu inancın devlet temelli bir yapı kurmaya yönelik bir ihtiyaç ortaya koyduğu iddiası oldukça tartışmalıdır. Türkiye’deki Alevi-Bektaşi toplulukları, bu tür bir devlet yapılanmasının, inançlarının özüne aykırı olduğunu savunuyor. Özellikle din-devlet ilişkisi bakımından, Alevi-Bektaşi inancı özgürlük ve bireysel inanca vurgu yaparken, devlet temelli bir dini yapı fikri bu öğretilere ters düşüyor.
Bir emperyalizm projesi mi?
Bu girişim, Balkan coğrafyasındaki daha geniş bir emperyalist stratejinin parçası olarak da ele alınıyor. Özellikle ABD ve İsrail’in bu projeyi desteklediği iddiaları dikkat çeken hususlar arasında yer alıyor. Bazı uzmanlara göre, bu girişim, Ali’siz Alevilik olarak bilinen bir projeyi Balkanlar üzerinden hayata geçirme çabasının bir parçası olarak ele alınıyor. Bu çerçevede, Batı’nın bölgedeki nüfuzunu artırma girişimleri olarak görülen bu tür projeler, bölgedeki dini yapılar üzerinden bir böl-parçala-yönet stratejisinin yeni bir örneği olarak değerlendiriliyor. Nitekim Balkan coğrafyasındaki anti-emperyalist yazarlar, bu mikrodevlet girişimini bir tehlike olarak değerlendirmekten geri kalmıyor, söz konusu girişimin Kosova’daki Sırp Ortodoksları, Sancak’taki Müslüman azınlıkları hatta Makedonya’daki Bektaşi azınlıkları bile benzer talepler ile harekete geçirebileceğini öne sürüyor.
Tiran’da yaşayanlar arasında ise böyle bir devlete neden ihtiyaç duyulduğunu anlayamayanların sayısı hayli fazla. Üstelik, dini hoşgörü söylemleriyle sunulan bu projenin, gerçekte bölgeyi daha fazla kutuplaştıracak ve emperyalist güçlerin iştahını kabartacak bir girişim olduğu görüşü yaygın. Bektaşi Tarikatı lideri Baba Mondi’nin bu projeye sıcak bakması ve ABD ile Avrupa’dan bu mikrodevleti tanımalarını beklediğini açıklaması da bu endişeleri pekiştiriyor.
Mikro devletin karanlık yüzü
Bu mikrodevlet projesinin bir başka boyutu da ekonomik ve suç faaliyetleri açısından nasıl kullanılabileceğidir. Balkanlar’da organize suçlar, kara para aklama ve vergi kaçırma faaliyetleri oldukça yaygındır. Özellikle Arnavutluk, son yıllarda yasadışı kazançların gayrimenkul sektörüne aktarıldığı ve aklandığı bir merkez haline gelmiştir. Yıllık 700 milyon euroya kadar çıkan kara para aklama faaliyetlerinin büyük bölümü, inşaat sektörü üzerinden yürütülmektedir.
Bu mikro devlet yapısı, suç örgütlerinin vergi kaçırma ve kara para aklama gibi faaliyetlerini daha kolay gerçekleştirebilecekleri bir ortam sunabilir. Siyasi bağışlar ve yolsuzlukla iç içe geçmiş suç ekonomisi, Balkanlar’da yaygın bir sorundur ve bu tür projeler, yasal boşluklardan faydalanarak organize suç gruplarının çıkarlarına hizmet edebilir.
Tarihsel ve dini perspektiften mikrodevlet gerçeği
Alevi-Bektaşi inancı, tarih boyunca devlet dışı bir yapıyı savunmuş, bireysel özgürlükleri ön plana çıkaran bir dini öğreti olarak varlık göstermiştir. Bu nedenle, dini bir devlet yapılanmasının bu inançla uyuşmadığı açıktır. Arnavutluk’taki Bektaşilerin ABD’ye yakın durmaları ve İran’ın bölgedeki nüfuz çabalarının sonuçsuz kalması da bu mikrodevlet projesinin daha geniş bir stratejinin parçası olduğuna işaret ediyor.
Bir emperyalist proje
Başbakan Edi Rama’nın bu planı, Balkanlar’da yeni bir emperyalist girişim olarak değerlendirilmelidir. Bölgede dini temelli mikrodevletler kurma girişimleri, sadece bölge halkını daha fazla kutuplaştırmaya hizmet edecektir.
Nitekim, uluslararası medyada her ne kadar Arnavutluk’un dini çeşitliliğini teşvik eden bir girişim olarak sunulsa da bu projenin ABD ve İsrail’in Balkanlardaki stratejik nüfuz politikalarına hizmet edeceği yönündeki iddialar da gözardı edilmemelidir. Bu projenin temelini oluşturan motivasyonlar iyi irdelendiğinde daha çok ABD ve İsrail’in bölgesel çıkarlarıyla örtüştüğü görülmektedir. Ayrıca, Arnavutluk halkı arasında da ABD ve İsrail’in, Balkanlar’da stratejik nüfuzlarını genişletmek amacıyla bu projeyi gizlice desteklediğini düşünenlerin sayısı oldukça fazladır. Bu ülkeler, dini ve etnik bölünmeleri derinleştirerek bölgeyi kontrol edilebilir bir parçalanma sürecine sokma stratejisi güdebilirler. Özellikle İsrail’in, Balkanlar’daki nüfuzunu artırmaya yönelik stratejileri bu tür projelerle paralellik göstermektedir. ABD’nin ise Balkan coğrafyasındaki siyasi ve ekonomik etkisini genişletmek için bu tarz girişimleri desteklediği ve bölgedeki dini yapılar üzerinden stratejik bir nüfuz oluşturmayı hedeflediği anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda, Bektaşi Tarikatı Egemen Devleti projesinin, ABD ile İsrail’in emperyalist hedeflerine hizmet eden bir girişim olduğu sonucuna varmak mümkündür. Projenin bölgesel dengeleri daha da kutuplaştırması ve Balkanlar’daki emperyalist müdahalelerin artmasına zemin hazırlaması olasıdır.