Final bölümü olarak bir sinema filmini tercih eden dizi filmler artık aşina olduğumuz bir mesele. Diziden çıkma filmler mevzubahis olduğunda akla gelen ilk soru “film, bir devam bölümünden fazlası mı?” ya da “diziyi izlemeyenler için anlaşılabilir mi?” Bu sorulara verilecek yanıtlar bir dizi metninin sinema diline aktarımındaki olumlu/olumsuz sonuçları serimler. Dizinin her hafta izleyicinin karşısına çıkacak olmasının avantajından yoksun olan sinema, dizinin birikmiş üstünlüğüne sarılmak istediğinde çoğunlukla sonuç; sinemada izlenen bir devam bölümüdür. Yönetmen için dengenin kurulacağı bıçak sırtı tam da bu noktada vuku bulur; bölümler boyunca sadakat göstermiş dizi izleyicisini incitmeden bir dizi bölümünden fazlasını üretebilmek.
Ankara dizisi de n’ola ki?
Bir dizi film olarak Behzat Ç. İstanbul Türkiye’nin minyatürü, özetidir yaklaşımıyla “bu memleketin hikayesi ancak İstanbul’dan anlatılır” diyen sektöre inat, mekan olarak Ankara’yı seçmişti. Tabii ki bir mekan tercihi olarak Ankara; olayların geçtiği yer bilgisinden fazlasını arz etmekteydi. Memurlar şehri Ankara’da yaşayan sıradan, “küçük insan”ların küçük hikayelerinden bir memleket hicvi sergilemek Behzat Ç. özgünlüğünün özetidir. Sırtını “şok etkisi”ne dayayan, “yahu neler oluyor şu hayatta” tepkisini reyting damarlarına pompalayan İstanbul merkezli birçok televizyon işinin tümden sıra dışı veya sıradan hayatlara yerleştirilmiş sıra dışı öykülerine dik başlı bir yanıttı Bir Ankara Polisiyesi. Romantik/melankolik, politik içerimleriyle Ankara’da yaşamanın hoş ve nahoşlukları teması içinde neredeyse bir anti-kahraman sayılabilecek sorunlu baş komiser ve ekibinin gerçekçi kusurlarıyla resmedilişi oldukça sadık bir izleyici kitlesi yaratmıştı. Gerçek yaşamda iktidar tarafından “fedakar ve hizmetkar” ifadeleriyle sahiplenilen polislerin epeydir orantısız şiddet ve suçla anıldığı bir dönemde, aynı zamanda bir polis yergisi de olan Behzat Ç. uğradığı birçok müdahalenin ardından yayından kaldırılmıştı.
Behzat Ç.’nin dönüşü
Behzat Ç. Ankara Yanıyor her şeyden önce Gezi Direnişi’nden önce çekilmiş olmasına rağmen Gezi ve sonrası süreçte gerçekleşen politik olayları bir falcı edasıyla ön-görmüş olmasına şaşkınlık dolu yorumlarla düştü medya mecralarına. Gerçekten de filmde yer alan çok sayıda sahne “yok canım, gezi’den sonra eklenmiştir bunlar” dedirtiyor. Lakin konumuz filmin gelecek görücülükteki başarısı değil!
Ankara Yanıyor, diziden sinemaya geçişte yaşadığı farklılaşmanın ipuçlarını filmin ilk dakikalarında içeriden ele veriyor. Bir tören alanında konuşma yapan iki bakandan biri tam polisler için öngörülen maaş zammını açıklayacakken diğerinin öldürüldüğünü televizyondan canlı izleyen komiser Harun’un iki tepkisi oldukça manidar. Bir memur olarak cinayeti gayri ihtiyari atlayıp “ne oldu şimdi bizim zam işi?” diyen Harun dizi olarak Behzat Ç.’nin kodlarını yansıtır. Ardından ekibin dikkatleri bakan cinayetine çevirdiği noktada Harun’un “la oğlum bakan cinayetini bize verirler mi hiç, o büyük iş, uluslararası meseleler falan o işi cinayete vermezler” yorumu filmde diziden ayrı-lıklar olacağını işaret ya da itiraf ediyor. Bakan cinayeti ile bağlantılı “sıradan cinayetler” (her halükarda bakan cinayeti diğerlerini olduğundan küçük hale getiriyor) üzerine yürütülen “büyük” soruşturma mekânsal bir genişlemeyi de beraberinde getiriyor; filmin bir kısmı Kıbrıs’ta geçiyor. Bir seri katili öyküsüne katan film, Batılı polisiyenin klasik materyallerinden bolca faydalanıyor. İmza bırakarak işlenen cinayetler, sosyopat seri katilin duvarları tümüyle yazıyla dolu evi, cinayetin ipuçlarını veren bir katil güncesi vb… Bu mekânsal ve anlatısal genişleme dizideki Ankara halet-i ruhiyesini silikleştiriyor ve bunun mühim sonuçlarından biri; anti-kahraman Behzat, kahraman Behzat’a yakınlaşıyor.
Bu haliyle film, bir devam bölümü olmaktan ve dizi izlenmeksizin anlaşılamama riskinden kurtuluyor. Zira bağımsız bir öyküsü var ve öyküyü işlemekte dizideki kodların en azından bir kısmından feragat edilmiş. Ancak, dizide olumlanan “küçük şeyler” filmde tamamen kaybolmuş demek haksızlık olur. Satır aralarında ilgi çekici sürprizler, güncel politik gündemlerle kurulan başarılı bağlar, laf sokma muzipliğinde politik göndermeler, dizideki kadar güçlü olmasa da Ankaralılık halleri yine zevkli bir Behzat Ç. seyrine yol açıyor.
Film, sonsöz niyetiyle denebilir ki, diziden filme taşınan unsurlar sayesinde başarısız olmaktan yırtıyor; hem de bir dizi-devam bölümü olmamayı başararak. Sinemaya geçişte eklenen yenilikler maalesef Behzat Ç.’nin özgünlüklerini örtme riskini taşıyor ve genel bağlamda da yaratıcı bir sinema dilinden yoksun. Diziyi hiç izlemeyenler için yaratacağı etki ise muhtemelen internetten dizi bölümlerini indirmeye başlamak olacaktır.