Bir grup konuşmasında, haydi başkanlık sistemine geçiyoruz, diyerek Türkiye’yi ‘Başkancı Rejim’e götüren yolu açan, MHP lideri Devlet Bahçeli olmuştu. Yine bir başka grup konuşmasında o, Cumhurbaşkanının dönem sınırlandırmasının anayasa değişikliği ile kaldırılmasını önererek, bu sefer Erdoğan’a ömür boyu başkanlığının yolunu açmayı teklif ediyor.
Mevcut Başkancı Rejim’i başkanlık sistemi olarak nitelemek mümkün değil. Zira Cumhurbaşkanının gücü sınırsız ve güçler ayrımı mevcut değil. Yasama, yürütme, yargı erkleri tek bir kişinin elinde birleşmiş durumda.
Yerel yönetimlerin (belediyelerin) bu güce bir sınırlama getirdiği esasen söylenemez. Zira Türkiye’de yerel iktidar öteden beri vali ve kaymakamların elindedir. Başkancı Rejim bu durumu kendisine uyarlayarak partili vali ve kaymakamlarla, merkezden yerele bölünmez bir iktidar tesis etti zaten.
Belediyeleri ise sosyal hizmet, ulaştırma ve sosyal yardımlar alanına itti. 2019’dan bu yana pek çok kararname ile belediyelerin yetkileri daha da kısıtlandı. Nihayet kayyum atamaları ise, kentlerde de sarayın otoritesini mutlak hale getiriyor. Seçilmiş belediye başkanı ve belediye meclisi darbeyle görevden alınıp, yerine vali ya da kaymakam geçiriliyor. Kısacası, valiler ve kaymakamlar seçimle işbaşına gelmediği sürece, yerellerden Başkancı Rejim’in mutlak otoritesine hiçbir sınırlama getirilmesi mümkün gözükmüyor.
Mevcut anayasaya göre Başkancı Rejim’e getirilen yegâne demokratik sınırlama olarak, geriye, cumhurbaşkanının dönem sınırı kalıyor. Anayasaya göre “bir kişi en fazla iki dönem cumhurbaşkanı seçilebilir.” Bu sınır Erdoğan tarafından 2023 seçimlerinde zaten bir kere çiğnendi. O, 2014 ve 2018’in ardından, üçüncü kez cumhurbaşkanı seçildi. Ne var ki YSK skandal bir kararla buna rıza gösterdi. O skandal kararda, Erdoğan’ın “ikinci kez cumhurbaşkanı seçildiğini” kayda geçirerek ise, bir kez daha aday olmasının önünü kapattı. İşte şimdi Devlet Bahçeli, anayasayı değiştirip bu sınırı da kaldıralım, diyor. Oysa kendileri getirmişti o sınırı! Referandumda oylanmıştı.
Muhalefet ise dönem sınırlamasının demokratik karakterini halka açıklamaktan uzak duruyor. Bugünkü Türkiye’de, Başkancı Rejim ile padişahlık rejimi arasındaki yegâne sınır cumhurbaşkanının dönem sınırlamasıdır. Bahçeli’nin önerisi, Türkiye’ye padişahlık rejimini getirmeye denktir. Dünyada “başkanlık sistemini” uygulayan hiçbir demokratik ülke yoktur ki, dönem sınırlaması olmasın. ABD’de bu, 4’er yıllık iki dönemdir, vb. Dönem sınırının kaldırılması halinde başkan, tüm devlete hâkim olup monark’a dönüşeceği için konulmuştur bu sınır. Deneyim, her ülkede bunu göstermiştir.
Bahçeli’nin Erdoğan’ın “vazgeçilmezliğine” yaptığı vurgu, belki Cumhur İttifakı için geçerli olabilir. Ancak ülkeler hiçbir lider ya da siyasetçi vazgeçilmez değildir. Tersine iktidarlar ne denli mutlak, ne denli uzun süreli olurlarsa o denli çürürler, o denli çok kriz üretirler. Örneğin Bahçeli, “enflasyonu düşürürse” Erdoğan’ın bir daha seçilmesinin “doğal olacağını” söylüyor. Peki enflasyonu yükselten kimdi? Seçim ekonomisi uğruna ülkede hiper enflasyon yaratan ortaklar, şimdi emekçi halka kemer sıktırarak enflasyonu düşürseler (ki zor görünüyor!) bu bir başarı mı sayılacak?
İlginç olan bir diğer nokta, bizzat AKP’nin tüzüğünde milletvekilleri için üç dönem sınırının bulunmasıdır. AKP bunu siyasi yenilenme ve tazelenme adına örnek bir demokratik uygulama olarak anlatmaktadır. Yani dönem sınırlamasının tazeleyici, çürümeyi önleyici karakterini AKP tüzüğü de kabul etmektedir! Madem öyle, Türkiye’yi neden bundan mahrum bırakıyorsunuz?! Milletvekiliyle kıyaslanmayacak derecede güç sahibi olan cumhurbaşkanı söz konusu olduğunda, neden anayasal dönem sınırlamasının etrafından dolanmaya çalışıyorsunuz? Yoksa Erdoğan dışında, aday mı bulamıyorsunuz?