Yerel seçim sonuçlarının sayısal değerlendirmesine de gereksinim var. En azından durumu anlamak ve planlama için gerekiyor. Bununla karşın, söz konusu değerlendirmeyi kesin sonuçlar ilan edildikten sonra yapılırsa daha sağlıklı olacağı düşüncesiyle ertelememiz gerekiyor. Seçim sonuçları, BDP dışındaki muhalefet için beklendiği gibi olmadı. Açıkçası alınan sonuca karşın, iktidarın da derin kaygıları vardı. Tedirgindi. Ama kesin olmayan sonuçlara göre, son seçimlerden 6-7 puan daha gerilerde oy alarak ipi göğüsledi. Bununla birlikte, özellikle muhalefet işin kolayına kaçıp ve de hakkı olmadığı halde halka kızmaya, kötülemeye kalkışmamalı. Aksine anlamaya çalışmalı.
Görünen o ki, muhalefetin elindeki değerlendirme kriterleri yeterli değil. Üç ayı aşkın bir süredir ülkede yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet üzerinden kıyamet kopuyor. Hükümet üyeleri ve birinci dereceden yakınları yargıdan kaçırılıyor.
Ancak halkımızın önemli bir bölümü bu verileri değerlendirme kriteri olarak almıyor. Arap Yarımadası, Afrika ve Orta Doğu ülkelerinin çoğunda olduğu gibi, Türkiye’de de yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık vb. olaylar seçmenin önemli bir bölümünün tercihini etkilemiyor. Etkileyeceği beklentileri üzerinden hesap yapanlar yanıldı. Bu sonuçları halkı bugüne kadar dikkate almadığımız, görmediğimiz özellikleri üzerinden değerlendirmemiz gerektiğinin bir verisi olarak da kabul etmeliyiz. Gelecek için.
Gelelim balkona. Başbakan Erdoğan’ın artık klasikleşen balkon konuşmasının içeriğinden önce balkonda olmayanlar ve olanlara bakmamız gerekiyor. Başta Arınç olmak üzere partinin önemli kadrolarından bir bölümü balkonda yoktu.
Dikkatimizden kaçmamalı. Özellikle AKP’nin bundan sonraki adımlarının açıklandığı bir platformda yer almamış olmaları iç bütünlükleri açısından dikkat çekici. Yanı sıra yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlık suçlamalarının baş aktörlerinden bir bölümü balkonda yer aldılar. Anlaşılan Başbakan, sandıktan çıkan sonucun aklanmak için yeterli olduğunu düşünüyor. Bununla birlikte, balkonda ortaya çıkan tablo kendi kadrolarından bir bölümünü bile ikna edemediğini gösteriyor.
Başbakan Erdoğan, 17 Aralık’ta başlayan krizle mücadelede kendine özgü tutum ve davranışını korudu, tek başına ve her türden suçlamayı reddederek karşı saldırıya geçti. Suçlayanları suçladı. Bunu yaparken bir yandan seçmenini konsolide ederken, öte yandan koalisyon ortağını ekarte etmeyi başardı. AKP seçmeni kendi içine kenetlendi, suçlananların etrafına koza ördü. Sandıkta da gereğini yaptı.
Balkon konuşmasına gelince. Seçim sandığı kimin yöneteceğini belirler, nasıl yöneteceğini değil. Oysa Başbakan balkon konuşmasında nasıl yönetmeye devam edeceğini açıkladı; “dediğim dedik, çaldığım düdük” diyor. Açıklamaların içeriğinden iç açıcı verilere ulaşmak mümkün değil. Görünen siyasette de günlük yaşamda da gerilim ve şiddet artacak, kutuplaşma daha da belirginleşecek.
Başbakan, bu zamana kadar olduğu gibi bundan sonraki yeni görevlerde de başarılı olacağını bizzat ifade etti. Bu açıklama, Başbakan’ın son üç ay içinde neredeyse yitirdiği Cumhurbaşkanlığı hayalini gerçekleştirebilmek için, seçim sonuçlarını bir veri olarak aldığını gösteriyor. Bu nedenle, muhalefetle olan gerilimi artırarak devam ettirecek görünüyor. Bu süreç, bir erken seçimi bile getirebilir. Oysa, kuvvetler ayrılığı yeniden kurulmadan, rüşvet, yolsuzluk ve hırsızlık iddiaları bağımsız mahkemelerde sonuca ulaştırılmadan ne Başbakan ne AKP ülkeyi eskisi gibi yönetemez. Erdoğan, kendi seçmenini konsolide ederken, kendisine oy vermeyenlerin de konsolide olmasına aracılık etti. En son Berkin Elvan’ın cenazesi de gösteriyor ki AKP’ye oy vermeyenler eskiden olduğu gibi yürütmenin uygulamalarına sessiz kalmayacaklar. Yanlış buldukları, hoşnut olmadıkları durumlarda itirazlarını örgütlü bir biçimde dile getirebilecekler.
Kitlesel başkaldırılar sürpriz olmayacak. Bu, devlet şiddetini daha da artıracak. Şiddet te başkaldırıyı büyütecek.
Seçimler öncesinde Başbakandan desteğini çeken uluslararası güçlerin belirli bir pazarlık sonrasında çark etmeleri kimseyi şaşırtmamalı. Bir süredir devam eden, ulusal sermaye gruplarının kendi içindeki mücadelesi daha da sertleşecek.
Görünen o ki uluslararası sermaye ile organik ilişkilerine karşın, Başbakan tarafından dışlanan sermaye grupları dışlanmaya devam edeceğinden, yaşam mücadelesi verecekler. Bu savaş ortalığı toza dumana katabilir.
Dilerim muhalefette bunları görüyordur. Seçim sonuçları üzerinden gerilim yaratmak yerine, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı talebi ile kendini toparlayıp, barış, özgürlük, eşitlik ve ekmek talebi üzerinden mücadeleye kaldığı yerden devam etmelidir.
1 Nisan 2014 Evrensel Gazetesi