KORKUT AKIN yazdı: “Şiir, bir boyutuyla, bambaşka dünyaların kapılarını açmamıza yarayan anahtardır. Bir boyutuyla düşler dünyasına sokar bizi sakınmaksızın, bir
diğer boyutuyla da çeker çıkarır o bozuk düzenin içinden.
KORKUT AKIN
Şiir, bir boyutuyla, bambaşka dünyaların kapılarını açmamıza yarayan anahtardır. Bir boyutuyla düşler dünyasına sokar bizi sakınmaksızın, bir diğer boyutuyla da çeker çıkarır o bozuk düzenin içinden.
Peki, niye “boyut”? Çünkü şiir çok boyutlu dünyanın bilinen boyutlarına eklenen bir yenisidir de onun için. Her şiirde her dizede her sözcükte hatta, yenilenir yeni boyutlara geçeriz. Büyürüz. Güçleniriz. Göneniriz. ‘Aşarız bendimizi, enginlere sığmaz taşarız’.
Tam da onun için şiir okumak gerekir. Tam da onun için şiir yaşamak gerekir. Buna da bağlı olarak şiir iç içe geçmek gibi itiraz edip ayrılmaktır da bir o kadar…
Öykü yazmak gerek…
Şair, şiirce söylüyor gördüğünü, şiirce örüyor hayatını. Haydar Ergülen, bu örüntülerini biz okurlara hiç zaman kaybetmeksizin hemen yetiştiriyor. Çalışkan ve bir o kadar da üretken bir şair Ergülen. Sadece şiir de yazmıyor, denemeleri var, şiirce. Öyküleri var, şiirce. Anlatıları var, şiirce. Günümüz edebiyatının, yani bizim coğrafyamızın edebiyatının en güçlü ve üretkenlerinden biri.
Önce öyküsünü yazmak gerektiği söylenir yapılacak işin, hele de sanatsal ise daha çok ve elzem olarak.
Haydar Ergülen, şiiri yazıyor, öyküsünü de biz okurlara yazdırıyor. Kimi zaman keyifli, renkli kimi zaman hüzün yüklü. Aynı dizeler belki okuduğumuz -ki, ben şiirin defalarca, hem de yüksek sesle okunması taraftarıyım- yine de her seferinde değişik anlamlar yüklenip bambaşka dünyalara kapı aralamamı sağlıyor.
Hınzır bir incirin balı…
“Yolun sende başlayıp sana dönmesi ne güzel
baharın sende başlayıp yaza dönmesi ne güzel
binlerce kuşun sesi açıyor gibi omuzlarında
aşkın sende başlayıp nara dönmesi ne güzel”
…diyor daha ilk şiirde. Birlikte çalışma olanağı bulduğum, sohbetine doyum olmaz Cengiz Sezici’nin kaybıyla inanılmaz bir hüzün çöküyor omuzlarıma bu dizelerle. Aynı filmi izleyip bambaşka açılardan bakıp da sanki apayrı filmlermiş gibi yazılar yazdığımız, sonra yüz yüze konuşurken aslında aynı çizgiyi sürdürdüğümüzü görüp içten güldüğümüz Cüneyt Cebenoyan’ın hazin ölümüyle daha da katmerleniyor o hüzün. Aynı kitabın aynı sayfasındaki aynı dizeler, okuyan da aynı (tamam, insan da durduğu yerde durmuyor, muhakkak ki değişiyor, temel yasada yer aldığı gibi) ama duygu apayrı.
Buralarda bir yerde…
“Gecenin ekmek gibi
koktuğunu duydum sende
bir yangın çıkmıştı da
sanki iki tende
soyunuyorlardı
birbirlerinin kabuklarını
soyar gibi yaralarından
aşkın ekmeğini bölüşür gibi
sevişiyorlardı sıcacık”
…dizeleri de Haydar Ergülen’in aşkın kırlarından topladığı, güneş kokulu, güneş tadında, alabildiğine yeşil ve mavi, alabildiğine sevinç taşıyan şiirler. Kırlardan toplanan harfler coşkulu, heyecanlı, umutlu ve mutlu bir aşka dönüşüyor. Bitimsiz.
İdilikler
Haydar Ergülen
Şiir
Kırmızı Kedi Yayınları
Ocak 2019, 81 s.