Anayasa Mahkemesi (AYM)i, Aydınlık Gazetesi çalışanı ve İşçi Partisi (İP) üyesi Osman Erbil’in protesto gösterisi sırasında gözaltına alınması ve hapis cezası alması üzerine yaptığı itiraz başvurusu üzerine barışçıl bir protestonun engellenerek gözaltı uygulaması yapılmasını ve yasadışı gösteriye katılmak suçundan dava açılmasını hak ihlali saydı.
Başvurucu Osman Erbil, 24 kişilik bir grupla Aydınlık Gazetesi ve üyesi olduğu İşçi Partisinin bazı yöneticilerinin gözaltına alınmasını protesto etmek için ABD Büyükelçiliği önünde basın açıklaması yapmak istemelerinin engellenerek gözaltına alınması ve yasadışı gösteriye katılmak suçundan hapis cezasına mahkûm edilmesi nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar veren Yüksek Mahkemenin gerekçeli kararı Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı.
Yüksek Mahkeme, başvurucunun keyfi ve yasal bir dayanağı olmaksızın gözaltına alındığı ve 13 saat süre ile kişi özgürlüğünden alıkonulduğu şikâyetinin Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başlamasından önce gerçekleştiği ve sona erdiği gerekçesiyle zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verdi. Başvurucunun basın açıklaması nedeniyle TCK’nın görevi yaptırmamak için direnme hükmünü içeren 265. Maddesinden 5 ay hapis cezasına mahkum edilmesini Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlal edildiğini savunduğunun anımsatıldığı gerekçede, ifade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki öneminin, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerli olduğu kaydedildi. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde elzem olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına aldığının vurgulandığı gerekçede, çoğulculuğun, hoşgörü ve başkalarının düşünce ve inançlarına saygı duymanın demokratik toplumun vazgeçilmez özelliklerinden olduğu belirtildi. Çoğulcu demokrasilerde, çoğunluğun fikrinin her durumda üstünlüğünün olduğu ileri sürülemeyeceği gibi azınlık veya muhalif fikirlerin korunması ve bunların ifade edilmesinin güvence altına alınması demokratik ilkelere saygının bir göstergesi olduğunun altının çizildiği gerekçede, “Muhalif ve azınlıkta kalan fikirlerin, çoğunluğun fikirleri nazarında kışkırtıcı veya rahatsız edici olması durumunda dahi korunarak güvence altına alınması çoğulculuğun, açık fikirliliğin, hoşgörünün ve demokratik bir toplumun gerekliliğidir” denildi.
Gerekçede, “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve İfade özgürlüğü, demokratik toplumunun en temel değerleri arasındadır. Demokrasinin özünde açık bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücü yer almaktadır. Şiddete teşvik ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında toplantı ve ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeler ve bakış açılarını şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da eylemlerin yasadışı olduğu durumlarda dahi, demokrasiye zarar verir. Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin, toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla kendisini ifade edebilmesi imkânı sunulmalıdır” denildi. Anayasa’nın fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına aldığının belirtildiği gerekçede, kolektif bir şekilde kullanılan bu hakkın, düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşünceleri açıklama imkânı verdiği ifade edildi.
Toplanma hakkının amacının şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunması olduğu, bunun dışında toplantının veya gösteri yürüyüşünün hangi amaçla yapıldığının bir öneminin olmadığının belirtildiği gerekçede, “Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasadışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlemesi tek başına toplantı veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve olumsuz tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez” denildi. Bu hakka getirilecek sınırlamaların meşru amaçlar çerçevesinde olması gerektiğinin ifade edildiği gerekçede, “Toplantı hakkına müdahale demokratik toplum için gereklilik arz etmelidir. Son olarak müdahale, meşru amaçları gerçekleştirmek için ölçülü olmak zorundadır” denildi.
Anayasada herkesin önceden izin almaksızın barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının güvence altına alındığının anımsatıldığı gerekçede, “İzin ve bildirim usullerinin uygulanması toplanma hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamak içindir. Derhal tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto barışçıl yöntemlerle yapıldığında, bu tür bir eylemin, sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirilmelidir” denildi.
Barışçıl bir gösteri sırasında yapılanların veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırmaların toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan davranışlar olarak kabul edilebileceğine dikkat çekilen gerekçede, “Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir. Başvurucunun, protesto amacıyla basın açıklaması yapan grupla birlikte gözaltına alınarak toplantının dağıtılmasının toplanma hakkına yönelik bir müdahale olduğu açıktır. Bununla, toplanma hakkının sadece kullanılması sırasında değil kullanılmasından sonraki muamelelerinde hak üzerinde sınırlayıcı etkisi gözetildiğinde başvurucu hakkında açılan kamu davası sonucunda neticeten beş ay hapis cezasına hükmedilmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa dahi toplanma hakkında yönelik bir müdahale kabul edilmelidir” değerlendirmesine yer verildi. Polis tarafından tutulan tutanaklara göre gösterinin kamu düzeninin bozulmasını engellemeye ve kamu güvenliğinin sağlanmasına yönelik olduğunun anlaşıldığı ve müdahalenin meşru bir amaç taşıdığının kabul edilmesi gerektiği bilgisine yer verilen gerekçede, şöyle denildi:
“Güvenlik bölgesi uygulamasının TBMM’nin güvenliğini sağlamak amacını gerçekleştirilmek için her somut olay açısından ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale eden kamu otoritelerinin şekli bir bakış açısı ile mesafe sınırını gözeterek yapılan toplantının yasaya aykırı olduğunu tespit etmesi ve bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenleyenlere müdahale etmesi müdahaleyi tek başına haklılaştıramaz. Müdahale gerekçeleri olayın somut koşulları çerçevesinde ilgili ve yeterli olmalıdır. Eylemin yapıldığı yer, TBMM’nin güvenliğine ve çalışma düzenine yönelik bir tehdit oluşturmadığı gibi günlük olağan çalışmasına müdahale edecek etki ve mesafede de bulunmamaktadır. Bu durumda polisin, gerekli güvenlik önlemlerini alarak makul ve itidalli davranışıyla bu gösteriyi sonlandırması yerine basın açıklaması yapmalarına müsaade etmeden yaklaşık 15 dakika gibi çok kısa bir süre içinde başvurucu ve diğer katılımcıları gözaltına almasının demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olduğu söylenemez.”
Barışçıl bir gösteri nedeniyle cezai yaptırım tehdidi altında bulunmanın kural olarak meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengeyi sağlamadığının belirtildiği gerekçede, “Başvurucunun, barışçıl bir gösteri olmasına rağmen yasadışı olması gerekçesiyle beş ay hapis cezasına mahkûm edilmesinin, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa dahi, başvurucuyu ceza tehdidi altında tutmaya devam etmesi ve kararın caydırıcı etkisi nedeniyle ölçülü olduğu söylenemeyeceği gibi Anayasada belirtilen kamu düzeni ve milli güvenliğin sağlanması için gerekli olduğu da söylenemez. Bu bağlamda, başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile kamu düzeni ve güvenliğinin korunması arasında dengenin sağlanamadığı tespit edilmiştir. Başvurucunun Anayasa ile güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır” denildi.