HAKAN GÜRGEN yazdı: “Türk ordusunun kullanmaya başladığı Türk SİHA’larına, Almanya’daki Ramstein askeri üssü aracılığı ile, Ramstein üzerinden, NATO ve ABD’nin SİHA’lar için geliştirdiği özel istihbarat ve yer belirleme, görüntüleme teknolojileri, GPS ve uydu bazlı teknik donanım ve ayrıca değişik türden veri iletişimi ile destek sunulmakta mıdır?”
HAKAN GÜRGEN
Almanya Barış güçleri, ABD haydutlarının Kaiserslautern yakınlarındaki Ramstein ABD üssü üzerinden, Ortadoğu, Afganistan ve Afrika'ya yönelik olarak sürdürdükleri, şimdiye dek binlerce kişinin ölümü ile sonuçlanan illegal Drohne savaşlarını, bu “yargısız infaz”ları, sözkonusu “tesis” önünde, 9 Eylül günü protesto etti. Adı geçen “Ramstein ABD üssü” ve ayrıca Alman/Hollanda NATO AWACS'ları, Alman Tornado uçakları şimdi de ayrıca, Türk SİHA'larına teknolojik haberleşme/veri aktarımı desteği sunuyor mu? Cevaplandırılması gereken güncel soru budur. Uluslararası hukuk çerçevesinde gerçeği bilmek istiyoruz.
Ramstein, “Drohne” (İnsansız Hava Aracı – İHA) savaşlarında ABD'nin modern savaş makinası açısından bir merkezi unsurdur. Bu yazım, “Drohne” savaşları, ABD/NATO'nun kuralsız ve hukuksuz saldırganlığı ve Avrupa Barış Hareketinin buna karşı duruşu konusunda bir bilgilendirme ve ardından bir değerlendirmeyi içermektedir.
İHA'nın, SİHA'nın ne demek olduğuna ülkemizde pek kısa bir süre önce yakından (yeniden) tanık olduk, anladık. Türk sermayesinin “milli” özel savaş sanayisinin bir üretimi olan SİHA'lar (Silahlı İnsansız Hava Aracı) Hakkari'de sivil insanların üzerine ateş açmıştı.
BBC ilgili haberi şöyle geçti: “31 Ağustos 2017'de saat 15.30 sıralarında, Hakkari kent merkezine 20 kilometre uzaklıktaki piknik alanı olarak kullanılan Kanireş Çeşmesi'nde dört kişi SİHA ile vuruldu. Mehmet Temel (35) yaşamını yitirdi, İbrahim Sak (54), İsmail Aydın (43) ve Musa Tarhan (54) yaralandı.”
“Hakkari Valiliği, olaydan sonra ‘Oğul Köyü Kanireş Çeşmesi bölgesinde tespit edilen (1) dinamik hedefe, 31 Ağustos 2017 Perşembe günü saat 15.30 sıralarında, SİHA (BAYRAKTAR) ile (1) bomba atılmıştır’ şeklinde bir yazılı açıklama yaparak vurulanları ‘bölgedeki teröristlerle toplantı halindeki işbirlikçiler’ olarak tanımladı.”
“Olayın ardından HDP Hakkari milletvekilleri ve CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, SİHA'nın vurduğu kişilerin ‘terörist’ değil, şehir merkezinde herkesin tanıdığı siviller olduğu yönünde açıklamalar yaptı.”
Soylu: Güvenlik kuvvetlerimiz çok dikkatli, bir takım hatalar olabilir
“İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Kurban Bayramında Trabzon'u ziyareti sırasında konuyla ilgili şunları söyledi:
"İHA'larla çok terörist görüyoruz. Kısıtlarımız vardır, biz bu kısıtlarımız dışında kesinlikle hamle ortaya koymayız. Özellikle terörist olarak nitelendirmediğimiz veya vatandaşı bir şekilde teröristle yan yana gördüğümüz hiçbir noktada bir müdahale bugüne kadar ortaya koymadık.“
"Teröristle vatandaşı ayırarak esas terörle mücadele ortaya koymaya çalışıyoruz. Bu konuda da güvenlik kuvvetlerimiz çok dikkatli davranmaktadırlar. Bir takım hatalar, eksiklikler olabilir. Bunları da değerlendirerek gerekli tedbirleri de alıyoruz."
SİHA veya diğer ismi ile İHA konusu – bu vesile ile – bizim ülke gündemimizde de güncellik, ayrıca anlam ve değer kazanmış oldu.
SİHA'lar aracılığı ile yapılan devlet saldırısının bir tür “yargısız infaz” olduğu açıktır. Mahkeme yok, delil yok ve savcılık iddiası bile yok, ortada (görünüşte bile olsa) izlenmiş hukuki bir süreç, bir hakim kararı yok, özetle hiçbir biçimde (şekli de olsa) hukuk yok, kanun yok.
Bu “sorun”un, bu hukuksuzluğun, daha da köklenip, daha da dal-budak kazanacağı şimdiden öngörülebilir.
Bu salt “Erdoğan diktatörlüğü uygulaması” değil, aynı biçimde dünya genelinde yaygınlık, ivme ve yeni biçim kazanan “haydut devlet” uygulamalarının bir parçasıdır.
O nedenle “konu”yu bu bütünlük ve evrensellik/genellik içinde ele almak yerinde olur.
Nobel Barış ödülünü, daha iktidara geldiği ilk anda, ortada henüz bir icraatı bile yokken “peşin” olarak kazanan ABD eski başkanı Obama, kendi döneminde yılda ortalama 3,000-3,500 ölüm kararını İHA'lar, SİHA'lar üzerinden uygulatmıştı.
SİHA'lar ile gerçekleştirilecek illegal “infaz”lara ilişkin “ölüm listesi -yıllar boyu her sabah- başkan Obama'nın önüne geliyor, o da “ölüm emri”nin altına imzasını atıyordu.
“Kör ölür badem gözlü olur” misali Trump'ın seçim zaferi sonrası, baş katil Hillary Clinton'un seçimleri kaybetmesinin ardından sentetik olarak, ana akım medya tarafından yeniden “parlatılan” eski başkan Obama, bu İHA/SİHA kanunsuzluğunu ve zorbalığını kurumlaştıran “haydut başkan” ve “katil” olarak tarihe geçecektir.
“Drohne” (SİHA) adlı cinayet makinasının başında, -bir ekran ve bir dizi joy-stickler ve rengarenk elektronik düğmeler aracılığı ile (adeta bilgisayar başında savaş oyunu oynarmışcasına) kumanda ederek “operasyon” yürütenlere “Drohne-pilotu” ünvanı takılıyor.
Bu “pilot”lardan birisi, Brandon Bryant, 2013 yılında değişik magazin dergilerine verdiği mülakatlarda, şimdiye kadar 6 bin uçuş saatini arkasında bıraktığını anlatıyordu.
“İşveren”i kendisine 109,000 dolar tutarında “bonus” teklif etmesine rağmen, artık devam etmek istememişti.
İşten ayrılması dolayısıyla düzenlenen “veda partisinde” bir dizi teşekkür konuşmaları dışında, yapılan övgüler sonunda, eline bir “başarı sertifikası” sıkıştırılmıştı.
ABD askeri Brandon Bryant, söz konusu sertifikayı, şimdiye değin ardında tamı-tamına 1.626 ölü bıraktığı için elde etmişti.
Virtuel video-game tadındaki hayat ve ölüm kadar gerçek bu “operasyon”lar binlerce can'a ve yıkıma mal olmuştu. Brandon Bryant'ın kendisi, SİHA'lar, Drohne'lar ile gerçekleştirilen bu “oyun”ların “çocuk ölümleri” ile de sonuçlandığını söyleyecekti.
Brandon Bryant, virtüel olarak Nevada'da koltuğunda düğmelerle oynayarak otururken, gerçek hayatta ise, binlerce kilometre uzakta çocukları bile vurduğunu biliyordu.
Birçok “katil/fail”den biri olarak Brandon Bryant'ın Nevada çölünün herhangi bir yerindeki bir askeri bunkerde koltuğunda oturarak yıllarca sürdürdüğü oyunu, operasyon bölgeleri olan Afganistan, Ortadoğu ve Afrika'da gerçekleştirmek için, teknik komünikasyonunun coğrafi alana kısmen yakınlığı gerekliydi.
Söz konusu “olay mahalli”ne daha yakın olan bir “teknik aktarma istasyonu”nun erişim aracılığına ihtiyaç vardı.
Bu yer, bu “ara istasyon” Almanya'daki ABD askeri üssü Ramstein'dır.
Böylelikle, Ramstein üssünün bulunduğu toprakların (güya) egemeni Federal Almanya Cumhuriyeti devleti, kendi mahkemeleri, hükümetleri ve parlamentosu tarafından herhangi bir onay'a gerek duyulmadan “teknik aktarma istasyonu” Ramstein aracılığı ile her yıl yaklaşık kanunsuz, yasasız, hukuki yargılamasız, mahkeme kararsız üç bin ölümün sorumluluğunu, faturasını (birlikte) taşımaktadır.
Bu nedenle Almanya'daki Barış Hareketi 9 Eylül Cumartesi günü, Alman Federe hukukunun üstünden atlayarak, NATO kardeşliği çerçevesinde ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında kaybeden (Almanya) ve işgalci devlet (ABD) ilişkisi çerçevesinde faaliyet sürdüren ve bu kanlı ve illegal Drohne savaşının sorumluluk mekanı olan, Kaiserslautern yakınlarında kurulu “Ramstein” ABD üssünün önünde bir portesto gösterisi düzenledi.
Bu gösteride, -ne yazık ki- HDK dahil ülkemiz diasporasının Almanya'da yerleşik muhalif siyasi akımları yer almadılar.
Peki, Avrupa’daki Türkiyeli ilerici, demokratik ve barış yanlısı güçlerin katılmaması, bu üzücü durum, salt Almanya/Avrupa Barış Hareketinde aslında bizlerin de sırtına düşen pay ve yükten kaçınmak anlamında mıdır?
Yoksa Ramstein üssünün aynı zamanda ülkemizdeki gelişmeler ile de olan/olabilecek doğrudan ilişkisi de bununla birlikte gözden mi kaçmaktadır?
Biliniyor: Drohne ölümleri ile bu “savaş oyunu” şimdi de Türkiye'ye geldi.
Şimdi artık Türk ordusu, NATO haydutluğunun yönlendiricisi ABD gibi, muhalifleri Drohne'lerle öldürmeye mi başlayacak?
Hakkari'de bir kişinin ölümü ve iki kişinin ölümü ile sonuçlanmış olan kısa bir süre önce yaşanan “olay” giderek “standart uygulama”, muhaliflere ve gerillaya karşı olağan savaş metodu haline mi dönüşecek?
Roboski'de yaşanan katliam türünden uçakla bombalamalar acaba yerini Dhrone saldırısı ile ölümlerle yer mi değiştirecek?
Kürt köylüleri, Kürt kaçakçıları, elbette Kürt muhalifleri, Kürt gerillası şimdi artık Drohne'larla mı ölüme gönderilecek, katliamlara uğratılacak?
Yönelimin bu olduğu öngörülebilir.
Ancak yukarıda aktardığım bu varsayım ve “veri”den çok daha önemlisi, bilmemiz gereken ve bu bağlamda öncelikli sorulması gereken soru şudur:
Söz konusu Türk Drohne'ları, Türk SİHA'ları hedeflerini belirlemek için “teknik istihbaratı” nasıl toplamaktadır, derlemektedir, ya da nasıl ve nereden almaktadır?
Bu aşamada açıklıkla, ilk ağızda söylenmesi gereken, söz konusu ölümlere yol açan SİHA saldırılarının öncesinde “hedef tespiti” için gerekli verileri Türk askeri kaynaklarının öz güçleri, mevcut teknikleri ile toplamalarının çok zor hatta imkansız olduğudur.
Bu şüphe, şu ek soruyu akla getirmektedir: SİHA saldırılarına kaynak teşkil eden veri akışı, AWACS uçakları ile bölgede konuşlanmış olan Almanya ve Hollanda (NATO) askeri güçleri tarafından mı Türk ordusuna verilmektedir?
Almanya devletine ait Tornado istihbarat uçaklarının Suriye, Irak ve Türkiye üzerinde derledikleri ve NATO'ya iletilen askeri veriler, Türk devletinin SİHA operasyonlarına teknik temel teşkil etmekte midir?
Son olarak da sormalıyız ki: Türk ordusunun şimdi giderek daha çok kullanmaya başladığı Türk SİHA'larına, Almanya'daki Ramstein askeri üssü aracılığı ile, Ramstein üzerinden, NATO ve ABD'nin SİHA'lar için geliştirdiği özel istihbarat ve yer belirleme, görüntüleme teknolojileri, GPS ve uydu bazlı teknik donanım ve ayrıca değişik türden veri iletişimi ile destek sunulmakta mıdır?
Türk SİHA'larının kullandığı software ve virtüel görüntüleme teknikleri, ABD ve NATO üzerinden mi gelmektedir?
Türk SİHA'larının kullanımına dair gerçek nedir, kamuoyunun olup-biteni bilmeye hakkı var!
Eğer bu varsayım ve kaygılar, hatta şüpheler gerçek ise, o zaman Avrupa'da güçlü bir kitle tabanına ve örgütlenmeye sahip Türkiyeli diasporanın, 9 Eylül'de Ramstein üssü önünde gerçekleşen coşkulu Barış gösterisine katılmamış olmasına, söz konusu barış güçleri ile omuz omuza olamamaktan dolayı hayıflanacağımız, üzüntü duyacağımız bir gerekçe daha fazladan vardır, bu biline.