Doğan Özgüden Artı Gerçek için yazdı – Kadir Akın, Garo Paylan ve Hayko Bağdat, radikal solun her geçen gün daha da güçlendiği Brüksel’de Ermeni devrimci Paramaz’ın kavgasını tanıttılar.
2 Nisan 2022 cumartesi günü Belçika Demokrat Ermeniler Derneği’nin Brüksel hava alanı yakınlarındaki lokalinde Ermeni, Asuri, Kürt, Türk ve Belçikalı dostlarla yine birlikte olduk, bu kez üç değerli konuğu, Red belgeselinin yapımcısı ve yönetmeni yazar Kadir Akın, HDP milletvekili Garo Paylan ve gazeteci Hayko Bağdat’ı bağrımıza bastık.
Belgeseli ve ardından üç konuğumuzun Dr. Bogos Yalım’ın yönetimindeki söyleşisini, Belçika’da kırk yılı aşkın süredir soykırım inkarcılığına ve Türkiye’nin diktacı yönetimlerine karşı hep birlikte mücadele verdiğimiz Brüksel Kürt Enstitüsü başkanı Derwich Ferho, Belçika Asuri Enstitüsü başkanı Nahro Beth-kinne, bir süre önce Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in 15. yüzyılda Osmanlı’ya başkaldırısı üzerine Percligia adlı Fransızca kitabı yayınlanmış olan Bahar Kimyongür’le birlikte izledim.
1915’in Haziran ayında 19 arkadaşıyla birlikte Beyazıt meydanında idam edilen devrimci Paramaz’ın kurgusu üzerine gelişen Red belgeseli, sadece 1915 soykırımının nedenleri, uygulanışı üzerine önemli bilgiler vermekle kalmıyor, Türkiye sosyalist hareketinin kökenleri ve gelişimi konusundaki bir cehaleti, hattâ bir inkarcılığı da büyük bir cesaretle ortaya koyuyor, soykırımın sadece yüzbinlerce Ermeni’nin öldürülmesi değil, aynı zamanda entellektüel ve kültürel mirasın yok edilmesi, sosyalist fikirlerin köklerine zarar verilmesi anlamına geldiğini anlatıyor.
Gerek belgeselde, gerekse Kadir Akın’ın gösterimi izleyen konuşmasında, Türkiye sosyalist hareketi tarihinin, şimdiye kadar yazılıp söylendiği gibi Türk sosyalistleriyle değil, 1887’de Ermeni devrimciler tarafından kurulan Sosyal Demokrat Hınçak Partisi ile başlamış olduğu net şekilde ortaya konuyordu.
Dahası, 93 harbi sonrası Berlin Anlaşması’ndan doğan hakları için mücadele eden Ermeni devrimcilerinin 1908’de ilan edilen meşrutiyet sonrası birlikte yaşama iradesini nasıl savundukları, yeniden açılan Meclisi Mebusan’ndaki Ermeni milletvekillerinin sosyal haklar için ne denli mücadele verdikleri belgeleniyordu.
Bu gerçeklerin belgelerle ortaya konması, Türkiye İşçi Partisi’nin kurulmasından beri 60 yıldır Türkiye sol hareketinin içinde aktif yer almış, yönettiği yayınlarla sol düşüncenin yayılmasına katkıda bulunmuş bir kuşağın mensubu olarak benim için özellikle büyük önem taşıyordu.
Bir ay önce, bizim sürgünümüzün 50. yılı dolayısıyla Belçika Demokrat Ermeniler Derneği’nin düzenlediği toplantıdaki konuşmamda belirttiğim gibi, onyıllarca militanlığını yaptığım sol hareket, 1915 Soykırımı inkarına karşı ta 2007’de Hrant Dink’in katline kadar susmakla, inkarcı devlet yönetiminden ve medyasından hesap sormamakla, tarih önünde sorumluydu…
Bu acı gerçeği tüm çıplaklığıyla öğrenip tavır almak benim için de Türkiye’deyken değil, ancak 12 Mart 1971 darbesinden sonra başlayan sürgün yaşamımızda mümkün olmuştu.
Sadece 1915 Soykırımı mı?
28-29 Ocak 1921’de TKP lideri Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Karadeniz’de alçakça katledilmesi de, cumhuriyetin tek parti döneminde de, çok partili döneminde de onyıllarca Türkçü ve İslamcı medya tarafından yok sayıldığı gibi, örneğin 1961’de kurulan Türkiye İşçi Partisi’nde onların anısını yaşatacak herhangi bir duyuru yapılmamış, etkinlik düzenlenmemişti.
Bu suskunluğu, üzerinden 46 yıl geçtikten sonra ilk kez, SBF Öğretim üyesi Mete Tuncay, “Türkiye’de Sol Akımlar” adlı doçentlik tezinde Mustafa Suphi, eşi Maria, Ethem Nejat ve 13 arkadaşının katli üzerine üzerine belgeler açıklayarak bozmuştu. Biz de Ant Dergisi’nin 12 Aralık 1967 tarihli sayısında bu açıklamaları “Yakın tarihin en korkunç siyasi cinayeti: Mustafa Suphi nasıl öldürüldü?” başlığı altında yansıtmıştık. Ant’ın Ocak 1971 sayısında da Tatar Bolşevik lideri Sultan Galiyev ile B. Ömerov ve R. Şakirbekov’un Mustafa Suphi üzerine yazılarıyla konuyu tekrar gündeme getirmiştik.
Ama Sosyal Demokrat Hınçak Partisi’nin Türkiye’nin sol mücadele tarihindeki önemli yerini ancak 48 yıl sonra, Kadir Akın’ın 2015’te yayımlanan Ermeni Devrimci Paramaz adlı kitabıyla öğrenecektik.
12 Eylül darbesinden sonra altı yıl cuntanın zindanlarında yatırılan, daha sonra çeşitli sol dergi ve gazetelere yazılarıyla katkıda bulunurken HDP’nin ve SYKP’nin kurucuları arasında da yer alan Kadir Akın, hem bu kitabıyla, hem de geçen yıl yayımlanan Saklı Tarihin İzinde adlı yapıtıyla devlet terörünün koyduğu sansür perdesinin yırtılmasına ve de sol hareketimizin tarihinin nisyan, ihmal ve inkarlardan arındırılmasına büyük katkıda bulunuyor.
Evet, TKP’den önce de bazı sol partiler, örneğin 1910’da Osmanlı Sosyalist Fırkası, 1918’de Sosyal Demokrat Fırkası, 1919’da Türkiye Sosyalist Fırkası ve Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası kurulmuştur, ama öncelik, Red belgeselinin vurguladığı gibi 1887’de Ermeni devrimciler tarafından kurulan Sosyal Demokrat Hınçak Partisi’nindir.
Türkiye solu, nasıl 28-29 Ocak 1921’de Karadeniz’de alçakça katledilen TKP lideri Mustafa Suphi ve 14 yoldaşına saygı borçluysa, ondan 6 yıl önce, 15 Haziran 1915’te Beyazıt Meydanı’nda asılarak katledilen Paramaz (Madteos Sarkisyan) ve 19 yoldaşına da aynı düzeyde saygı borçludur.