ŞENOL MORGÜL yazdı: “Tipik bir Miyazma hali; iflah olmayan bir lanetin hastalıklı kokuları çinde çürüyüp gidiyoruz. Lanetin sahipleri çürüyor, biz çürüyoruz, dünya çürüyor… Belli ki bu lanetin, her şeyi donduran ‘testisi’ kırılmadan, su akıp yolunu bulamayacak!”
ŞENOL MORGÜL
İnsanlığın bildiği bütün yalanlar söylendi…
Atreus, Yunan mitolojisinde uğursuzluklarıyla ünlü Atreusoğulları’na adını vermiş ve “Tanrı Makamı”ndan konuşan bir kral. Tüyler ürpertici cinayetler, akıl almaz intikamlar, kin ve nefret duygularının lanete dönüştüğü bilumum şiddet unsurlarını deste yapmış bir efsane…
“Atreus laneti” sanatta ve mitolojide sıklıkla kullanılırken psikolojiye de “Atreus kompleksi” diye geçmiştir. Babanın kendi çocuğuna karşı, kontrol dışı öldürme isteği ve bilinçaltındaki intikam duygusunu anlatır.
Yunan mitolojisindeki sayısız hikaye, sembol ve isimlerin hepsini öğrenip aklımızda tutmamız çok zor ama ben bir ‘Karadenizli kolaycılığı’ yapayım:
Her ne kadar hikaye Atreus’un adıyla anılıyorsa da tüm soyun fermanı olan bu lanetin fitilini Atreus’un dedesi tutuşturmuş, babası devam ettirmiş. Lanet ve uğursuzluk miti aynı soyun sopu olan Atreus ve kardeşi Thyestes’e de bulaşmış ve Atreusoğulları’ndan kimse iflah olamamış.
Abi kardeş iktidar kavgası yüzünden birlikte ilk günahlarını işleyip kızkardeşlerini öldürürler. Babası bu olaydan dolayı iki kardeşi ülkeden sürer.
İki kardeş, lanetliler kervanına adımlarını attıkları andan itibaren iktidar kavgasıyla birbirlerinin kuyusunu kazmaya başlarlar. Yengesi ile gönül macerasına giren Thyestes, yakayı ele verince abisinin küçük oğlunu da alıp kaçar. Yeğenini bir savaşçı olarak yetiştirip abisini öldürtmek üzere geri gönderir. İşler tersine döner ve abisi bilmeden kendi oğlunu öldürür.
Gerçeği öğrenen Atreus, krallığı paylaşmak yalanıyla kardeşini geri çağırtır ve kutlama ziyafetinde yeğenlerinin parçalanmış etlerinden yaptırdığı yemeği kardeşi Thyestes’e yedirir. Bitmeyen intikam eylemleriyle çocuklarına ve torunlarına varıncaya değin tüm toplumu etkisi altına alabilecek kadar güçlü ve hastalıklı bir lanetin içinde çürürler. Kendi mülklerinde hiç bir zaman huzur bulamazlar.
Bu olaylara, mikrobun keşfinden önce 1800’lerin ortasına kadar salgın hastalıkların sebebi olarak bilinen yegane günah keçisi Miyazma* örneği de deniliyor. Antik Yunanca’da kirli hava demek. Efsaneden köken aldığı anlamıyla da, çürüyen kirli varlıklardan yayılan ve havadaki kokuda yer alan hastalık demek.
Çürümüş varlıkların havadaki kokusunu duyuyor musunuz? Her şeyi öldüren ve çürüten bir lanetin havada asılı kalan yok edici, hastalıklı kokusunu… Kötü kokuyor! Kimse kimseyi sevmiyor, kimse kimseyi dinlemiyor ve herkes birbirinden nefret edip şüpheleniyor.
Ölüler bile “usulüne” göre gömülemeyip “geri dönmeyi bekliyorlar” bilinmeyen köşelerinde. Ortak akıl ve vicdan donmuş, adaletsizlik ve hukuksuzluk tüm toplumu soluksuz bırakmış durumda.
Görmeyen, duymayan ve varlıkları farkedilemeyen bir “gölgeler” kalabalığına dönüşmüş sokaklar. İktidarın koruyucu kalkanını kuşanan her kademedeki herkes, dokunulamaz bir suç işleme ve cezasız kalma garantisiyle ödüllendiriliyor.
Tipik bir Miyazma hali; iflah olmayan bir lanetin hastalıklı kokuları çinde çürüyüp gidiyoruz. Lanetin sahipleri çürüyor, biz çürüyoruz, dünya çürüyor…
Belli ki bu lanetin, her şeyi donduran “testisi” kırılmadan, su akıp yolunu bulamayacak!
*Kokular Kitabı, Vedat Ozan, İnceleme, Everest Yayınları, 2014