Öznur AĞIRBAŞLI yazdı: Darbeyle hiç ilgisi yokmuş gibi göründüğü halde her darbe döneminde işçi sınıfının siyasi ve sendikal örgütlerine karşı yoğun bir saldırı düzenlenir.
Başlık biraz tuhaf gelebilir. Bir çok insan “elbette siyasi iktidara karşı yapılıyor” diyecektir. Ve bunda da büyük ölçüde haklı olacaklardır. Çünkü sahiden de her darbe olduğunda partiler kapatılır, meclis feshedilir, iktidar veya muhalefet partilerine mensup insanlar tutuklanır, kimi az kimi çok cezalar alır. Bunlar vakıadır. Ama her darbe döneminde görülen bir şey daha var. Darbeyle hiç ilgisi yokmuş gibi göründüğü halde her darbe döneminde işçi sınıfının siyasi ve sendikal örgütlerine karşı yoğun bir saldırı düzenlenir.
1913 Babıali darbesinin gerekçesinin işçi sınıfıyla bir ilgisi yoktur. Mevcut hükümet Kuşatma altında olan Edirne’yi kendince nedenlerle teslime hazırlanırken başka bir siyasi grup bunu engellemek için darbe yapmıştır. Mevcut hükümet üyelerinin ve destekçilerinin tutuklanması anlaşılır bir şeydir. Çünkü darbe yapanlarca büyük suçları vardır. Ama henüz yeni yeni örgütlenmeye başlayan işçi örgütlerinin ne suçu var? Edirne’yi onlar teslim etmiyorlar ki. Darbeden sonraki toz duman dağılır dağılmaz işçi örgütlerine karşı bir saldırı başladı. Özellikle Haziran 1913’te Sadrazam Mahmut Şevket Paşa suikastle öldürülünce bu saldırı daha da arttı. Bütün sendikalar, işçi birlikleri ve sosyalist örgütlenmeler dağıtıldı. Oysa suikasti kimlerin yaptığı biliniyordu ve bunların sosyalistlerle bir ilgisi yoktu. Ama işçiler aslında büyük bir suç işlemişlerdi. Daha önce sadece gayrimüslim işçiler arasında yayılan sendikal ve sosyalist örgütlenmelerde artık çok sayıda müslüman işçi de yer almaya başlamıştı. İşte bu egemen sınıflar için kabul edilemezdi. İşçileri din esasına göre bölemedikleri zaman onları yönetmenin ne kadar zor olacağının farkındaydılar. İşte bu nedenle hiç alakaları olmadığı halde suikastin ardından işçi örgütlenmeleri ve bunlara yakın yayın organları kapatılmıştı.
Bu durum Cumhuriyet döneminde de farklı olmadı. Örneğin 12 Eylül 1980 darbesi görünüşte sağ-sol çatışmasını sonlandırmak, bozulan siyasi istikrarı yeniden tesis etmektir. Bu kavgayı kimlerin çıkardığı, nasıl yönlendirildiği, faşist çetelerin halkın üzerine nasıl saldırtıldığı üzerine bir çok yazı yazıldı, film çekildi, kitaplar yayınlandı. Darbeyi yapanların sağ-sol çatışması dediği şey toplumsal muhalefeti bastırmak için yapılan faşist saldırılara karşı yürütülen anti-faşist mücadeledir. Bu mücadelenin en azından silahlı biçimi esas olarak öğrenciler ve kısmen de mahallelerdeki sosyalist gençler tarafından yürütülüyordu. Buna rağmen darbecilerin en şiddetli saldırılarından biri de işçi örgütlenmelerine karşı yapıldı. Toplumsal muhalefetin bileşenlerinden olan DİSK derhal kapatıldı. Yöneticileri cezaevine konulurken sendika yönetimlerine kayyımlar atandı. Aynı şey MİSK ve Hak-İş’e de yapıldıysa da onlarınki kısa sürede iade edildi. Oysa 52 yöneticisi yıllarca süren yargılamalar sonunda ağır cezalar alan DİSK, 1986’da kapatıldı.
Darbe sonrası hızla çıkarılan kararnameler ile işçi sınıfının ücret mücadelesi yeni sermaye birikim modelinin önünde engel olmaktan çıkarıldı. Kurumlaşmış ve yasalaşmış olan bir çok sendikal hak ya yok edildi ya da fiilen kullanılamaz hale getiririldi. Yıllık ücretli tatil 18 günden 12,5 güne düşürüldü. İş güvenliği ve işçi sağlığı ile ilgili işverene yükümlülük getiren maddeler gevşetildi ve esas olarak işverenin insafına terk edildi. Grev yasaklarının sınırları genişletildi. Grev ertelemeye esneklik getirirlerek mülki amirlerin inisiyatifine bırakıldı. Grev kararı alınan işyerlerinde çalışmanın devam ettirilmesi kolaylaştırılarak grev kırıcılığı resmileştirildi.
Bu düzenlemelere bakan herkes eğer vicdanı körelmemişse rahatlıkla “ sağ-sol kavgası bahane, asıl darbe işçilere karşı yapılmış” der. Ve zaten bütün rakamlar da bunu işaret etmektedir. 1980-1988 döneminde maaş ve ücretlerin gelir dağılımındaki payı % 32’den %13’e düşmüştür. Buna karşılık aynı yıllarda kar, faiz ve rant gelirleri % 42’den % 73’e yükselmiştir. Zamanın işveren sendikaları başkanı Halit Narin çok haklıdır. 20 yıldır işçilerin yüzü gülüyordu. Darbe ile gülme sırası patronlara gelmişti.