Türk-İş, Hak-İş ve DİSK “Asgari ücret insan onuruna yaraşır bir ücret olmalı” ilkesinde anlaştı. Türk-İş asgari ücret alt sınırının 2 bin 578 TL olmasını isterken DİSK ise alt sınırın 3 bin 200 TL olması gerektiğini açıkladı. Hak-İş ise ücret konusunda sessiz kaldı.
Türk-İş, Hak-İş ve DİSK konfederasyonlarından temsilciler, Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarını değerlendirmek üzere Türk-İş Genel Merkezi'nde ortak basın toplantısı düzenledi. Sendikalardan yapılan ortak açıklamada, asgari ücret belirlenmesinde uygulanacak üç konfederasyonun ortaklaştığı kriterler açıklanırken, “Asgari ücret insan onuruna yaraşır bir ücret olmalı” denildi.
Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri Nazmi Irgat, “2 bin 578 liranın altında olmamak koşuluyla bu 2020 için geçerli olacağı için bunun üstünde bir rakamı değerlendirmeye alacağımızı bunun altında bir rakamı değerlendirmeye almayacağımızı ifade ediyoruz” derken, DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün ise DİSK olarak asgari ücret alt sınırının 3 bin 200 TL olması gerektiğini savunduklarını açıkladı.
İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2020'de verilecek ücreti belirlemek için üç kez toplandı. İlk toplantı 2 Aralık'ta ikincisi 10 Aralık'ta üçüncü toplantı da 17 Aralık'ta yapıldı. Üçüncü toplantıda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) temsilcileri, asgari ücret tespitinde dikkate alınan, bir işçinin aylık gıda harcama tutarını Asgari Ücret Tespit Komisyonu'yla paylaştı. TÜİK hafif iş kolu için bin 940, orta iş kolu için 2 bin 086, ağır iş kolu içinse 2 bin 331 TL Asgari Ücret önerdi.
2018 Yılında 2 bin 213 TL hesaplanmıştı
TÜİK, geçen yıl bir işçinin asgari geçim tutarını "ağır" işlerde 2 bin 213 lira 40 kuruş, “orta" işlerde bin 978 lira 80 kuruş, "hafif" işlerde bin 841 lira 40 kuruş olarak hesaplamıştı. TÜİK’e göre, bir işçinin geçim maliyeti geçen yıla oranla bu yıl yüzde 5.4 artı. Geçtiğimiz yıl asgari ücret net 2020 TL olarak belirlenmişti.
İlkelerde ortaklaşıldı, alt sınır konusunda farklılık var
Üçüncü toplantı öncesi, komisyonun işçi ve işveren taraflarının talepleri netlik kazandı. Türk-İş, bir kişinin yaşam maliyeti olarak belirlenen 2 bin 578 liranın altındaki rakamı müzakere etmeme kararı aldı. Önceki yıllardan farklı olarak asgari ücret konusunda Hak-İş ve DİSK ile görüş alışverişinde bulunan Türk-İş, iki konfederasyonu da sürecin her aşamasında bilgilendirdi.
Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri Nazmi Irgat yaptığı açıklamada, "Türk-İş’in 32 yıldır yaptığı araştırmalar sonucu yaşam maliyetinin daha önce 2 bin 578 lira olduğunu ifade etmiştik. 2 bin 578 liranın altında olmamak koşuluyla bu 2020 için geçerli olacağı için bunun üstünde bir rakamı değerlendirmeye alacağımızı bunun altında bir rakamı değerlendirmeye almayacağımızı ifade ediyoruz. Onun altında bir karara katılmayacağımızı ortak olarak ifade ediyoruz. Şu ana kadar bize bir rakam teklif etmedi” dedi.
DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün ise Türk-İş’in kararına saygılı olduklarını ancak DİSK’in asgari ücret alt sınırını 3 bin 200 TL olarak belirlediğini ifade etti.
éalt sınır olarak "2 bin 578 TL'den geri adım atmayacağız" denildi.
Hak-İş, Türk-İş ve DİSK’in asgari ücretin belirlenmesi konusunda ortaklaştıkları ve açıkladıkları ilkelerin tam metni şöyle:
“ASGARİ ÜCRET İNSAN ONURUNA YARAŞIR BİR ÜCRET OLMALI
Asgari ücret, işçi ve ailesinin günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre insanca yaşamasını mümkün kılacak, insanlık onuruyla bağdaşacak bir ücrettir. Bu yönüyle asgari ücret insanın yaşaması ve varlığını sürdürmesi için gerekli gelir kaynağıdır.
Asgari ücret, çalışanların yaşama ve çalışma şartlarının düzenlenmesine yönelik önemli uygulamalardan birisidir. Sosyal politika aracı olarak çalışanların düşük ücretlere karşı korunması amaçlanmaktadır.
Üç İşçi Konfederasyonu “insan onuruna yaraşır bir asgari ücret” belirlenmesi taleplerini bir araya gelerek ortaklaştırmıştır. Özellikle sendikasız işçilerin önemli bir bölümünün temel sorunu olan düşük asgari ücretin, belirlediğimiz ve savunduğumuz ilkeler doğrultusunda karara bağlanması büyük önem taşımaktadır.
Asgari ücret konusuna önem verilmesinin nedeni, ücret hakkının, temel insan haklarının güvencesi altında bir “sosyal hak” niteliğini taşıması, yalnızca sendikalı işçilerin değil ve fakat aynı zamanda, yaşamını aldığı ücretle sürdüren herkesin temsilcisi olmamızdandır.
Asgari ücretlere ilişkin uluslararası düzenlemelerde “aşırı düşük ücretlere karşı koruma” amacı ön plandadır. Ülkemizde de asgari ücreti yasal yoldan belirlemenin temelinde bu amaç bulunmaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Anayasası’nın girişinde, “işçinin ve ailesinin yalnızca geçimini temin eden ücret, insanca yaşamaya yeterli bir ücret değildir. Halbuki işçinin insanca yaşaması için yeterli ücrete sahip olması gerekir” görüşüne yer verilmiştir. Asgari ücretle ilgili olarak da “asgari ücret, işçiye uygun yaşam koşulları sağlayacak bir ücretin garanti edilmesidir” saptamasında bulunulmuştur.
Anayasanın “Ücrette Adalet Sağlanması” başlıklı 55’inci maddesinde “ücret emeğin karşılığıdır” denilmekte ve devlete “çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alma” görevi vermektedir. Ayrıca, asgari ücretin tespitinde “çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur” denilmektedir.
4857 sayılı İş Yasası çerçevesinde çıkarılan Asgari Ücret Yönetmeliği asgari ücreti; “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret” olarak tanımlamaktadır.
Asgari ücret, işçi ve ailesinin günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre insanca yaşamasını mümkün kılacak, insanlık onuruyla bağdaşacak, bilimsel, objektif yöntemler ve güvenilir verilerle tespit edilen taban ücreti olmalıdır. Asgari ücret bir pazarlık ücreti değildir.
Asgari ücretin belirlenmesi çalışmalarında göz önünde tutulması gereken öncelikli husus, çalışanların karşı karşıya bulundukları geçim koşullarıdır. Siyasal iktidarın, işverenle birlikte, “ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum” gerekçesiyle daha düşük bir asgari ücret tutarını belirlemesi kabul edilemez. Asgari ücret, daha belirlendiği andan itibaren yetersiz, çelişkili ve tutarsız, insanca bir yaşama düzeyi sağlamaktan uzak “yoksulluk ücreti” düzeyinde olmamalıdır. Özellikle asgari ücretli çalışanlar artık daha fazla fedekarlığa zorlanmamalıdır.
Türkiye’nin rekabet şartlarını düşük ücret politikasıyla sağlamak doğrultusunda bir anlayışı olmamalıdır. Bugün ülkemizdeki asgari ücret düzeyi çoğu AB üyesi ülkelerde geçerli olanın çok gerisindedir. Demokrasinin, işçi hak ve özgürlüklerinin, sosyal koruma uygulamalarının olmadığı, tartışma konusu edildiği ülkelerde uygulanan ücret politikalarını ve asgari ücret düzeyini örnek alan yaklaşımlar ortaya konulmamalıdır.
İşsizlik, ülkemizin ekonomik ve sosyal gündeminde ağırlıklı olarak yer alan yakıcı bir sorundur. İşsizliğin azaltılmasında en etkili çözüm sadece ekonominin büyümesi değil, yeni yatırımların yapılması, yeni iş alanlarının açılmasıdır. Kalıcı büyüme ancak yeni yatırımlarla mümkündür. Yoksulluğun arttığı, işsizliğin büyüdüğü ve iç talebin daraltıldığı bir ortam yatırım ortamı olamaz. Öncelikle insan onuruna yaraşır yeni iş imkanları için çaba gösterilmelidir. Özel sektörün sağlayacağı iş imkanları da bu nitelikte, yani Uluslararası Çalışma Örgütü’nün “insana yaraşır iş” kapsamında olmalıdır.
Asgari ücret kadar bir gelirin ücretli çalışanlar için vergi dışı bırakılması yönünde sosyal kesimler arasında görüş birliği oluşmasına rağmen bu konuda herhangi bir düzenleme yapılmamaktadır. Bugün ücretliler üzerinde taşınmaz boyutlarda vergi yükü bulunmaktadır. Aynı şekilde, sosyal güvenlik için kesilen prim asgari ücretli için yüksektir ve mutlaka devletin, sosyal devlet olma gereğinin bir sonucu olarak daha fazla katkısı gerekmektedir.
İşçi temsilcileri, “insan onuruna yakışır” bir düzeyde asgari ücret belirlenebilmesi için, Komisyon çalışmaları sırasında temel alınması gereken ilkeleri aşağıdaki biçimiyle savunmaktadır:
Asgari ücretin saptanmasında Anayasa’da yer alan “geçim şartları” yaklaşımına öncelikle uyulmalıdır. Günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre işçinin ve ailesinin insanca yaşamasını mümkün kılacak ve insanlık onuruyla bağdaşacak bir tutarda olmalıdır
Asgari ücret belirlenirken, işçinin ve ailesinin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için bilimsel olarak belirlenmiş harcama kalıbı esas alınmalı ve hesaplamalar buna göre yapılmalıdır.
Asgari ücret Asgari Geçim İndirimi (AGİ) hariç ve net olarak açıklanmalıdır. Bu ücretten yapılacak vergi, sosyal güvenlik vb. kesintiler net tutarın üzerine ilave edilmelidir. Yıl içerisinde açıklanan bu net ücretin altına düşülmemelidir.
Ücretlerin asgari ücrete tekabül eden kısım vergiden muaf olmalıdır. Asgari ücret sonrası ilk vergi basamağı için uygulanacak oran yüzde 10 olmalıdır.
Asgari ücret, sanayi/tarım ve yaş, cinsiyet ayırımı yapılmadan yine ulusal düzeyde tek olarak ve yıllık belirlenmelidir.
Asgari ücret, ekonomik ölçülerin ötesinde sosyal bir ücret olarak kabul edilmeli ve bu özelliği temel alınarak belirlenmelidir.
İşçilerin arasında nitelik, kıdem, işin mahiyeti gibi ekonomik amaçlı değerlendirmelerin tümünden bağımsız olarak ele alınmalıdır.
“Sosyal Devlet” ilkesi gereği “aile yardımı” çalışmayan eş için uygulamaya konulmalıdır.
Devlet çalışanlar arasında ayrım yapmamalı, kamuda geçerli en düşük aylık tutarını asgari ücret belirlenirken de dikkate almalıdır.
Asgari ücret teşviki, sendikal örgütlenmenin olduğu işyerleri için uygulanmalıdır.”