“Mitolojiye göre, Zeus, bütün varlıklara uygun bir ölçü ve adil bir sınır verir. Böylelikle dünya, ifadesini Delphoi Tapınağı’nın duvarlarına kazılı dört özdeyişte bulan değerli ve ölçülebilir bir uyumla yönetilir: ‘En güzel, en adil olandır.’, ‘Sınırı aşma.’, ‘Kibirden (küstahlıktan) kaçın.’, ve ‘Aşırılığa izin verme.’ Düzeni ve uyumu, Hesiodos’tan hareketle, çenelerinin arasından dünyanın fırladığı ‘ağzı kocaman açık Kaos’a’ bir sınır getirme olarak yorumlayan dünya görüşüne uygun bir biçimde herkesçe paylaşılan […], bu dört kuraldır. Antik Yunan, Delphoi tapınağının batı cephesinde Musalar arasında yer alan Apollon’un korumasına [teslim eder uyumu sağlayan bu kuralları]. Oysa aynı tapınağın karşı tarafında, doğu cephesinde, tüm kuralları ölçüsüzce çiğneyen Kaos tanrısı Dionysos’un (MÖ IV. Yüzyıl’a ait) bir tasviri vardır.” (Eco, Güzelliğin Tarihi, 53)
Bülent Arınç’ın, kadınların kahkaha atmasını “mubah” görmediğine dair açıklamalarını dinlediğim sırada aklıma düşen ve Umberto Eco’nun Güzelliğin Tarihi isimli eserinde açıp tekrar okuduğum, yukarıda alıntıladığım bu satırlar o an tesadüften fazlasını ifade etti benim için. Mit deyip geçmemeli; mitler, “ilkel” insanın dünyayı anlamlandırma çabasında önemli olduğu kadar günümüz insanının geçmiş yaşantısını, ta oralardan, nesilden nesle aktarılarak süzülüp gelen ahlak kurallarını, inançlarını, kendini, ötekini ve dünyayı algılayış biçimini de içinde barındırıyor.
Peki, ama yine de nasıl bir ilgi var; Zeus, Apollon ve Arınç arasında beni Arınç’ın sözlerinden alıp Antik Yunan dünyasına fırlatan? Cevabı sayfalar dolusu anlatılabilir belki ancak en kestirmeden gidersek, adı zikredilenlerin erkek egemen dünyanın şahıslarında dile geldiği birer isim olduğunu söyleyebilirim. İsim dağarcığı genişletilebilir lakin şimdilik bu kadarı yeterli hatta Zeus’u da çıkaralım aradan ve Apollon ile Arınç’a odaklanalım.
Nev-i şahsına münhasır olmayan Arınç’ı tanıyoruz. Apollon’u ise hatırlayalım malum kendisi oldukça eski: Apollon, Antik Yunan’da düzenin, ölçünün, aklın ve yasanın temsilidir. Azra Erhat, Apollon’un bu özelliklerini şöyle anlatır:
“Apollon aydın, durgun, ölçülü gücü simgeler, ışıktır, doğayı görme, varlığı akılla algılama ve akıl yetisine dayanan yöntemlerle biçimlendirme gücü ve yeteneği[dir.] […]” (Erhat, Mitoloji Sözlüğü, 44)
Erkeklik akılla, kadınlık doğayla ilişkilendiriliyor
Bu noktada bir parantez açıp “akıl” denilen kavramın ataerkil dünyada ne anlam ifade ettiğini, Genevieve Lloyd’un Erkek Akıl isimli o muazzam eserinden faydalanarak açıklayalım:
Lloyd, adını andığımız eserinde Batı felsefesinde “akıl”ın tamamıyla “erkek” olduğunu savunur. Lloyd’a göre “aklın dışladıkları birden çoktur ve toplumsal cinsiyetin dışladıklarına indirgenemez. Yine de toplumsal cinsiyet idealleri özellikle akıl ideallerini barındırır” (Lloyd, Erkek Akıl, 18). Lloyd, toplumsal cinsiyet belirlenimli “akıl”ın karşısına “doğa”nın konduğunu; erkekliğin “akıl”la; kadınlığın ise “doğa” ile ilişkilendirildiğini de belirtir; ikili karşıtlıklar içerisinde erkeklikle ilişkilendirilen kavramların kadınlıkla ilişkilendirilenlerden üstün olarak kabul edildiğini söyler. Bu kanıya da Antik Yunan mitlerinden başlayıp Platon’dan Bacon’a uzanan Batı felsefe dünyasını inceleyerek ulaşır. (Şimdi bu defa da Platon’u, Bacon’u bir yana bırakıyoruz ve Lloyd’un örnek gösterdiği, Apollon’un merkezinde olduğu Antik Yunan mitine dönüyoruz zira Apollon ile Arınç’a odaklanalım dedik.) Mit şöyle:
“Python, Tanrı Apollon’un Parnassos eteğinde bir su başında bulup öldürdüğü yılan[dır]. Bütün ejderler gibi Python da Toprak Ana’dan doğmadır. Delphoi yöresinde bulunan kehanet merkezinin bekçisidir. Apollon, Delphoi’ye kendi kehanetini yerleştirmeden bu canavarı öldürmek zorunda kalır. (Erhat, Mitoloji Sözlüğü, 260) Bunun üzerine [Yer Tanrıçası] erkeklerin zihnini bir “karanlık hayali gerçek” bulutuyla örtecek olan rüya yorumcularını göndererek öç alır. Fakat Zeus araya girerek, Delphoi’ye akıl güçlerini yerleştirmesiyle, bu karanlık sesler boğulmuş olur.” (Lloyd, Erkek Akıl, 23)
Aktardığımız mitte de görüldüğü üzere Aklın temsilcisi Apollon, yine “akıl” vasıtasıyla “bilinemez”, “denetlenemez” güçlere sahip -“dişi”yi- Python’u öldürerek egemenliğini ilan etmiş oluyor. Sonra da korumasının verildiği, Delphoi tapınağının duvarına “Sınırı aşma!”, “Aşırılığa izin verme!” cümleleri kazınıyor ve bugün Arınç’ın dudaklarından dökülüveriyor o cümleler. Binlerce yıldır süregiden ataerkil söylem bir kez daha tezahür etmiş oluyor. Apollon ağzı kocaman açık kaos tanrısı Dionysos’a buyuruyordu; Arınç ise Dionysos geleneğinin taşıyıcısı olarak erkek egemen dünya düzenini alaşağı etme potansiyeli taşıyan ve böylece bir çeşit kaos yaratacak olan ağızları kocaman açık kahkaha atan günümüz kadınlarına.
Böylece Apollon’dan Arınç’a uzanan o uzun ataerkil düşünce yolunda bir kez daha tahakküm altına alınmaya çalışılıyordu kadınlar. Bedene dair olan bütün istek, arzu, haz ve dürtüler bilinçlice denetlenmek isteniyordu egemenliği sürdürmek için; kaldı ki beden/zihin ikiliğinde beden de kadınlığa atfediliyor, aşağı görülüyor ve akıl, erkek olarak tanımlanıp üstün görülerek akıl vasıtasıyla beden denetim altına alınmaya çalışılıyor. Arınç’ta saklı Apollonik düşünce kendini dışa vuruyor.
Apollon’un koruyucusu olduğu yasa erkek egemen yasaydı ve bu yasa yonta yonta biçimlendirmeye çalışıyordu kadınları, biçimlendiremediği yerde yok ediyordu. Arınç ve şürekâsı da aynı yasayı canhıraş bir biçimde savunmaya devam ediyor. Apollon’un kendi egemenliğini var kılmak için öldürdüğü Pyton, Arınçgillerin gözünde “sınır”ı aşan, “ölçü”yü bilmeyen her gün öldürülen o üç kadın.
Apollon, ataerkil yasa, tarih, gelenek, baskı, kısıtlama; Dionysos yıkıcı ve yapıcı sınırsız enerji. Öyleyse Dionysosça bir çılgınlığa bakar her şey!