1980 darbesinin ardından ANAP hükümeti döneminde TBMM tarafından idama mahkum edilen devrimci Hıdır Aslan’ın idamının ardından 36 yıl geçti. Türkiye’de idam cezasının uygulandığı son kişi olan Hıdır Aslan, ölümünün 36. yılında anılıyor: “Senin yükselen sesin, tanımaz yenilgiyi. Bu abluka dağılacak!”
Siyasihaber
25 Ekim 1984 Burdur, saat 06:25. Bir sonbahar sabahında 80 darbesinin cuntacıları darbe sonrası kurulan Turgut Özal başbakanlığındaki ANAP hükümetinin oylarıyla son kez bir devrimciyi idam sehpasına götürüyor. O devrimci 1958 Dersim, Hozat doğumlu Dev-Yol’cu Hıdır Aslan. 78 kuşağının öncü devrimcilerinden olan Aslan, LİSE-DER ile başlayan politik yaşantısına Devrimci Yol ile devam etmiş, Tariş ve Gültepe direnişlerinde yer almıştı. Dört yıl süren mahpusluğunda şiirler yazmış, 25 Ekim 1984 günü ise 3 polisi kasten öldürmek suçundan idam cezasına çarptırılmıştı.
“Hıdır büyüyünce devletle uğraşacak”
Hıdır Aslan’ın cezaevinden aynı Aslan gibi idamlık olan yoldaşı Veli Biçer’in Hıdır Aslan ve İlyas Has için hazırladığı Hıdır & İlyas: Hüznün kollarına düştüğünü görmedik kitabında Hıdır Aslan’ın ağabeyi olan ve mahpuslukta Aslan’ın bütün yoldaşlarının ağabeyliğini yapan Kazım Aslan Hıdır Aslan’ın yaşam öyküsünün başlarını şöyle anlatıyor:
“1958 yılının şubat veya mart aylarından birinde geldi dünyaya. Tam anımsamıyorum. Ama Hızır ayıydı. O nedenle adını Hıdır koydular zaten.
Hıdır 1962’ye kadar anne sütü emdi.
Daha 21 günlükken annem onu “Dede”ye göstermişti. Dede “Hıdır büyüyünce devletle uğraşacak. Onu kapalı bir yerde asarlar. Kurtuluşu için udak bir ihtimal var ama onu aşabilir mi bilmem” dediği için annesi onu memeden kesmek istemedi. Bunun ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum. Annemiz bize böyle anlatırdı.
1962’de annemiz öldüğü zaman Hıdır’ın başı onun göğsünün üstündeydi…
…Annemizin ölümü onu çok etkiledi. Hiçbir şey onu oyalamıyordu. Babam onun oyalanmasını sağlamak için ona saz aldı. Saza düşerse annemizi unutur diye düşünüyordu.
Hıdır saz çalmaya çok uğraştı. Pir Sultan’dan türküler söylüyordu sazı her eline alışında.
Orta okulu Hozat’ta pekiyi dereceyle bitirdi. Daha sonra Ankara’ya orada okuyan ağabeyi Aydın’ın yanına gitti. Orada lise okudu. Siyasal çalışmalarına orada başladı. Bir olaya karıştığı iddiasıyla tutuklandı ve yedi ay hapis yattı Ankara’da”
Sonrasında aslan 1978 sonrası İzmir’e gitti. Şubat 1980’de yakalanınca, Devrimci Yol üyeliği ile suçlanarak Buca Cezaevi’ne gönderildi. 4 yıl süren cezaevi günlerinden sonra 25 Ekim 1984’de Burdur Kapalı Cezaevi avlusunda idam edildi.
“Birer çiçekti onlar”
Hıdır Aslan ve 7 ekim 1984 günü Buca’da idam edilen İlyas Has ile aynı davadan yargılanan, yıllarca koğuş arkadaşlıklarını yapmış ve 10 yıllık tutsaklığın ardından Anayasa Mahkemesinin kararıyla serbest bırakılan Veli Biçer, ikili için hazırladığı kitapta iki yoldaşını şöyle tarifliyor:
“Birer çiçekti onlar. Güneş görmeyen, penceresiz, yirmidört saat sarı ampul ışığının aydınlattığı hücrelerde yürekleri, beyinleri, sevgileri, umutları, aşkları, özlemleri, düşleri, coşkuları ile açan bir çiçekti. Evet birer çiçekti karanlığı aydınlatan, hücreleri coşturan, neşelendiren birer çiçekti onlar. Havası, ışığı yoktu, nemi, küfü, pası çokçaydı hücrelerimizin. Ama çiçeğin solduğu akşamlar, geceler, gündüzler hiç olmadı, hiç yaşanmadı”
İlyas HAS – Hıdır ASLAN – Ergün AYDAŞ
“İyi, güzel şeyler uğruna yaşanıyorsa her şey, katlanılmayacak şey yoktur”
Hıdır Aslan, abisine yazdığı son mektubunda ise şöyle diyor:
Kazım ASLAN
Aydın
Sultan
CAN ABİM
Uzun uzun yazacak değilim. Bu ana hep hazırdım. Son yolculuğum yaşamım kadar güzel olmalı. Üzülmek mi? bunu hiç istemiyorum canlarım. Büyük sözler etmeyi gereksiz buluyorum. Her şey yaşamımız kadar sade ve açık olmalı.
Yaşamak bir türküyse bunu, bu türküyü en güzel biçimiyle söylemeye çalıştım. Zafer şarkısının söylediği günler de gelecek. Kısa da olsa onurlu yaşamanın yolunu seçtiğim için mutlu gidiyorum. Iyi güzel şeyler uğruna yaşanıyorsa her şey, katlanılmayacak şey yoktur. Ölüm bile basitleşiyor. Anlamlıysa ölüm, yaşamak kadar güzeldir.
Şu mektubu yazarken bir yandan çay-sigara içiyorum. Ağır ağır, tadına vara vara. Neşesiz değilim. Bir yandan yaşamımın film şeridini toplamaya çalışıyorum kafamda. Kısacık zamanda bu anlık. Ama her şeyi baştan sona ayrıntılarıyla izlemek oldukça zor gibi.
Vasiyet yazmamı istemiştin. Acele etmemiştim ama buna zamanımız oldu işte. Iyiden güzelden yana olun. Budur isteğim. Hepinizden. Tüm dostlarıma, dost yüreklilere sevgimin sıcaklığını iletin. Utançsız, onurlu gidişimi. Üzülmek, acımak hiç kimseden beklemediğim şeydir. Bana yapılacak en büyük kötülük bu olur. Insan acılarla da yaşamasını bilir, bilmeli. Güç de olsa.
Benim üzerimde büyük emekleriniz var. Ödenemeyecek kadar büyük. Senin ve ötekilerin. Siz, emeğin tüm temsilcilerine, dünyadaki tüm emekçi, onurlu, güçlü insanlara layık olabilmenin yolunu seçtim. Yapabileceğim her şeyi yapmamış olsam da bu görevi yapacak yeni insanlar topraktan fışkırıyor.
Ailedeki bana düşen tüm hakları sen ve Aydın’a bırakıyorum. En yararlı biçimde kullanacağınıza inanıyorum.
Çok şey söylemek istiyorum ama zaman öylesine kısa ki. On dakikamız var. Üzülmeyin, acılara yenilmeyin, hayata karşı güçlü olun, yaşam budur. Seçilmesi gereken yaşam. Sultan’a sevgilerimi yolluyorum. Her birinize isim isim ayrı ayrı yazamayacağım. Dostlara da. Bu hepsini karşılasın.
Yüreğimin tüm sevgisiyle, tüm onurlu güçlerimle seni, sizi hepinizi kucaklar doyasıya öperim. Güçlü olun. Başı dik olun. O güzel günlerde tekrar yanınızda olacağım.
Amcanız, kardeşiniz, dostunuz.
Kardeşin Hıdır
BU ABLUKA DAĞILACAK
Duru düşlediğin gökyüzünü
Kara kara bulutlar tutmuşsa
Umutların kuşatılmasın
Acılarımın göz bebeği.
Bak!Bahar nasıl da hoyrat
Kadri bilinesi dağlar
Nasıl da açmış kollarını
Görkemli bir ana kucağı gibi.
Kasırgalı vuruşlara hazır
Nasıl da yükseliyor gökyüzüne
Davran hele
Acılarımın göz bebeği
Senin yükselen sesin,
Tanımaz yenilgiyi
Bu abluka dağılacak!
Hıdır Aslan
Kasım – 1983 Buca – Hücre