Katyn Katliamı ile Josef Stalin’in ölümü 13 yıl arayla aynı tarihte gerçekleşti. 5 Mart 1940 ve 5 Mart 1953. Polonyalı usta sinema yönetmeni Andrzej Wajda’nın babası Katyn Ormanı’nda öldürülen Polonya’lı bir albaydı. Yıllar sonra Wajda babasının da içinde olduğu insanların trajedisini film yaptı: Katyn. 2008 yılında The Guardian’da yayımlanan Geoffrey Macnab’ın Wajda röportajını Sevil Kurdoğlu’nun çevirisiyle sunuyoruz.
80 yaşındaki Andrzej Wajda kariyerinin en cesur filmini yaptı: 8.000 Polonyalı polis memurunun öldürülmesinin açık seçik anlatımı. Geoffrey Macnab’a hikayenin kendisi için neden bu kadar anlamlı olduğunu söylüyor.
80 yaşındaki Andrzej Wajda kariyerinin en cesur filmini yaptı: 8.000 Polonyalı polis memurunun öldürülmesinin açık seçik anlatımı. Geoffrey Macnab’a hikayenin kendisi için neden bu kadar anlamlı olduğunu söylüyor.
Andrzej Wajda’nın deyimiyle, kendi ülkesi Polonya’nın tarihindeki ‘’iyileşmemiş bir yara’’ hakkındaki filmi, büyük bir olaya dönüştü. Katyn katliamını anlatan filmi şu ana kadar üç milyona yakın insan seyretti. Okullar ve askeri örgütler filmi görmek için sinemaya özel geziler düzenliyorlar. Savaş sonrası dönemin en saygın Avrupa’lı film yapımcılarından olan, ününü yarım yüzyıl önce Kanal, Küller ve Elmaslar (Ashes and Diamonds) gibi filmlerle kuran Wajda, birdenbire, kendisini tekrar spot ışığının altında buldu.
Katyn, pek çok bakımdan, Wajda’nın bütün kariyeri boyunca kendisini onu yapmaya hazırladığı filmdir. Babası, Jakub Wajda, 1940’ta Stalin’in gizli polisi tarafından Batı Rusya’da Smolensk yakınındaki Katyn ormanında öldürülen, sayısının 8.000 olduğu tahmin edilen Polonya’lı subaydan biridir. Wajda o zaman genç bir delikanlıydı. Annesinin babasını, ona ne olduğunu, hatta öldüğünü bile bilmeden, nasıl ‘’çaresiz ve umutsuzca’’ aradığının birinci elden şahidiydi. Katyn’deki kitle katliamının haberinin ortaya çıkması üç yıl aldı ve o zaman ortaya çıkmasının nedeni de Nazilerin Sovyetler Birliği’ni işgal etmeleri ve kitle mezarlarını bulmalarıydı. Bu aşamada, Wajda’nın filminin de gösterdiği gibi, Sovyet propogandası ölümleri Hitler’e yükledi ve Rusların bu işle ilgisi olduğunu ima edenleri bile cezalandırdı. Ta 1990’da, Soğuk Savaş’ın sonunda, Kremlin Stalin’in katliam için emirleri verdiğini kabul etti.
Wajda toplu kıyımın boyutunu katıksız olarak göstermekten çekinmiyor. Sekansları daha da kan dondurucu kılan şey Sovyet katillerinin duygu yoksunluğudur. Tetiği çekerken suratları boştur. Polonya’lılar sonlarının geldiğini anlayınca dua etmek için çaba gösterirler, ama hiçbirinin ilk bir ya da iki satırı tamamlamaya bile vakti kalmaz. Sonra, kanları çamura akmakta olan uzun ceset sıralarının üstüne bir buldozer toprak atar.
Wajda öldürme sahnelerini olabildiğince ayrıntısıyla araştırmış, katledilen subaylardan geriye kalan anı defterlerini, haber filmlerini olduğu kadar resmi kayıtları da incelemiş. ‘’Önce, katliamın filmin bir parçası olması gerektiğine karar verdim,’’ diyor. ‘’Her ne kadar insanlar bu askerlerin ve aydınların acımasızca öldürüldüklerini biliyor, nasıl öldürüldüklerini tasavvur ediyorsa da, kan dökülmesinin gösterilmesine karar verdim. 1943’te mezarlar keşfedildikten sonra kurbanların nasıl öldürüldüklerini bulmak kolaydı.’’
Wajda’nın kendisi hayat dolu birisi. Beyaz saçlı, gözlüklü, koyu renk takım elbiseli bir adam, yıllar süren mücadelelerin sonunda, nihayet Katyn’i yapabildiği için rahatlamış olduğu görülüyor. Wajda filmi çekmeye hazır olduğunu ilan etmeden önce, senaryo pek çok farklı yazarın elinde sayısız taslaklardan geçmiş. Katyn’i yapabilecek tek direktör olduğunu söylerken, bu yorum hiç te kendini beğenmişlik olarak gelmiyor.
Birincisi kendisinin olayla kişisel bağlantısı var. Ayrıca, ünlü bir film yapıcısı. Wajda, 1950’lerde ortaya çıkan ve kendilerini Sovyet film yapma anlayışına muhalif olarak tanımlayan bir grup yönetmenin oluşturduğu ‘’Polonya film okulu’’nun en son halkası. Katyn’i bu okulun geleneği içinde yapmak istiyordu.
Belki de bunun sonucu olarak, Katyn’de bir modası geçmişlik hissiyatı var. Wajda tarihin karmaşıklığı ile çok ilgilenmiyor. O Polonya’lı subayları ve ailelerini bir kahramanlık ışığı altında resmediyor. Sovyet askerleri ve Naziler ise kötüler. Aradaki çok az bir gri alan var.
Katyn sembolizmi ağır müthiş bir sekansla başlıyor -Polonya’nın Avrupa’nın futbol topu olarak tekerrür eden kaderini -‘’arada kalan ülke’’- mükemmel bir şekilde özetleyen sembolizm. 17 Eylül 1939’da iki sığınmacı grubu bir köprü üstünde karşı karşıya gelir. Bir grup Doğu’dan işgal eden Rus’lardan kaçıyor. Diğerleri ise, iki hafta önce Batı’dan ülkeye giren Nazi’lerden kaçarak ters yönden geliyorlar.
Wajda geçmişte genç neslin ülkenin tarihine çok az ilgi gösterdiğinden yakınmıştı. Polonya TV’sinde söyleşi yapılan bir lise öğrencisini hatırlıyor. 17 Eylül ile neyi ilişkilendirdiği sorulunca, öğrenci gelişigüzel bir şekilde ‘’bir dini tatil’’den bahsediyor. Katyn’in amacı böyle insanların ilgisizliklerini sarsmak ve onlara anne-babalarının ve büyükanne ve büyükbabalarının nelere katlandığını hatırlatmaktır.
‘’Ama filmin çekilişi sırasında en çok karşılaştığım soru -ve kendime de sorduğum soru- bu filmi kimin için yaptığımdı,’’ diyor. ‘’Eğer Katyn’i daha genç olan nesil için yapıyorduysam, farklı bir hızı, farklı bir temposu olmalıydı ve farklı bir film olmalıydı.’’
Sonunda, Wajda genç izleyiciler için çok taviz vermedi. Bu film çok geleneksel bir film yapma örneği. Buna rağmen, yönetmen yine de erişilebilir olduğuna inanıyor. Filmi, ‘’bireysel ıstırap’’tan çok, ‘’çıplak tarihsel gerçekler’’ hakkında olarak tarif ediyor.
Yine de, bu geç vakitte gelen başarı onun için bir memnuniyet kaynağı olmalı. Wajda, Sovyet çağının sonuna gelindiğinde, kendilerini karşısında tanımlayacakları bir şey kalmadığı için, yolunu kaybetme riskiyle karşı karşıya gelen Polonya’lı film yapımcılarından biri. Varşova ayaklanmasından Dayanışma grevlerine kadar, Wajda’nın en iyi çalışmaları değişmez bir şekilde sosyal ve siyasal konulardan köklenir.
On yıl önce bana, post-komünist dünyaya en iyi uyum gösteren Krzysztof Kieslowski’ye hayran olduğunu söylemişti. ‘’Kieslowski ana akım Polonya film yapma geleneğine karşı geldi aslında,’’ demişti o zaman. ‘’Filmlerimizin çoğu şu ya da bu şekilde siyasaldı: toplum ve tarihle ilişki kurma gayreti içindeydik. O çağdaş yaşamı ele almanın tamamen farklı bir yolunu seçti -psikolojik ve metafizik bir yol. Olayların gösterdiği gibi, doğru olan yol oydu.’’
Wajda, 1990’larda Miss Nobody gibi filmlerle Kieslowski’nin yolunu denemeye kalktığında başarısı az oldu. 1999’a kadar, Polonya’nın tarihsel konularına dönüşünün ve milliyetçi epik şiir Pan Tadeusz’un sinema versiyonunu yönetmesinden sonrasına kadar, yeniden hayat bulması gerçekleşmedi. Şimdi, Katyn ile, yine ülkenin tarihindeki acı dolu bir bölümü irdeliyor.
Babasının katliamda ölmesine rağmen, Wajda filmin doğrudan otobiyografik olmadığını söylüyor. ‘’Babam hakkında bir film yapamazdım, çünkü açıkçası, onun hakkında pek bir şey bilmiyordum,’’ diyor. ‘’Onu en son 1939’da cepheye giderken gördüm.’’ Yönetmen, filmi yaparken iki açık hedefi olduğunu söylüyor: katliamın altını çizmek ve hakkında söylenen ‘’büyük yalanları’’ çözmek.
Şimdi yakıcı olan sorun filmin Rusya’da nasıl karşılanacağı. Bir aşamada, yapımcılar Katyn filminin, 5 Mart’ta Stalin’in ölümünün yıl dönümünde, Moskova’daki Polonya Büyükelçiliği’nde herkese açık bir gösterimini planlamışlar. Ama Rusya’daki seçimler tedirginlik yaratınca, ilk açık gösterimini Haziran’daki Moskova Film Festivali’ne erteleyerek, özel bir gösterimde karar kılmışlar.
‘’Katyn Rusya’da gösterilecek,’’ diyor Wajda ısrarla. ‘’Henüz bir Rus dağıtımcı bulamadık, ama eğer 21. Yüzyılda Polonya Rusya ilişkileri yalanlar değil hakikat üzerine kurulacaksa bu filmin Rusya’da gösterilmesi çok önemlidir.’’
‘’Bu film Rus halkına karşı değildir. Stalin rejiminde olmuş korkunç şeyler üzerinedir. Katyn’deki bu ormanda, acımasızca öldürülen ve kitle mezarlarına konulan binlerce Rus sivil ve asker vardır. Orası hem Polonya’lıların hem de Rus’ların mezarlığıdır.‘’
2 Mayıs 2008 tarihinde The Guardian Gazetesi’nde yayımlanmıştır.