Alper TAŞ yazdı – Kürt sorunu terörle mücadele sorununa indirgenmiş ve hapsedilmiş vaziyette. Sol öncelikle sorunu bu alandan çıkarmalı, Kürt siyasi hareketinin bir sorunu olarak görmekten ve oraya havale etmekten vazgeçmeli, bir arada yaşam temelinde sorunun demokratik çözümünü tartıştırmalı ve bu konuda çözüm yaklaşımlarını ortaya koymalıdır. Meselenin hem kimlik hem de sınıf temelli toplumsal taleplerinin taşıyıcısı olmalıdır.
AKP-MHP Bloğu 1950’li yılların Vatan Cephesi’nin, 1970’li yılların Milliyetçi Cephesi’nin, 12Eylül’cülerin Türk-İslam Sentezinin güncellenmiş halidir.
Ete kemiğe bürünüşü esasen 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasına denk gelir. Kürt sorununda çözüm sürecinin sona ermesi, 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin %13 oy oranıyla barajı aşması ve parlamentoya 80 vekille girmeyi başarması, Suriye Rojava’da ortaya çıkan Kürt dinamiği, bir ‘devlet refleksi’ olarak böyle bir bloğun inşasını ortaya çıkarmıştır.
Bu bloğun esas amacı hem içeride hem bölgede Kürtlerin siyasal ve toplumsal kazanımlarını ezmekti. Bu bloğa göre “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır.” Kürt sorununu terörle mücadele sorununa indirgemiş bir blokla karşı karşıyayız.
Bu blok legal Kürt siyasetinin öznesi HDP’ye dönük fiili kapattırma sürecini uzunca bir süre önce yürürlüğe koymuştu. Şimdi bu yeterli görülmemiş olsa gerek HDP’yi resmi olarak, temelli kapatmaya dönük bir süreci başlattılar. Bir yandan HDP’ye dönük baskıları artırırken diğer yandan Kürt seçmenlerinin karşısına seçenek olarak koyabilecekleri, kendileri ile uyumlu siyasal ve toplumsal özneler yaratma arayışındalar. Kürt seçmenleri umutsuzluğa sürükleyerek sandıktan uzaklaştırarak veya dinci- sermayedar siyasal partilere yedekleyerek 2023’ü kazanmak amacındalar.
Özetle AKP-MHP Bloğu’nun hem ortaya çıkış gerekçesi itibariyle hem de yapısı itibariyle Kürt sorununun demokratik, barışçıl, siyasal çözümüne ilişkin olumlu bir adım atması mümkün değildir. Kürt sorununun demokratik çözümünün önünün açılması açısından da bu bloğun yenilmesi gereklidir. Bugünün en güncel görevi budur.
Millet İttifakı: Bir restorasyon projesi
Millet İttifakı bir restorasyon projesi olarak olarak kendisini tanımlayan ve bunun esas hattını Güçlendirilmiş Parlamenter sistemle sınırlayan bir ittifaktır. HDP bu sınırda bir ittifaktan yanadır. Ama Millet İttifakı ile HDP’nin ilişkisi tam bir muammadır. HDP ne çemberin içinde ne de dışındadır. HDP özellikle CHP için “ne yardan ne serden” durumundadır.
AKP-MHP Bloğu, HDP üzerinden Millet İttifakı’nın meşruiyetini zedelemeye çalışıyor. Millet İttifakı’nı dağıtmak için HDP’yi yumuşak bir karın olarak görüyor. HDP’nin Millet İttifakı’nın açık ve resmi bir bileşeni olması mümkün görünmüyor. HDP ise açık ve resmi olmayan bir ittifaktan yana değil. Bu durumda HDP, Millet İttifakı için 2023’te seçimin ikinci tura kalması halinde anlam kazanacak bir parti gibi duruyor.
Millet İttifakı’nın birçok konuda olduğu gibi Kürt sorununda da ortak bir görüşü ve programı yoktur. İyi Parti’nin yaklaşımı AKP-MHP Bloğuna yakındır. CHP ise Kürt sorununa ilişkin belirgin bir siyasete sahip değildir.
HDP’nin tarihsel dönemi bitti
HDP çok yoğun baskılarla ve kapatılma süreciyle yüz yüze. Ayakta kalma mücadelesi veriyor. Elbette bu durumda HDP’nin siyaset yapma hakkını savunmak demokratik bir görev. Ama şunu görmek gerekir ki; HDP’yi kuruluş dönemi ile anlamlı ve etkin kılan dönem çoktan geride kaldı. HDP bir çözüm süreci partisi idi. Barış projesi partisi ve Türkiyelileşme projesi idi.
Esasen bu süreçte 2013-2015 sürecinde HDP çok etkin ve önemli bir siyasal aktör oldu. Büyüdü, toplumsallaştı, Türkiyelileşti. Ama çözüm sürecinin sona ermesi, Kürt siyasal merkezinin esas yüzünü bölgeye çevirmesi ve Kürt sorununu bölgesel düzeyde emperyalist güçlerle çözme siyasetine yönelmesi HDP’yi hem savaş ortamının içerisinde büyük baskılarla yüz yüze bıraktı, hem de siyasetsiz bıraktı. HDP çoktandır siyaseten stratejik bir boşlukta.
Kürt sorununda silahlı mücadele çizgisinin sürdürülemezliği
AKP’nin çözüm sürecini niye ve neden bitirdiği anlaşılıyor. AKP/Erdoğan’ın çözüm sürecinden siyasi beklentisi Kürtleri yanına alarak hem bir bölgesel aktör olma hem de Başkanlık Rejimini inşa etmekti. Burada Suriye iç savaşında ortaya çıkan Rojava dinamiği süreçte önemli bir kırılma noktası oldu. AKP gördü ki; çözüm süreci hem HDP’yi güçlendiriyor, hem Kürtler Başkanlık Rejimine razı olmuyor hem de Suriye’de Kürtlerin statü zeminleri ortaya çıkıyor, süreci bitirdi.
Peki Kürt siyasi hareketi neden ve niye AKP’nin süreci bitirmesine dünden razıymış gibi, kaldığımız yerden devam misali AKP’nin bu tutumuna Devrimci Halk Savaşı ile yanıt verdi? Yeniden başlayan savaşın başta Kürt halkı olmak üzere bütün ülkeye ve bölgeye daha öncekilere benzemeyen çok büyük yıkımlar yaratacağı öngörülemedi mi? Öcalan’ın çok uzun süredir dile getirdiği ve Kandil tarafından da onaylanan “Türkiye’de artık Kürt sorununun çözümü için silahlı mücadele bitti” stratejisine uygun adımlar neden atılmadı? Demokratik Özerklik için bir silahlı eylem çizgisi gerekli miydi? Hendek ve Barikat savaşları yerine barışçıl, militan, kitlesel, meşru bir demokratik siyasal mücadele geliştirilemez miydi?
Şimdi gelinen safhada salt AKP-MHP Bloğu’nun siyasetini boşa düşürmek için değil, gerçekten tarihsel olarak meselenin geldiği nokta ve çözüm; insani vicdani ve toplumsal ihtiyaç için Kürt siyasal merkezi daha önce dile getirdiği stratejik hatta dönmeli ve devletle herhangi bir müzakere, pazarlık içine girmeden Türkiye sınırları içinde silahlı mücadele dönemine son vermelidir.
İhtiyaç: güçlü bir sol
Hem dünya emperyalist-kapitalist sisteminin insanlığı sürüklediği “uygarlık krizi” hem de mevcut iktidarın Türkiye’yi sürüklediği kriz sarmalı karşısında solun toplumsallaşma zeminleri olgunlaşıyor. İnsanlık artık solun söylediklerine daha fazla kulak verir bir noktada. İklim, solu-sosyalist hareketi büyütmeye uygun ama bunu değerlendirebilecek sol-sosyalist özneler zayıf. Kabul etmeliyiz ki; sol-sosyalist özneler olarak hepimiz düne göre daha zayıfız; düne göre konjonktür lehimize olmasına rağmen. Bu sorunun aşılması önemli bir ihtiyaç. Memleketin sol tarafı zayıf. Birçok sorunun çözümsüzlüğü de asıl olarak buradan kaynaklanıyor.
Kürt sorununun şiddet sarmalı ekseninde bir kısır döngüye hapsolmasının önemli bir nedeni de solun zayıflığından kaynaklanıyor.
Solun bugünkü zayıflığının bir boyutunu da çözüm sürecinde izlediği siyasette görmek mümkün. Birtakım çabalara rağmen sol sürece eklemlenme veya izlemenin ötesine geçen etkili bir siyaset yürütemedi. Solun bir kesimi sürece toz kondurmadı, süreci kayıtsız şartsız destekledi. Diğer bir kısmı da süreci baştan beri emperyalizmin bir oyunu olarak gördü, Kürt hareketinin baştan itibaren AKP ile her düzeyde anlaştığını söyledi, kayıtsız veya karşıt bir tutum aldı. Yaşanan gelişmeler bu iki çizginin de yanlışlığını ortaya koydu. Bu iki çizginin dışında sürecin çelişkili yönünü gören ve dile getiren kesimler ise sürece bağımsız bir yerden müdahalenin imkanlarını geliştiremedi. Etkisiz kaldı.
Çatışma sürecinin bitiminden bu yana Kürt sorununun demokratik çözümü artık konuşulmuyor veya konuşulamıyor. Kürt sorunu terörle mücadele sorununa indirgenmiş ve hapsedilmiş vaziyette. Sol öncelikle sorunu bu alandan çıkarmalı, Kürt siyasi hareketinin bir sorunu olarak görmekten ve oraya havale etmekten vazgeçmeli, bir arada yaşam temelinde sorunun demokratik çözümünü tartıştırmalı ve bu konuda çözüm yaklaşımlarını ortaya koymalıdır. Meselenin hem kimlik hem de sınıf temelli toplumsal taleplerinin taşıyıcısı olmalıdır.