İsa ARTAR Berlin’den yazdı: Almanya koronavirüs tedbirlerine karşı eylemlere sahne oluyor. 29 Ağustos‘ta onbinlerce insan yine eylemdeydi ve parlamento binası işgal edilmek istendi. Kim bu eylemciler, parlamento binasını kimler işgal etmek istedi?
Almanya’da pandemi sebebiyle önlemlerin alınmaya başlandığı Şubat ayından itibaren komplo teorilerinde ve bunlara inananlarda ciddi bir artış oldu. Koronavirüsünün bir yalan olduğuna, ABD'de ve Wuhan'da bulunan laboratuvarlarda yapıldığına, dahası pandemi sürecinin esas amacının zorunlu aşı ve Bill Gates tarafından üretilen bir çipin insanlara yerleştirilecek olması gibi iddialar ortaya atıldı. Bugüne kadar sınıfsal, sosyal temelli hiçbir sorun hakkında söz söylememiş insanlar Almanya'nın bir 'Sol diktatörlük' olduğunu, Merkel'in bile solcu olduğunu söyleyerek örgütlenmeye başladılar. Daha önceden irili-ufaklı şekilde kendini gösteren komplo teorisyenleri ve bunları sosyal medyada destekleyenler, sosyal mesafe kurallarının gelmesiyle beraber eylemlerini sokağa taşıdılar. Berlin’de 1 Ağustos’ta Stuttgart merkezli grup Querdenken-711’in yaptığı eylem bugüne kadar düzenlenen en kalabalık komplo teorileri eylemiydi. Eylemi örgütleyen grup yürüyüşe 1 milyon 300 bin insanın katıldığını söyledi. Ancak yerel kuruluşlara göre eyleme yaklaşık 20 bin insan katılmıştı.
29 Ağustos’ta ise aynı grup yeni bir eylem çağrısı yaptı. Berlin’in Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller Partisi ve Sol Parti’den oluşan koalisyon hükümeti eylemde sosyal mesafe şartlarına uyulmayacağını öngördüğünden eylem yasaklandı. Eylemin yasaklanmasının yasal gerekçesi bu olsa da, SPD’li İçişlerinden Sorumlu Senato Üyesi Andreas Geisel “Berlin’in özgür ortamının suistimal edilmesine artık sabrımız kalmadı” diyerek esasında eylemlerde yükselen sağcı katılımlara karşı bir tutum aldıklarını da itiraf etmiş oldu. Eylemin yasaklanmasının hemen ardından yürüyüşün örgütleyicileri durumu mahkemeye taşıdılar. Mahkeme yürüyüşü düzenleyenleri haklı buldu ve eylemin yapılmasına hükmetti. Karar kesinleşmemişti ancak eyleme zaten bir gün kalınca fiili olarak izin verilmiş oldu. Böylece Berlin Senatosu ve Berlin Polisi her ne kadar eylemi engellemeye çalıştıysa da 29 Ağustos’ta yürüyüşler düzenlendi.
Alman Bild gazetesi eylemin yasaklanmasının ardından “Demokratik haklarımıza darbe” başlığıyla eylemin yasaklandığını haberleştirdi. Ancak Almanya’nın Hanau kentinde Şubat ayında 10 göçmenin bir neo-nazi tarafından öldürülmesi sebebiyle düzenlenmek istenen anma ise Hanau Belediye Başkanı tarafından sosyal mesafe kuralları gerekçe gösterilerek engellenmişti. Aynı Bild gazetesi haberi “Hanau anması iptal edildi” başlığıyla geçiştirmişti.
29 Ağustos’ta yapılan yürüyüşe Alman medya kuruluşlarının bildirdiğine göre 20-30 bin insan katıldı. Friedrich Caddesi’nde başlayan yürüyüşte sosyal mesafe kurallarına uyulmadığı gerekçesiyle polis tarafından uyarılar yapıldı. Ancak eyleme katılanların karşı çıktığı en temel sorun maske takma zorunluluğu idi. Sadece çok az insan maske takıp, geri kalan sosyal mesafe kurallarına uymayınca polis eylemi dağıtma kararı aldı. Eylemin dağılmasının ardından kitle parlamento binasına yakın konumda bulunan Zafer Anıtı’nda ve Rusya Büyükelçiliği önünde toplandı.
Eylemde yok yoktu. Rusya bayrakları, ABD bayrakları, Trump’ın seçim döneminde kullanılan bayraklar, gökkuşağı bayrağı ve hatta Türkiye bayrakları. Alman medya kuruluşlarının belirttiğine göre eylemlerde en az 3 bin kadar aşırı sağcı-neonazi de yerini aldı. Alman İmparatorluğu’nu temsil eden Siyah-Beyaz-Kırmızı bayraklar, hatta bu renklerde tişört giymiş insanlar eylemde yerlerini aldılar. Bu bayraklar gamalı haç bayrağı yasak olduğu için Alman ırkçıları tarafından genellikle Neo-Nazi gösterilerinde taşınıyor.
Bundestag'a koşan kitlenin içinde Türkiye bayrağı taşıyan birisi de var.
Komplo teorisyenlerinin eylemleriyle organik bir bağını şimdiye kadar göstermemiş olan ırkçı parti AfD (Almanya için Alternatif) de sosyal medya hesaplarından eyleme çağrı yaptı, hatta eylemin yasak ilan edilmesinin hemen ardından Berlin Teşkilatı olarak Brandenburg Kapısı önünde bu yasağı protesto etmeye çağırdılar. AfD'nin mahkeme onaylı 'Faşist' Thüringen eyaleti Başkanı Björn Höcke de bir video çekerek 29 Ağustos eylemine çağrı yaptı.
LGBTİ bayrağı ve Neo-Nazi sembolü Siyah-Beyaz-Kırmızı bayrak
29 Ağustos eylemi
Komplo teorilerine inanan kitleler Telegram ve Whatsapp grupları üzerinden örgütleniyorlar. 29 Ağustos’taki eylemin yasaklanması kararının hemen ardından, 56 bin üyesi olan bir Telegram kanalında “Diktatörlükte yaşıyoruz, gerekirse silah alıp kendimizi savunmalıyız”, “Alman halkı şu andan itibaren kendini var gücüyle savunmalıdır, parlamentoyu işgal edelim ve kızıl diktatörlüğü yok edelim” gibi paylaşımlar yapıldı. Zaten bu Telegram gruplarında sürekli komplo teorisyenlerinin Youtube videoları paylaşılmaktaydı. Eylemin ardından ise Freiheits-Chat adlı yaklaşık 54 bin kişinin üye olduğu grupta Alman milliyetçilerinin şehir gruplarının kurulduğu ve bu gruplara da üye olunabileceği paylaşımları yapıldı.
Kaynak: Der Neuköllner Facebook sayfası
Eylemlerin parlamento binası önüne taşacağı ve parlamento binasının işgal edilmesinin deneneceği Telegram gruplarında paylaşılanlardan dolayı bir gün önceden belliydi.
İçlerinde Neo-Nazi gruplar ve komplo teorisyenlerinin bulunduğu bu grubun eylemine karşı sadece 3 bin polis görevlendirildi. Eyleme karşı solcuların organize ettiği karşı eylemde de çok sayıda polis mevcuttu. Dolayısıyla parlamento önünde az sayıdaki polis, barikatın aşılıp parlamento binasına yürünmesini engelleyemedi. G-20 protestolarında sıkça kullanılan TOMA’lar ise bu eylemde ortaya çıksa da kullanılmadı. Parlamentoya koşan grubu ise daha sonra polis biber gazı kullanarak dağıttı. Polisin sağcılara karşı sol gruplara kıyasla esnek davranması ve hafif müdahalesi de Almanya’nın gündeminde.
İlk toplanan grup dağıtıldıktan sonra bir grup Rusya Büyükelçiliği önünde bir araya geldi. Burada ise Putin lehine sloganlar atıldı.
Eylemi neo-naziler mi örgütledi?
Eylemleri örgütleyen grup Querdenken-711 isimli, Stuttgart’ta da benzer etkinlikleri örgütleyen yeni bir grup. Grup ile organik bağı olup olmadığı bilinmese de Alman gazeteci Ken Jebsen de bu grubun etkinliklerine katılıyor ve konuşma yapıyor. Dolayısıyla bu grup ile komplo teorilerinin başını çeken isimleri bir arada düşünmek mümkün. Ancak eylemi örgütleyen Querdenken-711 isimli ekibin Neo-Nazi bir oluşum olduğuna dair elimizde herhangi bir delil yok. En iyi ihtimalle Querdenken-711 grubu komplo teorilerine inanan Alman milliyetçisi muhafazakar insanlardan oluşuyor ve bu ekip eylemlerine seve seve destek veren Neo-Nazi, ırkçı örgütleri kabul ediyor. ‘Demokratik Ayaklanma’ isimli farklı ama aynı tondaki bir diğer grubun eyleminde bir grup üyesi bir kaç ay önce yine benzer bir eylemde “Naziler dışarı” sloganı attığında diğer insanlar tarafından “Sen buradan kimseyi atamazsın, herkes istediğini söylemekte özgür burada, provokasyon yapma” denilerek tepki gösterilmişti. Eylemleri örgütleyen ve sadece sosyal medyada değil, sokakta da aktif rol oynayan diğer bir isim ise Atilla Hildmann.
Eylemleri örgütleyen Ken Jebsen ve boy gösteren Atilla Hildmann kimdir?
Ken Jebsen Almanya’da bir dönem kamusal televizyon kanalları ve radyoda sunuculuk yapmış bir isim. 2011 yılında radyo sunuculuğu yaparken bir dinleyicisinin mailine verdiği cevapta, Yahudi katliamının bir ‘PR çalışması‘ olduğunu söylemesi sebebiyle çalıştığı radyodan kovuldu. Ardından kendi adıyla kurduğu KenFM isimli radyoda programlar yapmaya devam etti. Ken Jebsen’in Youtube’da hazırladığı videolar milyonlarca tık alıyor. Bunlardan en çok konuşulanı, “Gates ailesi Almanya’yı zaptediyor” başlığıyla hazırladığı videoydu. Bu video Youtube’da yaklaşık 3.5 milyon izlenme aldı. Videoda Dünya Sağlık Örgütü’ne akan fonların yüzde 80’inin Bill ve Melanie Gates Vakfı tarafından aktarıldığını iddia ediyor Jebsen. Bill Gates’e, Alman satılmış politikacılara, Robert Koch Enstitüsü’ne ve verdiği rakamlara güvenilmemesi gerektiğini söyleyen Ken Jebsen, Koronavirüsünün Bill Gates’in hepimizi zorla aşı yaptırmak için bir oyunu olduğunu söylüyor. Ancak Dünya Sağlık Örgütü’ne en çok fon ayıran ikinci kurumun Gates Vakfı olması bir yana, bahsedildiği gibi yüzde 80’lik bir pay söz konusu değil.
Dünya Sağlık Örgütü’ne Gates ailesi kendi bütçelerinin yüzde 14’ü kadar bağışta bulunurken, Dünya Sağlık Örgütü’nün bütçesinin yüzde 80’i yapılan bağışlarla sağlanıyor. Zenginlerin vakıflar kurarak yardım kuruluşlarına bağış yapması ve bunu vergiden düşmeleri de neoliberalizmin bir gerçeği zaten. Ancak Jebsen'in iddiaları temelsiz ve esasında sadece Almanya odaklı. Yani Jebsen'e göre Koronavirüsü gerçek olsa bile bu virüs Almanya için ciddi bir risk değil. Jebsen Covid-19 diye bir virüsün var olduğunu kabul etmekle birlikte, İtalya’da ‘hava kirli olduğundan’ ölümlerin çok olduğunu, Almanya’da ise Covid-19’un ‘basit bir gripten başka bir şey olmadığını’ söylüyor. Tabii ki bilimsel hiçbir kuruma inanmayan Jebsen’in sunduğu tek bir bilimsel delil de yok!
Attila Hildmann vegan bir şef, vegan yemekler üzerine uzmanlaşmış, televizyon programı yapan, milyarder ve ünlü bir aşçı. Pandemi sürecinde alınan önlemleri televizyonda eleştirmeye başladı, daha sonra ise parlamento önünde eylemlere başladı. Almanya’nın uyguladığı korona önlemlerine karşı ‘Direniş’ çağrısı yapan Hildmann bu uygulamaların arkasında Yahudilerin olduğunu ve siyonistlerin Alman ırkını yıllardır yok etmek istediğini söylediği için hakkında soruşturma açılmıştı. Eski bir Yeşiller Milletvekilini de tehdit eden Hildmann, “Ben imparatorluğun başında olsaydım, Volker Beck’i idama mahkum ettirir ve yumurtalarını kamusal bir alanda ezdirtirdim” demişti. Attila Hildmann’ın Telegram grubunda Hitler’i öven, Merkel’i diktatör ilan eden yazılarına ulaşmak mümkün. Hildmann eylemler esnasında 29 Haziran günü gözaltına alındı.
Gelen tepkiler
Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier Bundestag'ın merdivenlerinde olan olayları "İmparatorluk bayraklarıyla demokrasinin kalbine kabul edilemez bir saldırı" olarak niteledi.
İçişleri Bakanı CSU'lu Horst Seehofer ise "Görüş farklılıkları Almanya toplumunun bir zenginliğidir ancak devletin kurallarını ayaklar altına alındığında toplantı ve gösteri hakkı sınırına ulaşmış demektir" dedi.
Dış işleri Bakanı SPD'li Heiko Maas ise imparatorluk bayraklarını parlamento binası önünde görmenin utanç verici olduğunu ifade etti.
Sol Parti eylemlerden önce sosyal medya hesaplarından "Nazilerle eylem yapılmaz" diyerek Korona karşıtlarına sağcılarla beraber yürümemeleri hususunda çağrıda bulundu. Sol Parti ve SPD üyeleri de düzenlenen karşı eylemlerde pankartlarıyla yerlerini aldı.