Almanya’da korona önlemlerine karşı çıkanlar hafta sonları protesto gösterileri düzenliyor. Protestolarda aşırı sağcılar öne çıksa da bu gösterilere farklı gruplar katılıyor. Grupların ortak noktası ise komplo teorileri.
Almanya’da ilki Mart ayı sonunda yapılan korona önlemlerine karşı düzenlenen gösteriler giderek yayılıyor. Çağrıcıları ve katılımcıları kentten kente değişiklik gösteren ve heterojen yapıya sahip protestolar hafta sonunda yine ülkenin pek çok kentinde bekleniyor. Uzmanlar, katılımcıların sosyal ve siyasal yapısı kentten kente değişiklik gösterse de protestolara aşırı sağcıların, demokrasi karşıtlarının, antisemitiklerin, muhafazakarların, aşı karşıtlarının, sağ popülistlerin, ezoteriklerin, antikapitalistlerin ve korona tedbirlerine karşı çıkan sade vatandaşların katıldığını söylüyor. Sosyal medyada organize olan bu grupların en göze çarpan ortak özelliği ise komplo teorileri.
Geçen hafta sonu düzenlenen gösterilerin en büyüğü Stuttgart’ta yapıldı. Buraya konuşmacı olarak katılan eski sunucu ve gazeteci Ken Jepsen, komplo teorilerinin damgasını vurduğu videoları ile tanınıyor. Antisemitik teoriler yaydığı Youtube videoları bulunan Jepsen, korona tedbirlerini Alman anayasası ile temel hak ve özgürlüklerin ihlali olarak niteliyor. Stuttgart’ta binlerce kişiye hitap ederken de Bill ve Melinda Gates’in Dünya Sağlık Örgütü ve Alman hükümeti başta gelmek üzere sistemleri ele geçirdiğini ileri sürdü. Jepsen, NATO’yu eleştirdi, elitlerin dünyayı yönettiğini iddia etti, Sars-CoV-2’nin gripten tehlikeli olmadığı görüşünü savundu ve 4-5 yılda bir sandığa giderek yönetilmek yerine, karar süreçlerine halkın referandum ve benzeri uygulamalarla katıldığı doğrudan demokrasiyi talep etti. Jepsen’in seslendiği binlerce protestocunun maske takmadığı, sosyal mesafeyi korumadığı, onu yan yana coşkuyla alkışladığı görüldü.
Neden bu kadar ilgi görüyor?
Ekstremizm konusunda uzman psikolog Prof. Dr. Hacı Halil Uslucan, koronavirüs süreci gibi insanların anlaşılması zor ve tehlikeli bir durumla karşı karşıya kaldığı dönemlerde çevrelerinden bilgi alma ihtiyacının doğduğunu ve bunun da çok normal olduğunu belirtiyor. Psikolojide “need for cognition” (düşünme ihtiyacı) olarak tanımlanan bu ihtiyacın korona pandemisi gibi henüz kesin ve net bilgilerin olmadığı süreçlerde insanları basit ve net açıklamalar sunan komplo teorilerine yöneltebildiğini söylüyor. DW Türkçe’nin sorularını cevaplayan Uslucan, çok farklı sosyal ve siyasal çevreden gelen grupların aynı komplo teorilerine inanmasını ve yaymasını da “reddettikleri ortak noktalarda buluşmaları” ile açıklıyor. Uslucan, şu dönem korona tedbirlerini reddetmeleri ve belki korona sonucu karşı karşıya kaldıkları ekonomik zorlukların onları bir araya getirdiğini, ancak halihazırda bilinmeyen başka ortaklıklarının da olabileceğini söylüyor. Ayrıca ortak noktaların onları farklı kılan özelliklerini şimdilik geri plana ittiğini düşünüyor.
Aşırı sağcıların ve popülistlerin paylaştığı bazı videoların göçmenler ve Türkiye kökenliler arasında da ilgi gördüğüne ilişkin henüz veri bulunmadığını söyleyen Prof. Uslucan, öte yandan insanların her zaman akılcı davranmadıklarını da hatırlatıyor ve kendi çıkarını savunan ideolojilere yakın durmayabildiğini belirtiyor. Almanya’da Türkiye kökenliler arasında kimilerinin göç ve İslam karşıtı Almanya İçin Alternatif (AfD) partisinin ideolojisini savunduğunu da belirten Uslucan, AfD gibi otokratik bir sistemi talep eden, onun aile ve cinsiyet modelini doğru bulan Türkiye kökenlilerin olduğunu gözlemlediklerini de belirtiyor.
Peki komplo teorileri ne kadar sürecek?
Korona tehdidi azalmadığı sürece komplo teorilerinin toplumlara eşlik edeceğini söyleyen ekstremizm uzmanı Uslucan, korku ve tehlike azaldığında, bilimsel açıklamalar insanlara tatmin ve ikna edici dil ile aktarıldığında komplo teorilerine ilginin de azalacağını düşünüyor.
Almanya’da Friedrich Ebert Vakfı’nın geçen yıl yaptırdığı bir araştırmaya göre toplumun yüzde 46’sı siyasi kararları etkileyen gizli örgütlenmelerin bulunduğunu düşünüyor. Çalışmaları Almanya’da geniş kesimlerde kabul göre Andreas Zick, Beate Küpper ve Wilhelm Berghan’ın yaptığı araştırmada, otoritelere ve kurumlara duyulan sağlıklı bir şüphenin her vakit önemli olduğu, ancak şiddeti bile meşru kılan komplo teorilerinin demokrasiyi ve toplumsal birliği tehlikeye attığı vurgulanıyor.
Siyaset de komplo teorilerinden endişeli
Almanya’da son haftalarda yayılan komplo teorilerinden siyaset de rahatsız. Alman hükümeti ve demokratik siyasal partilerin liderlerinden sonra Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier de rahatsızlığını dile getirdi. Demokrasinin her vakit eleştiriye muhtaç olduğunu söyleyen Steinmeier, internette yayılan ilkel komplo teorilerinin ise güvenlik güçlerine ve medyaya yönelik şiddet çağrıları ile karıştığını vurgulayıp, uyardı.
Almanya Federal Emniyet Teşkilatı (BKA) da DW Türkçe’ye verdiği demeçte, özellikle büyük kentlerde görülen korona önlemlerine karşı düzenlenen protestoları ve katılımcılarını izlemenin asıl Alman istihbarat birimlerinin sorumluluğunda olduğunu belirtiyor. Genel olarak bakıldığında ise aralarında aşırı sağcıların da bulunduğu, kimi siyasi kriminal çevrelere ait grupların, mevcut durumu ve koronayı kendi propagandalarına malzeme yaptığının görüldüğü belirtiliyor. Bu gösterileri düzenleyen aktör ve grupların ortak noktasının da mevcut siyasi sistem ile kapitalizmi ve “zorunlu tedbirler” diye tanımladıkları korona önlemlerini reddetmeleri olduğu bildiriliyor.
Ortak noktaları devlete duydukları güvensizlik
BKA, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede eylemlere katılanların bir diğer ortak noktalarının da devleti temsil eden kişi ve kurumlara yönelik duydukları büyük güvensizlik olduğunu belirtiyor. Aslında koronanın konu olarak gösterilerde öne çıkmadığı, eylemcilerin onu kendileri arasında bağ kuran veya kristalize olabilecekleri ortak bir payda olarak kullandığı bildiriyor. BKA, korona ile mücadele amaçlı alınan tedbirlere desteğin azalması ile ekonomik sorunların söz konusu grupların etkisini artırabilecek riskler olarak niteliyor.
Kaynak: Deutsche Welle Türkçe