Büşra Özçelik yazdı: Alevler içinde kalan çocukluk…
” Kadının toplumda güç kazanmasından korkan bir erkek egemen toplumun yaratımı olan bu sözde yurt olan hapishanelerde kız çocuklarımız bu despot siyasanın hastalıklı zihnine mecbur ediliyorlar.”
Ortadoğu’da savaşın mağduru, zulme uğrayanı ve öldürüleni o küçük bedenlerden, Kürdistan’da sürmekte olan savaşta katledilen çocuklara, Suriye’de, Libya’da, Filistin’de, Mısır’da, savaşın en gaddar haliyle karşı karşıya bırakılan her bir toprak parçasında öldürülen çocuklara her gün yenilerinin eklendiği bir dünya düzeni ile nefes almaya çalışıyoruz.
Her güne tacize uğrayan, tecavüz edilen, fiziksel ya da ruhsal baskılara maruz bırakılan çocuklarla, kadınlarla dolu bir ülkede uyanıyoruz. Her an çocukların, kadınların üzerindeki baskılarla aynı anda; çocukların ve kadınların bedenlerinin işgalini meşru görür olduklarını haykıran, tecavüze uğrayan bir kadının tecavüzcüsüyle evlendirilmesinin kamu vicdanının bir gereği olduğunu savunarak baskılayan bir siyasa aklıyla yaşıyoruz.
Her geceyi ‘iş kazası’ adı altında aşırı kâr hırsı, ihmal, denetimsizlik ve güvenlik önlemlerinin alınmaması sonucu ölen işçilerimizin nefreti ile kapatıyoruz. Acılarımızın hiçbir zaman susmayacağı bir düzen içinde var olmanın yükünü kaldırmakla yüz yüze bırakılmayı anlamayacağız.
Yine bir gece, alevler içinde kalan çocukluğun var edildiği dün gece…
Adana’nın Aladağ ilçesi, 35 kişiyi misafir eden ve 34’ünün ortaokul ve lise çocuklarından oluştuğu bir kız yurdunda yaşanan katliam. Yoksulluğa mahkûm edilmiş ve zorbalarca mecbur bırakıldıkları düzende eğitim almaya çalışan 34 kız çocuğudur bu gecenin katledilenleri.
Ufacık bedenleriyle bir umut eğitim almaya çalıştıkları bu zorba düzenin içinde can veren 34 küçük çocuğudur bu gecenin katledileni. Muhafazakâr, despot ve baskı sever hükmeden bu siyasa aklı, kız çocuklarımızı evlere ve belirli cemaatler yoluyla inşa ettikleri yurtlara tıkarak hapsetmenin eseriyle dün gece bizleri karşı karşıya bıraktı. Bu küçük bedenlerin yurttan kaçma ihtimallerinin tedirginliğiyle her bir kapıya “tedbir” amaçlı kilit vuran bir idare aklının çocuklarımızı ölüme hazırlığını gördük.
Kapıları mühürleyerek kız çocuklarının baskılanması ve toplum içinde pasifize edilmesinden başka bir gaye gütmeyen bu yurt idaresinin denetiminin kimlerce yapıldığının hesabı sorulmalı. Kadının toplumda güç kazanmasından korkan bir erkek egemen toplumun yaratımı olan bu sözde yurt olan hapishanelerde kız çocuklarımız bu despot siyasanın hastalıklı zihnine mecbur ediliyorlar.
Bu zehirli siyasa her bir çocuğumuza seçenekler sunuyor. Kız çocukların kaderini tayinini kendilerine iş biliyor bu zihniyet ve şunları söylemekten geri durmuyor:
“Öncelikle, geleceğe yetişeceksen küçük kız; benim sistemimde, benim istediğim şekil ve şartlarda, benim çatımda, benim kalemim ve benim zihnimle yetişeceksin. Bunun dışında bir eğitimi kabul etmeyeceksin!
İkincisi, evleneceksin küçük kız. Tecavüze uğrasan da, taciz edilsen de, reşit olmasan da, okuyor olsan da, evlendirileceğin kişiyi sen istemesen de evleneceksin! Bize işçi yetiştirecek olan sensin.
Sen çalışmayacaksın, konuşmayacaksın, soru sormayacaksın küçük kız. Sen sadece benim istediğimi yapacaksın. Ölsen de haklı olan ben olacağım küçük kız. Sen hiçbir zaman haklılık aramayacaksın, bulmayacaksın, talep etmeyeceksin !”
İşte bizler dün gece bu zihniyetin alevler içinde bıraktığı çocukluk ile karşı karşıya kaldık. Bizler sorumluların bulunmasını, hukukun ve denetimin caydırıcılığının işletilmesini acilen talep ediyoruz. Başka çocuklarımızın benzer cinayetlerle karşılaşmaması için adalet istiyoruz.
Çocuklarımızın bu tür hapishanelerde ölüme gidişini izlemenin durdurulmasını önceliyoruz.
Bizler gözlerimizi umutla açmaktan yorulmayacağımız her sabahı ya da gözlerimizi öfkeyle kapattığımız her geceyi daima yaşatacağız.
Kadınlar özgür oluncaya kadar acılarımız dinmeyeceğini biliyor ve bu zulmün hesabını sormaya and içiyoruz.