Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde çeşitli baskı, hakaret, katliam ve sürgünlerle karşı karşıya kalan Aleviler, Cumhuriyetin ilanıyla birlikte özgürce yaşam sürme ve hak taleplerinin karşılanacağı umuduyla Cumhuriyete büyük bir bağlılık gösterdiler ve sahip çıktılar. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte, Alevilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi, kimliklerinin tanınması ve haklarının güvence altına alınması bekleniyordu. Ancak bu beklentiler tam anlamıyla gerçekleşmedi. Aleviler, Cumhuriyet dönemi boyunca da çeşitli inkar politikaları, asimilasyon girişimleri, katliamlar ve sürgünlerle karşı karşıya kaldılar.
Alevilerin talepleri, sadece kendi toplumsal haklarının iadesi değil, aynı zamanda tüm toplumu kapsayan bir adalet ve özgürlük mücadelesinin parçası olarak da görülmelidir. Yani Aleviler demokratik bir Cumhuriyet istiyor.
Bugün gelinen noktada, Aleviler, geçmişte yaşanan bu acı tecrübelerden ders alarak, kimliklerinin ve inançlarının tanınması, eşit yurttaşlık haklarının sağlanması için mücadele etmeye devam ediyorlar. Bu tarihi dönemeçte, Alevi toplumu, bir yandan geçmişte yaşadıkları travmaların izlerini silmeye çalışırken, diğer yandan da daha demokratik ve eşitlikçi bir toplum inşa edilmesi yönünde önemli bir rol üstleniyor. Alevilerin talepleri, sadece kendi toplumsal haklarının iadesi değil, aynı zamanda tüm toplumu kapsayan bir adalet ve özgürlük mücadelesinin parçası olarak da görülmelidir. Yani Aleviler demokratik bir Cumhuriyet istiyor.
Devlet boş durmadı
Resmi ideolojinin (Türk-İslam) baskı, asimilasyon, katliam ve sürgün politikaları katlanarak günümüze kadar sürmüş olsa da, istenen sonuca tam anlamıyla ulaşılamamıştır. Ancak, bu süreçlerin Alevi inancı ve kültürü üzerinde derin yaralar açtığını ve büyük tahribatlara yol açtığını da göz ardı edemeyiz. Zorunlu din dersleri, Alevi köylerine cami inşası, eğitim sisteminde Alevilere yönelik inkâr ve iftiralar gibi devlet eliyle yürütülen bu çabalar, hem devlet hem de toplum baskısını artırmış, bu baskılar sonucunda örgütsüz ve güçlü olmayan bazı Aleviler cuma ve bayram namazlarına gitmek, cenazelerini camiden kaldırmak, mevlütlere katılmak ve çocuklarını Kur’an kurslarına göndermek gibi davranışlar sergileyerek kimliklerini gizlemek zorunda kaldılar. Alevi toplumuna yönelik bu asimilasyon politikaları, inanç ve kültürel değerlerin zayıflamasına ve bir tür içsel çatışmalara yol açmıştır.
Aleviler örgütlendiler
Alevi kurumlarınınin tüm baskılarına boyun eğmeyen, devletin Alevisi olmamak için büyük bir mücadele veren Aleviler ve Alevi kurumlarının varlığı dikkat çekiyor. Bu kurumlar, inatla ve kararlılıkla mücadelelerini sürdürüyorlar. Devlet, bugüne kadar dışarıdan yaptığı müdahalelerle karşısında bağımsız ve güçlü bir Alevi örgütlülüğü buldu. Bu örgütlülük, devletin hem ezberini bozdu hem de onu şaşırttı.
Hınzır Paşalar iş başında
Alevi kurumu, bağımsızlık ve kendi değerlerine sahip çıkarak, taviz vermeden direnişini sürdürmeye devam ediyor. Bu direniş, Alevi toplumunun özgün kimliğini koruma ve resmi ideolojiye karşı durma mücadelesini daha da güçlendiriyor.
Osmanlı dönemlerinde olduğu gibi devlet taktik değiştirerek, dışarıdan müdahaleler yerine içeriden müdahale stratejisine geçti. Bu yeni stratejiyi uygulayabilmek için, asıl hedefi olan Alevi örgütlülüğünü bölüp parçalayacak ve devlete hizmet edecek duruma getirmek için “işbirlikçilere” ( Hızır Paşalar) ihtiyaç duyuldu. Devlet, bu ihtiyacı karşılamak için kişisel çıkarları uğruna her şeyi yapabilecek bazı şahısları kullandı. Bu işbirlikçiler vasıtasıyla sahte dernekler, vakıflar ve federasyonlar kuruldu; gri dedelere görevler verildi. Bu adımlarla, Alevi toplumu içinden bölünmeye ve parçalanmaya zorlanmak istendi.
Ancak tüm bu çabalara rağmen, birçok Alevi ve Alevi kurumu, bağımsızlık ve kendi değerlerine sahip çıkarak, taviz vermeden direnişini sürdürmeye devam ediyor. Bu direniş, Alevi toplumunun özgün kimliğini koruma ve resmi ideolojiye karşı durma mücadelesini daha da güçlendiriyor.
Devlet, Alevi toplumunun yıllardır süregelen taleplerine karşı tutumunu değiştirmiyor…
Bir kez daha vurguluyoruz: Kurulan Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı adlı kamu kurumunu tanımıyoruz. Bu kurum, bizim için yok hükmündedir ve derhal kapatılmalıdır.
35 yılı aşkın süredir örgütlü mücadele veren Alevi kurumları, eşit yurttaşlık taleplerini yazılı ve görsel basın açıklamaları, mitingler gibi çeşitli eylemlerle ısrarla dile getirmelerine rağmen, bu talepler karşılanmıyor. Bunun yerine, devlet, Cumhurbaşkanı tarafından gece yarısı yayımlanan bir kararname ile kurulan “Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” aracılığıyla inkâr ve asimilasyon politikalarını sürdürmeyi tercih ediyor. Bu kurum, Cumhurbaşkanı tarafından atanan 12 kişilik bir heyetten oluşuyor ve üyelerin Alevi olması zorunluluğu bulunmuyor. Kültür ve Turizm Bakanı ise dilediğinde bu kurumun toplantılarına başkanlık edebiliyor. Bu durum, Alevi toplumuna adeta bir kayyum atama politikasıdır.
Bir kez daha vurguluyoruz: Kurulan Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı adlı kamu kurumunu tanımıyoruz. Bu kurum, bizim için yok hükmündedir ve derhal kapatılmalıdır. Alevi Bektaşi Kızılbaş inancına saygı, ancak toplumsal taleplerin ve öz iradenin dikkate alındığı, katılımcı bir süreçle sağlanabilir; bu nedenle, dayatmalarla oluşturulan bu tür yapılar kabul edilemez.
Cemevi ibadethanedir diyemiyorlar.
Yeni kurulan bu kamu kurumunun kapısında “Cemevi Başkanlığı” yazmasına rağmen, “Cemevleri ibadethanedir” şeklinde bir açıklama yapmaktan kaçınılıyor. Çünkü böyle bir açıklama, bu kurumun varlığına son verilmesi anlamına gelir. Çünkü, resmi ideolojiye göre Cemevi bir ibadethane değildir, olamaz. Gösterilen adres ise camidir. Yani bize, camiye gidin diyorlar.
Herkes tarafını belirlemeli
Bu kamu kurumunu kabul eden, onunla iş birliği yapan ve birlikte hareket eden hiçbir kişi ve kurum, biat etmeyen, teslim olmayan ve onurlu mücadeleyi kararlılıkla sürdüren Alevi kurumlarının muhatabı olamaz. Bu tür kişi ve kurumları teşhir etmeyi ise, tarihsel bir görev ve sorumluluk olarak görüyoruz.
İnancına, ikrarına, yoluna ve değerlerine bağlı kalan, teslim olmayan ve direnen Alevi kurumları, bu kurumu tanımadıklarını belirterek derhal kapatılmasını talep ettiler. Bu kamu kurumunu kabul eden, onunla iş birliği yapan ve birlikte hareket eden hiçbir kişi ve kurum, biat etmeyen, teslim olmayan ve onurlu mücadeleyi kararlılıkla sürdüren Alevi kurumlarının muhatabı olamaz. Bu tür kişi ve kurumları teşhir etmeyi ise, tarihsel bir görev ve sorumluluk olarak görüyoruz. Alevi toplumunun haklarını, inanç özgürlüğünü ve onurunu savunma konusunda kararlılığımız tamdır.
Hacı Bektaş Veli etkinliklerine müdahale ediliyor…
Bir kez daha vurguluyoruz: İnancımızdan ve dergahlarımızdan elinizi çekin. Bu tür müdahaleler, hem Alevi toplumunun inanç özgürlüğüne bir saldırı hem de kültürel mirasımıza saygısızlıktır.
Resmi ideolojinin amaçlarına hizmet eden ve çakma bir kamu kurumu niteliğindeki Cemevi Başkanlığı aracılığıyla, her yıl geleneksel olarak düzenlenen Hacı Bektaş Veli etkinliklerine, devletin tüm imkanları kullanılarak hukuksuz, haksız ve zorbalıkla müdahale ediliyor. Oysa, bu etkinlikler yıllardır Hacıbektaş Belediyesi ve Alevi kurumları tarafından ortaklaşa ve uyum içinde düzenlenmektedir. Bir kez daha vurguluyoruz: İnancımızdan ve dergahlarımızdan elinizi çekin. Bu tür müdahaleler, hem Alevi toplumunun inanç özgürlüğüne bir saldırı hem de kültürel mirasımıza saygısızlıktır. İnancımız ve değerlerimiz devletin değil, Alevi toplumunun kendi öz değerleridir; haklarımızın gasp edilmesine asla izin vermeyeceğiz.
Öl ikrar verme, öl ikrarından dönme
İktidar, bu geleneğe saygı göstermek yerine, müdahale etmeyi kendine görev addediyor. Alevi kurumları olarak buna karşın, her yıl olduğu gibi kendi etkinliklerimizi organize etmeye devam edeceğiz.
İktidar, Hacı Bektaş Veli etkinliklerinde kamuya ait salonların Alevi kurumlarına tahsis edilmeyeceği belirtiyor. Varsın vermesinler biz de seminerlerimizi, panellerimizi, konserlerimzi ve kültürel etkinliklerimzii meydanlarda ve sokaklarda yapmayı daha onurlu buluruz.
ÇAĞRIMIZDIR!
Her birimizin önünde net bir seçim var: Ya zalimin ve haksızın yanında duracak, sessiz kalacak ve bu baskının sürmesine göz yumacaksınız; ya da mazlumun, haklının ve adaletin safında yer alarak bu onurlu mücadeleye omuz vereceksiniz.
Bu Onurlu Mücadelede Yerini Al, Safını Belirle
Alevi anaları ve dedeleri, sanatçılar, yazarlar, siyasetçiler ve kanaat önderleri; toplumumuzun karşı karşıya olduğu baskı ve haksızlıklara karşı sesimizi yükseltme zamanı geldi. Hepimizi bu adaletsizliğe karşı başlatılan imza kampanyasına destek vermeye çağırıyoruz.
Her birimizin önünde net bir seçim var: Ya zalimin ve haksızın yanında duracak, sessiz kalacak ve bu baskının sürmesine göz yumacaksınız; ya da mazlumun, haklının ve adaletin safında yer alarak bu onurlu mücadeleye omuz vereceksiniz.
Bu kampanya, yalnızca bir imza kampanyası değil, aynı zamanda toplumsal bir dayanışma ve direniş çağrısıdır. Birliğimiz, dirliğimiz ve haklı mücadelemiz daim olsun. Unutmayın, bugünün sessizliği yarının pişmanlığı olabilir. Tarih, kimin nerede durduğunu kaydedecek.
Gelin, hep birlikte zalime karşı haklının yanında duralım; adaleti, eşitliği ve insan onurunu savunalım.
Hak aşkına, Yol aşkına, Halk aşkına, Pir aşkına.
Gerçeklerin dem-i devranına
Aşk ile.”
Hüseyin Mat
AABK Eşit Başkanı
Huseyin Mat’in çağrısına şu bağlantıdan erişebilirsiniz. Kampanyaya destek için kurumsal veya bireysel imzacı olmak isteyenlerin en geç 12.08.2024 saat 12:00’a kadar [[email protected]] adresine mail atmaları veya [0_543_907_59_04] numaralı telefona bildirim yapmalarını rica ediliyor.